Cuma, 06 Ocak 2012 20:29
Ali Rıza Paşa’ya, Sen susturulamayan milletin gür sesi ve emperyalizme “evet” demeyen cesaretin timsalisin… Sen millet ve memleketin yegâne sahibi, mücadele eden neferlerin yol göstericisisin. Seni bağrımıza basıyor, senden aldığımız cesaretle devam ediyoruz mücadeleye.
Ali Rıza Paşa’nın hatırasını yaşatmak boynumuzun borcudur
Alçağı da haini de bol olan bir ülkenin evlatlarıyız. Bizim memlekette hain
hainliğiyle, yiğit de yiğitliğiyle tanınır. Herkesin sustuğu, durduğu
bir anda ileri atılan ve haykıran kahramanlar yaratmış bir milletiz.
Öyle çok kahraman vermişiz ki toprağa her biri gün ışığına çıkarılmayı
bekliyor. Ülkemiz üzerinde dolaşan kara bulutların dağıtılabilmesi için
buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.
İşte
o kahramanlardan birini -ismini, vazifesini değil; ama yaptığı işi-
Eylül ayı başında İstanbul’da yapılan TGB Genel Yönetim Kurulu
toplantısında M. İlker Yücel arkadaşımızdan duymuştum. “Vahdettin’in
yüzüne karşı ‘Sevr’e hayır’ deme cesaretini gösteren bir Osmanlı
komutanı var. Araştırıp bulmak boynumuzun borcudur demişti.”
Bir türlü araştırma imkanı bulamamıştım. Adını öğrendim: Ali Rıza Paşa!
Şimdilik çok az bilgiye ulaştım. İlk fırsatta daha kapsamlı bir
araştırmaya girişmeyi planlıyorum.
Ben Türk Milletiyle beraber kaldım
Ali
Rıza Paşa hakkında Mahmut Esat Bozkurt’un Kaynak Yayınları tarafından
basılan Türk İhtilalinde Vatan Müdafaası kitabında şu bilgiler yer
alıyor:
“Son Osmanlı
Meclisi Mebusanı... Ermeni mebuslar, katledilen, tehcir edilen
Ermenilerin kanını istiyorlar. Pontusçu Rum mebuslardan birisi, Türk
tarihine hakaretler edip Fatih’le alay ediyor. Halep mebusu dayanamıyor:
‘Bir Türk mebus Atina meclisinde senin bu söylediklerini söyleyemezdi’
diyor. Yanıt hazır: ‘Orası adalet ve medeniyet yeridir, aklın ermez
senin.’
Bir
de âyan var hani. Orada da aynı minval üzere işler olmakta. Ahmet Rıza
Bey adlı reis, bir önerge veriyor: ‘Ermeni, Rum, Arap kardeşlerimizi
taktil ve tehcir eden sorumlular ceza görsün, hem de hemen, divan-ı
harbe verilsinler.’ Alkış ve övgüler, gayri Türklerden...
Türk’ün
sesi ise çıkmaz sanıyorlar. Topçu Feriki Rıza Paşa Hazretleri fırlıyor
yerinden: ‘Önergenize Türkleri de koyunuz, zira onlar da Ermeni, Rum,
Arap kardeşleriniz kadar mazlumdur. Hatta onlardan daha fazla zulüm
görmüşlerdir’ diyor. Kıyamet kopuyor. Meclis Reisi’lüzumsuz’ derken,
öbürleri ‘Türk`ü koyacaksak, Çingeneler de dahil Osmanlı’daki tüm
unsurları, koymak gerekir’ diye olmazlanıyorlar. Sonunda, kimsenin adı
yazılmasın ‘Osmanlı’ densin kararına varılıyor. Tek karşı oy Rıza
Paşa’dan ‘Ben Türk Milletiyle beraber kaldım’ diyor.”*
“Top da vardı, tüfek de… Niçin harp etmediniz de mütareke yaptınız?”
Kimdir Ali Rıza Paşa? Artvinli Mehmet Medet Bey’in oğludur. 1854 yılında Artvin’in Vezirköyü’nde doğmuştur.**
“Erzurum
Askerî Lisesi’nden sonra İstanbul’da harp okulundan topçu üsteğmeni
olarak mezun oldu. Bir süre Almanya’da eğitim gördü. Yurda döndükten
sonra Harp Okulunda Topçu Öğretmeni olarak görev yaptı. 1896 yılında
başlayan Türk-Yunan savaşına katıldı. Harbiye ve Bahriye nazırlıkları
görevinde bulundu. Balkan Savaşı’nda Çatalca komutanlığı göreviyle
başkent İstanbul’un ön savunmasına katıldı.” ***
Mondros Mütarekesi’nden sonra Damat Ferit Paşaya, “Top da vardı, tüfek de… Niçin harp etmediniz de mütareke yaptınız?” diyerek tepkisini ortaya koymuştur. Bu onun Sevr oylamasında tavrının ne olacağının işaretini vermektedir.
Memleketin sahibi, millet kabul etmedikçe, siz kabul etseniz bile ne çıkar!
Tarihçi yazar Orhan Koloğlu Ali Rıza Paşa’nın tek başına Sevr’e karşı koyuşunu şöyle anlatıyor: “22
Temmuz 1920 Perşembe günü öğleden sonra saat üçte Yıldız Sarayı
merasim salonunda toplanan 39 üyeli Saltanat Şurasını Padişah Vahdettin
bizzat açmıştı. Şura’da Sadrazam Damat Ferid söz alıp şunları söyledi:
“Paris’te imzalamamız istenen antlaşma, İstanbul’u ve küçük bir toprak
parçasını bize bırakıyor. Antlaşmayı imzalarsak iyi kötü bu kadar bir
varlığımız olacak. İmzalamazsak dünya haritasından silinmekle tehdit
ediliyoruz. Bu antlaşmanın imzasını oya sunuyorum. Susanlar imzalayalım
demiş sayılacaktır.” Hayatı boyunca yanından ayırmadı yaveri Tarık
Mümtaz Göztepe’nin anlatımıyla: Vahdettin ayağakalktı ve:“Bu antlaşmayı imzalamaktan yana olanlar, rica ediyorum ayağa kalksınlar.”dedi. Kendisi zaten ayağa kalkmış durumda bulunan Padişah’ın “rica ediyorum, ayağa kalksınlar” sözü
buyruktu. Şura’ya katılanlardan topçu Ferik Rıza Paşa dışında herkes
ayağa kalktı. 1920’de Yıldız Sarayında Vahdettin’in huzurunda, Damat
Ferit’in başkanlığında toplanan son Saltanat şurasında yapılan oylamada
Sevr Anlaşması’nın kabulüne bir tek o hayır oyu kullandı. Önerge yeni
biçimiyle oy’a sunuldu. Reislik General Rıza’ya “Kabul edildi ve siz
yalnız kaldınız!” dedi. General, “Zararı yok, ben Türk Milletiyle
beraber kaldım” karşılığını verdi.”
Türk İhtilalinde Vatan Müdafaası kitabında bu bilgi şöyle aktarılmaktadır: “Osmanlı’nın Saltanat
Şûrası, Sevr antlaşmasını kabul ederken de yalnızca bu Topçu Feriki
Rıza Paşa karşı oy verecek ve Vahdettin’e ‘Memleketin sahibi, millet
kabul etmedikçe, siz kabul etseniz bile ne çıkar!’ diye bağıracaktı.”
Millet iradesinin gerçek temsilcisi
Onlarca
kişi arasında Sevr Antlaşması’na tek başına direnen, gür sesiyle
“Sevr’e hayır” diye haykıran cesur generaldir o. Sevr-i kabul etmeyerek,
hainliğe ortak olmamıştır. Millet ve vatanın bitirilmesine razı
olmamış, var gücüyle haykırmıştır. O, ikna edilemeyen, korkutulamayan,
susturulamayan, teslim alınamayan milletin iradesinin gerçek
temsilcisidir.
150
kişinin içinde bir tek onun oyu milletin iradesini temsil etmiştir. Oy
budalalığına düşüp, demokrasi ve özgürlüğü sandıkta arayanlara adeta o
günlerden bir mesaj göndermiştir. “Onun oyu ne kadar, bizim oyumuz şu
kadar” diyenlerin kulağına küpe olmalı. Hiçbir kuvvet sayısıyla
değerlendirilmez, eylemiyle ve etkisiyle değerlendirilir. Etkinin
göstergesi de düşmanın gündeminde ne kadar yer aldığındır, psikolojik
savaşa ne kadar maruz kaldığındır.
Ankara Hükümeti anlaşmayı kabul edenleri ve imzalayanları vatan haini olarak ilan edecektir.
Yaptığı
görevleri başarıyla gerçekleştiren, vatanseverliği ve yiğitliğiyle
tanınan Rıza Paşa 19 Mayıs 1921 günü vefat etmiştir. İstiklal harbine
destek verdi. Sağlığının kötüye gitmesi nedeniyle İstiklal savaşına
katılamadı. Ömrü yetseydi Ankara’ya kaçıp, 67 yaşına rağmen Millî
Mücadelede görev isteyecek ve en yüksek rütbeli Paşa olacağından emin
olabiliriz. Paşa’nın Türbesi İstanbul Fatih Camii’ndedir.
Vefâtı üzerine Mustafa Kemal Paşa, Ali Rıza Paşa’nın oğlu Fazıl Rıza Atabek’e şu telgrafı gönderir: “Vatanımız, babanızın umduğu gibi kurtulur da hepimiz halâs buluruz. Taziyetler, gözlerinizden öperim. Mustafa Kemal.”
Sevr’in yeni adı BOP
Bugün
Türkiye’de uygulanmakta olan proje Sevr prolesidir. Adı değişmiştir;
ama yürürlüktedir. Yürürlükte olduğunun bir sürü göstergesi vardır.
AB
aday üyeliği çerçevesinde gümrük duvarlarının kaldırılması,
üreticilerimizin yabancı firmaların altında ezilmesi o nedenledir.
Anadolu’da iki devlet kurulması Sevr hükmüdür. BOP çerçevesinde Büyük İsrail Devleti adım adım inşa ediliyor.
Sevr’de
“ordunun ağır silah ve uçakları bulunmaması” salık verilmektedir.
Emperyalistlere göre bu yetersizdir ordunun başında komutanların da
bulunmaması Yeni Sevr’e (BOP) maddesi olarak eklenmiştir.
Komutanlarımızın Silivri Hapishane’sinde tutsak edilmesinin sebebi de
budur.
Sevr’in
günümüzde ki adı Büyük Ortadoğu Projesidir. Artık herkesin dilinde üç
kelimeden oluşan bu sözcükler vardır. Hatay’da, Alanya’da,
İskenderun’da, Tarsus’da, Mersin’de, Kırıkkale’de, Adana’da, Kozan’da,
Antalya’da gittiğim her yerde, kırda, kentte köyde, bindiğim her araçta
dolmuşta, otobüste, trende, her konumdan insan öğretmen, öğrenci,
çiftçi, esnaf, iş adamı herkes ama herkes bu sözcükleri ağzına
almaktadır. Konuştuğumuz her insanın ilk cümlesi bu kelimelerle
başlıyor. İş gereğinin yapılması için öncünün daha örgütlü ve daha
organize bir şekilde öne atılmasına kalmıştır.
Vahdettin ve Damat Ferit’in izinden yürüyenler
Geçmişte
bu projeye teslim olanlar sadrazamlık makamında, saltanat koltuğunda
oturuyorlardı. Şimdi ise cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık koltuklarını
işgal etmektedirler.
Sevr hiç değilse Saltanat Şura’sında oylamaya sunulmuştu. Bunlar milletten gizli olarak hizmet sözleşmeleri imzalıyorlar.
Şimdi
diyeceksiniz ki: “Bir ülkenin bölünmesini, sömürgeleşmesini kim
oylamaya sunar?” Cevabı basittir, işbirlikçi ve hain olanlar. Neden
oylamaya sunduklarına gelince, suça başkalarını da ortak etmek için
olabilir mi? Yenilgi de, alçaklık da paylaşılabilen bir şeydir tıpkı
başarılar ve dostluklar gibi…
- Sevr’i kim oylamaya sunmuştu?
- Vahdettin.
- Vahdettin kim?
-
Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta yazdığı ifadelerle “düşman elinde
oyuncak, adi bir yaratık, soysuz, hain ve alçak” bir adam…
Vahdettin
ve Damat Feritler ülkenin bölünmesini ve sömürgeleşmesini kabul
etmişlerdi. Sadrazam ve padişahın kabul ettiğini, Abdullah Gül ve Tayyip
Erdoğanlar uygulamaya koymuşlardır.
Hepimiz Topçu Feriki Ali Rıza Paşa’yız
Topçu Feriki Ali Rıza Paşa Vahdettin’in
yüzüne Sevr’e hayır demişti. Biz de yüzlerine karşı gittikleri her
yerde “Cumhuriyet Yıkıcısı” diyoruz. Ali Rıza Paşa’ların cesareti
TGB’lilerin yüreğindedir.
6. Filo’yu denize döken 68 ruhu üzerimizdedir. O ruh sayesinde çuval ABD subayının kafasına geçirilmiştir.
Filistin
halkıyla kader birliği içerisinde olan gençlik önderi Bora Gözen’lerin
cesaretleri ve vicdanları üzerimizdedir. Bombalar patlarken Libya’ya
gitmemiz, “Suriye’nin birliği, Türkiye’nin birliği” sloganlarıyla
Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşmamız bu nedenledir.
Bugün hepimiz Kubilayız, Hasan Tahsiniz, Bora Gözen’iz, Deniz Gezmiş’iz, Topçu Feriki Ali Rıza Paşa’yız ve Mustafa Kemalleriz.
Bugün
Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal yürüyüşü düzenleyen Deniz
Gezmiş’in, gericiliğin üzerine üzerine yürüyen Kubilay’ın, düşmana ilk
kurşunu atan Hasan Tahsin’in, padişahın yüzüne “Sevr’e hayır” diye
haykıran Ali Rıza Paşa’nın yerinde TGB’liler vardır.
Üniversitelerde ABD’nin gülünün, eşbaşkanların ve onun bakanlarının, milletvekillerinin karşısına dikilenler TGB’lilerdir.
Ali
Rıza Paşa, 22 Temmuz 1920′de Yıldız Sarayı’nda toplanan Saltanat
Şûrâsı’nda Sevr Antlaşması için yapılan görüşmelerde hayır oyu
kullanarak Padişah Vahdeddin’e karşı çıkan tek kişi olmuştu. Zararı yok
biz de saltanat düşkünlerine “cumhuriyet yıkıcısı” diyen tek gençlik
teşkilatı olalım.
Ali Rıza Paşa’lar mücadeleyle yaşatılır. Mücadelede buluştuğumuz Topçu Feriki Ali Rıza Paşa’ları mücadelemizde yaşatıyoruz.
* Mahmut Esat Bozkurt, Türk İhtilalinde Vatan Müdafaası, Kaynak Yayınları
** Artvin TGB başkanımıza rica ettim, Artvin’deki izlerine de ulaşmaya çalışacağız
*** Meydan Lauruse
Yener Güneş
TGB Genel Sekreteri
tgb.gen.tr
http://www.tgb.gen.tr/tgbnin-gozuyle/128-yener-gunes/5661-susmanin-ihanet-oldugunu-ogreten-adam-ali-riza-pasa
Ali Rıza Paşa’ya, Sen susturulamayan milletin gür sesi ve emperyalizme “evet” demeyen cesaretin timsalisin… Sen millet ve memleketin yegâne sahibi, mücadele eden neferlerin yol göstericisisin. Seni bağrımıza basıyor, senden aldığımız cesaretle devam ediyoruz mücadeleye.
Ali Rıza Paşa’nın hatırasını yaşatmak boynumuzun borcudur
Alçağı da haini de bol olan bir ülkenin evlatlarıyız. Bizim memlekette hain
hainliğiyle, yiğit de yiğitliğiyle tanınır. Herkesin sustuğu, durduğu
bir anda ileri atılan ve haykıran kahramanlar yaratmış bir milletiz.
Öyle çok kahraman vermişiz ki toprağa her biri gün ışığına çıkarılmayı
bekliyor. Ülkemiz üzerinde dolaşan kara bulutların dağıtılabilmesi için
buna her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.
İşte
o kahramanlardan birini -ismini, vazifesini değil; ama yaptığı işi-
Eylül ayı başında İstanbul’da yapılan TGB Genel Yönetim Kurulu
toplantısında M. İlker Yücel arkadaşımızdan duymuştum. “Vahdettin’in
yüzüne karşı ‘Sevr’e hayır’ deme cesaretini gösteren bir Osmanlı
komutanı var. Araştırıp bulmak boynumuzun borcudur demişti.”
Bir türlü araştırma imkanı bulamamıştım. Adını öğrendim: Ali Rıza Paşa!
Şimdilik çok az bilgiye ulaştım. İlk fırsatta daha kapsamlı bir
araştırmaya girişmeyi planlıyorum.
Ben Türk Milletiyle beraber kaldım
Ali
Rıza Paşa hakkında Mahmut Esat Bozkurt’un Kaynak Yayınları tarafından
basılan Türk İhtilalinde Vatan Müdafaası kitabında şu bilgiler yer
alıyor:
“Son Osmanlı
Meclisi Mebusanı... Ermeni mebuslar, katledilen, tehcir edilen
Ermenilerin kanını istiyorlar. Pontusçu Rum mebuslardan birisi, Türk
tarihine hakaretler edip Fatih’le alay ediyor. Halep mebusu dayanamıyor:
‘Bir Türk mebus Atina meclisinde senin bu söylediklerini söyleyemezdi’
diyor. Yanıt hazır: ‘Orası adalet ve medeniyet yeridir, aklın ermez
senin.’
Bir
de âyan var hani. Orada da aynı minval üzere işler olmakta. Ahmet Rıza
Bey adlı reis, bir önerge veriyor: ‘Ermeni, Rum, Arap kardeşlerimizi
taktil ve tehcir eden sorumlular ceza görsün, hem de hemen, divan-ı
harbe verilsinler.’ Alkış ve övgüler, gayri Türklerden...
Türk’ün
sesi ise çıkmaz sanıyorlar. Topçu Feriki Rıza Paşa Hazretleri fırlıyor
yerinden: ‘Önergenize Türkleri de koyunuz, zira onlar da Ermeni, Rum,
Arap kardeşleriniz kadar mazlumdur. Hatta onlardan daha fazla zulüm
görmüşlerdir’ diyor. Kıyamet kopuyor. Meclis Reisi’lüzumsuz’ derken,
öbürleri ‘Türk`ü koyacaksak, Çingeneler de dahil Osmanlı’daki tüm
unsurları, koymak gerekir’ diye olmazlanıyorlar. Sonunda, kimsenin adı
yazılmasın ‘Osmanlı’ densin kararına varılıyor. Tek karşı oy Rıza
Paşa’dan ‘Ben Türk Milletiyle beraber kaldım’ diyor.”*
“Top da vardı, tüfek de… Niçin harp etmediniz de mütareke yaptınız?”
Kimdir Ali Rıza Paşa? Artvinli Mehmet Medet Bey’in oğludur. 1854 yılında Artvin’in Vezirköyü’nde doğmuştur.**
“Erzurum
Askerî Lisesi’nden sonra İstanbul’da harp okulundan topçu üsteğmeni
olarak mezun oldu. Bir süre Almanya’da eğitim gördü. Yurda döndükten
sonra Harp Okulunda Topçu Öğretmeni olarak görev yaptı. 1896 yılında
başlayan Türk-Yunan savaşına katıldı. Harbiye ve Bahriye nazırlıkları
görevinde bulundu. Balkan Savaşı’nda Çatalca komutanlığı göreviyle
başkent İstanbul’un ön savunmasına katıldı.” ***
Mondros Mütarekesi’nden sonra Damat Ferit Paşaya, “Top da vardı, tüfek de… Niçin harp etmediniz de mütareke yaptınız?” diyerek tepkisini ortaya koymuştur. Bu onun Sevr oylamasında tavrının ne olacağının işaretini vermektedir.
Memleketin sahibi, millet kabul etmedikçe, siz kabul etseniz bile ne çıkar!
Tarihçi yazar Orhan Koloğlu Ali Rıza Paşa’nın tek başına Sevr’e karşı koyuşunu şöyle anlatıyor: “22
Temmuz 1920 Perşembe günü öğleden sonra saat üçte Yıldız Sarayı
merasim salonunda toplanan 39 üyeli Saltanat Şurasını Padişah Vahdettin
bizzat açmıştı. Şura’da Sadrazam Damat Ferid söz alıp şunları söyledi:
“Paris’te imzalamamız istenen antlaşma, İstanbul’u ve küçük bir toprak
parçasını bize bırakıyor. Antlaşmayı imzalarsak iyi kötü bu kadar bir
varlığımız olacak. İmzalamazsak dünya haritasından silinmekle tehdit
ediliyoruz. Bu antlaşmanın imzasını oya sunuyorum. Susanlar imzalayalım
demiş sayılacaktır.” Hayatı boyunca yanından ayırmadı yaveri Tarık
Mümtaz Göztepe’nin anlatımıyla: Vahdettin ayağakalktı ve:“Bu antlaşmayı imzalamaktan yana olanlar, rica ediyorum ayağa kalksınlar.”dedi. Kendisi zaten ayağa kalkmış durumda bulunan Padişah’ın “rica ediyorum, ayağa kalksınlar” sözü
buyruktu. Şura’ya katılanlardan topçu Ferik Rıza Paşa dışında herkes
ayağa kalktı. 1920’de Yıldız Sarayında Vahdettin’in huzurunda, Damat
Ferit’in başkanlığında toplanan son Saltanat şurasında yapılan oylamada
Sevr Anlaşması’nın kabulüne bir tek o hayır oyu kullandı. Önerge yeni
biçimiyle oy’a sunuldu. Reislik General Rıza’ya “Kabul edildi ve siz
yalnız kaldınız!” dedi. General, “Zararı yok, ben Türk Milletiyle
beraber kaldım” karşılığını verdi.”
Türk İhtilalinde Vatan Müdafaası kitabında bu bilgi şöyle aktarılmaktadır: “Osmanlı’nın Saltanat
Şûrası, Sevr antlaşmasını kabul ederken de yalnızca bu Topçu Feriki
Rıza Paşa karşı oy verecek ve Vahdettin’e ‘Memleketin sahibi, millet
kabul etmedikçe, siz kabul etseniz bile ne çıkar!’ diye bağıracaktı.”
Millet iradesinin gerçek temsilcisi
Onlarca
kişi arasında Sevr Antlaşması’na tek başına direnen, gür sesiyle
“Sevr’e hayır” diye haykıran cesur generaldir o. Sevr-i kabul etmeyerek,
hainliğe ortak olmamıştır. Millet ve vatanın bitirilmesine razı
olmamış, var gücüyle haykırmıştır. O, ikna edilemeyen, korkutulamayan,
susturulamayan, teslim alınamayan milletin iradesinin gerçek
temsilcisidir.
150
kişinin içinde bir tek onun oyu milletin iradesini temsil etmiştir. Oy
budalalığına düşüp, demokrasi ve özgürlüğü sandıkta arayanlara adeta o
günlerden bir mesaj göndermiştir. “Onun oyu ne kadar, bizim oyumuz şu
kadar” diyenlerin kulağına küpe olmalı. Hiçbir kuvvet sayısıyla
değerlendirilmez, eylemiyle ve etkisiyle değerlendirilir. Etkinin
göstergesi de düşmanın gündeminde ne kadar yer aldığındır, psikolojik
savaşa ne kadar maruz kaldığındır.
Ankara Hükümeti anlaşmayı kabul edenleri ve imzalayanları vatan haini olarak ilan edecektir.
Yaptığı
görevleri başarıyla gerçekleştiren, vatanseverliği ve yiğitliğiyle
tanınan Rıza Paşa 19 Mayıs 1921 günü vefat etmiştir. İstiklal harbine
destek verdi. Sağlığının kötüye gitmesi nedeniyle İstiklal savaşına
katılamadı. Ömrü yetseydi Ankara’ya kaçıp, 67 yaşına rağmen Millî
Mücadelede görev isteyecek ve en yüksek rütbeli Paşa olacağından emin
olabiliriz. Paşa’nın Türbesi İstanbul Fatih Camii’ndedir.
Vefâtı üzerine Mustafa Kemal Paşa, Ali Rıza Paşa’nın oğlu Fazıl Rıza Atabek’e şu telgrafı gönderir: “Vatanımız, babanızın umduğu gibi kurtulur da hepimiz halâs buluruz. Taziyetler, gözlerinizden öperim. Mustafa Kemal.”
Sevr’in yeni adı BOP
Bugün
Türkiye’de uygulanmakta olan proje Sevr prolesidir. Adı değişmiştir;
ama yürürlüktedir. Yürürlükte olduğunun bir sürü göstergesi vardır.
AB
aday üyeliği çerçevesinde gümrük duvarlarının kaldırılması,
üreticilerimizin yabancı firmaların altında ezilmesi o nedenledir.
Anadolu’da iki devlet kurulması Sevr hükmüdür. BOP çerçevesinde Büyük İsrail Devleti adım adım inşa ediliyor.
Sevr’de
“ordunun ağır silah ve uçakları bulunmaması” salık verilmektedir.
Emperyalistlere göre bu yetersizdir ordunun başında komutanların da
bulunmaması Yeni Sevr’e (BOP) maddesi olarak eklenmiştir.
Komutanlarımızın Silivri Hapishane’sinde tutsak edilmesinin sebebi de
budur.
Sevr’in
günümüzde ki adı Büyük Ortadoğu Projesidir. Artık herkesin dilinde üç
kelimeden oluşan bu sözcükler vardır. Hatay’da, Alanya’da,
İskenderun’da, Tarsus’da, Mersin’de, Kırıkkale’de, Adana’da, Kozan’da,
Antalya’da gittiğim her yerde, kırda, kentte köyde, bindiğim her araçta
dolmuşta, otobüste, trende, her konumdan insan öğretmen, öğrenci,
çiftçi, esnaf, iş adamı herkes ama herkes bu sözcükleri ağzına
almaktadır. Konuştuğumuz her insanın ilk cümlesi bu kelimelerle
başlıyor. İş gereğinin yapılması için öncünün daha örgütlü ve daha
organize bir şekilde öne atılmasına kalmıştır.
Vahdettin ve Damat Ferit’in izinden yürüyenler
Geçmişte
bu projeye teslim olanlar sadrazamlık makamında, saltanat koltuğunda
oturuyorlardı. Şimdi ise cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık koltuklarını
işgal etmektedirler.
Sevr hiç değilse Saltanat Şura’sında oylamaya sunulmuştu. Bunlar milletten gizli olarak hizmet sözleşmeleri imzalıyorlar.
Şimdi
diyeceksiniz ki: “Bir ülkenin bölünmesini, sömürgeleşmesini kim
oylamaya sunar?” Cevabı basittir, işbirlikçi ve hain olanlar. Neden
oylamaya sunduklarına gelince, suça başkalarını da ortak etmek için
olabilir mi? Yenilgi de, alçaklık da paylaşılabilen bir şeydir tıpkı
başarılar ve dostluklar gibi…
- Sevr’i kim oylamaya sunmuştu?
- Vahdettin.
- Vahdettin kim?
-
Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta yazdığı ifadelerle “düşman elinde
oyuncak, adi bir yaratık, soysuz, hain ve alçak” bir adam…
Vahdettin
ve Damat Feritler ülkenin bölünmesini ve sömürgeleşmesini kabul
etmişlerdi. Sadrazam ve padişahın kabul ettiğini, Abdullah Gül ve Tayyip
Erdoğanlar uygulamaya koymuşlardır.
Hepimiz Topçu Feriki Ali Rıza Paşa’yız
Topçu Feriki Ali Rıza Paşa Vahdettin’in
yüzüne Sevr’e hayır demişti. Biz de yüzlerine karşı gittikleri her
yerde “Cumhuriyet Yıkıcısı” diyoruz. Ali Rıza Paşa’ların cesareti
TGB’lilerin yüreğindedir.
6. Filo’yu denize döken 68 ruhu üzerimizdedir. O ruh sayesinde çuval ABD subayının kafasına geçirilmiştir.
Filistin
halkıyla kader birliği içerisinde olan gençlik önderi Bora Gözen’lerin
cesaretleri ve vicdanları üzerimizdedir. Bombalar patlarken Libya’ya
gitmemiz, “Suriye’nin birliği, Türkiye’nin birliği” sloganlarıyla
Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşmamız bu nedenledir.
Bugün hepimiz Kubilayız, Hasan Tahsiniz, Bora Gözen’iz, Deniz Gezmiş’iz, Topçu Feriki Ali Rıza Paşa’yız ve Mustafa Kemalleriz.
Bugün
Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal yürüyüşü düzenleyen Deniz
Gezmiş’in, gericiliğin üzerine üzerine yürüyen Kubilay’ın, düşmana ilk
kurşunu atan Hasan Tahsin’in, padişahın yüzüne “Sevr’e hayır” diye
haykıran Ali Rıza Paşa’nın yerinde TGB’liler vardır.
Üniversitelerde ABD’nin gülünün, eşbaşkanların ve onun bakanlarının, milletvekillerinin karşısına dikilenler TGB’lilerdir.
Ali
Rıza Paşa, 22 Temmuz 1920′de Yıldız Sarayı’nda toplanan Saltanat
Şûrâsı’nda Sevr Antlaşması için yapılan görüşmelerde hayır oyu
kullanarak Padişah Vahdeddin’e karşı çıkan tek kişi olmuştu. Zararı yok
biz de saltanat düşkünlerine “cumhuriyet yıkıcısı” diyen tek gençlik
teşkilatı olalım.
Ali Rıza Paşa’lar mücadeleyle yaşatılır. Mücadelede buluştuğumuz Topçu Feriki Ali Rıza Paşa’ları mücadelemizde yaşatıyoruz.
* Mahmut Esat Bozkurt, Türk İhtilalinde Vatan Müdafaası, Kaynak Yayınları
** Artvin TGB başkanımıza rica ettim, Artvin’deki izlerine de ulaşmaya çalışacağız
*** Meydan Lauruse
Yener Güneş
TGB Genel Sekreteri
tgb.gen.tr
http://www.tgb.gen.tr/tgbnin-gozuyle/128-yener-gunes/5661-susmanin-ihanet-oldugunu-ogreten-adam-ali-riza-pasa