Doğan Grubu’na Uzan tarzı operasyon
Doğan Grubu’na karşı “Uzan tarzı” bir operasyon mu başlatıldı?
16 Ocak 2007 16:50
Hükümete yakınlığıyla bilinen Fehmi Koru bugün Yeni Şafak'ta Taha
Kıvanç mahlasıyla yazdığı yazıda ilginç iddialarda bulundu. Koru,
Sabah gazetesinin gündeme getirdiği 'Doğan Grubu'nun vergi borcu' ile
ilgili "Bu konuyu çok hafife alıyorlar'' dedi ve ekledi. "Bana göre
Doğan Grubu'na 'Uzan Tarzı' bir operasyon başlatıldı, işleri çok zor,
Allah kolaylık versin!" yazdı. Neydi Fehmi Koru'yu bu noktaya götüren
ayrıntılar. İşte o yazı...
Bana düşmez, ama...
Medya neden 'dördüncü kuvvet' kabul edilir, hatırlayalım: Yasama ve
yürütme organlarını oluşturan politikacıların işlemleri yargı organı
tarafından denetlenir, ama sonuçta yargıçlar da bürokrattır; hepsinin
üzerinde bir denetleme gücüdür medya...
Başlığının yanında "Türkiye'nin en iyi gazetesi" yazan yayın organı,
ilk sayfasından imzasız bir başyazı yayımladı önceki gün. Bir başka
gazeteyi 'medya gücünü kötüye kullanmak'la suçluyordu başyazı.
Suçlanan gazetenin de içinde bulunduğu grubun bir şirketi devlete
milyarlarca dolarlık vergi borcu takmıştı iddiaya göre; gelirler
kontrolörleri tarafından kaleme alınan bir rapora bağlı borcun
haberleşmesi üzerine, aynı grubun gazeteleri, kendilerini susturmak
üzere harekete geçmişlerdi.
"Hodri meydan" diyen gazete şunları yazdı pazar günü: "Biz, Türk halkı
adına, bu işin sonuna kadar takipçisi olacağız. / Bizi medya gücüyle
susturmaya çalışanlara gelince... / Artık işlerinizi eskisi gibi
yürütemeyeceksiniz."
Pazartesi günü (dün), suçlanan grubun 'amiral gemisi' kabul edilen
gazetesinin yayın yönetmeni karşı-saldırıya geçti. "Bak şu 'hodri
meydan' diyene. Utanması, arlanması olan biri 'hodri meydan' demeden
önce durup kendi mazisine bakmalı" girişiyle başlayan yazı sert bir
üslupla kaleme alınmış. Okuyalım: "Gazete diyor ki, medya birbirini
denetlemelidir. / Elbette denetlemelidir. Bunu bir davetiye olarak
memnuniyetle kabul ediyoruz. / Geçmişte Uzanlar'ı, onun gibileri nasıl
denetlediysek, bugün de, yarın da başkalarını ve en başta onları
denetleyeceğiz. / Biz camdan evde oturuyoruz. Medya mensupları, camdan
evlerde oturmalı. / Elbette gerektiğinde birbirlerine taş atmaktan hiç
çekinmemeli."
Bu savaşta benim ilginç bulduğum iki nokta var. İki grup da savaşın
gerçek taraflarını belirlemede büyük bir acz içinde. Suçlayan gazete
sürekli hükümete dâvetiye çıkarıyor. Birinci sayfa yazısında,
kamuoyunun, "Bütçeyi denkleştirmek için her kaynağı harekete
geçirenlerin, ekonomik göstergeleri iyileştirebilmek için oy kaygısını
bile unutup, memuru, çiftçiyi, işçiyi, emekliyi karşısına almaktan
çekinmeyenlerin, popülizme prim vermeyenlerin, bu büyük vergi
kaynağını, eski dönemden kalma alışkanlıklarını sürdürmek isteyen
birilerinin cebinde bırakmayacağından emin olmak" istediğini yazması
bundan…
Suçlanan gazete ise, olan-biteni, sıradan bir haber sızdırması olarak
görüyor baştan beri. Dün de şu cümle yer alıyordu birinci sayfa
cevabında: "Kim olduğunu bildiğimiz birisi, henüz sonuçlanmamış bu
incelemeyi, kasıtlı biçimde bir medya grubuna sızdırdı."
Medyanın en önemli malzemesi bu tür sızdırmalardır. Bürokrat
(gazeteciyi mutlu edip yanına çekmekten kişisel sebeple kızdığı
âmirini cezalandırmaya veya beğenmediği siyasî sorumluları kötü duruma
düşürmeye kadar uzanan) çeşitli sebeplerle, elinin altındaki bir
belgeyi tanıdığı bir gazeteciye iletir. Ortalığı ayağa kaldıran önemli
haberlerin neredeyse bütünü sızdırma haberlerdir.
Benim kuşkucu kafam, suçlanan grubun olayı çok hafife aldığını
düşünüyor; sızdırmayı bir-iki bürokratın kişisel girişimi olarak
görmesi bu yanlışın sonucu. Suçlayan grup da hükümetten medet ummak ve
politikacıların raporun üzerine yatabileceğini sanmakla hata ediyor.
Bütün güçleriyle hükümeti ve Ak Parti'yi zorlamaya çalışan iki grup da
yanılıyor; konu politikacıları aşıyor ve çok daha derinlerle
irtibatlı.
ÇEAŞ olayı ilk patladığında Uzanlar da konuyu 'siyasî' görmüşlerdi.
Kalemim döndüğünce anlatmaya çalıştığım gerçeğe bugün daha fazla
inanıyorum: Uzanlar'ı piyasadan silme işi hükümetin verdiği bir karar
değildi; Ak Parti seçimde yüzde 7,5 oy alan Genç Parti sayesinde
kendisine hükümet hediye eden Cem Uzan'ı neden cezalandırmak istesin
ki? "Bu bir devlet kararıdır" diye kimbilir kaç kez yazdım.
Suçlanan grubun yöneticisi ben olsam bu olaya da aynı gözle bakardım.
Daha önce değişik vesilelerle burada dile getirdiğim, suçlanan grubun
bir Batı ülkesiyle fazlaca içli-dışlı görüntüsünün etrafta
rahatsızlıklara sebep olduğunu hissetmekteydim. Birileri sırf bu
sebeple düğmeye basmış olmasın?
Bana kalırsa, suçlanan grup, 'Uzan tarzı' bir devlet operasyonuyla
karşı karşıya; bu sebeple de işleri hayli zor. Allah kolaylık versin.
Bir dostum, "İki taraf da Uzanlar üzerinden birbirini suçluyor,
Uzanlar'ın medyayı kullanmasını kötü örnek olarak gösteriyor; lütfen
sorar mısın" ricasıyla savaşan taraflara şu soruyu sormamı istedi:
"Cem Uzan gazetesi ve televizyonunu kendisi mi yönetmiş; medyasını
kötüye kullandığını ileri sürdükleri Cem Uzan'ın medya yöneticileri
şimdi neredeler acaba?"
Taha Kıvanç
http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=196842
Doğan Grubu’na karşı “Uzan tarzı” bir operasyon mu başlatıldı?
16 Ocak 2007 16:50
Hükümete yakınlığıyla bilinen Fehmi Koru bugün Yeni Şafak'ta Taha
Kıvanç mahlasıyla yazdığı yazıda ilginç iddialarda bulundu. Koru,
Sabah gazetesinin gündeme getirdiği 'Doğan Grubu'nun vergi borcu' ile
ilgili "Bu konuyu çok hafife alıyorlar'' dedi ve ekledi. "Bana göre
Doğan Grubu'na 'Uzan Tarzı' bir operasyon başlatıldı, işleri çok zor,
Allah kolaylık versin!" yazdı. Neydi Fehmi Koru'yu bu noktaya götüren
ayrıntılar. İşte o yazı...
Bana düşmez, ama...
Medya neden 'dördüncü kuvvet' kabul edilir, hatırlayalım: Yasama ve
yürütme organlarını oluşturan politikacıların işlemleri yargı organı
tarafından denetlenir, ama sonuçta yargıçlar da bürokrattır; hepsinin
üzerinde bir denetleme gücüdür medya...
Başlığının yanında "Türkiye'nin en iyi gazetesi" yazan yayın organı,
ilk sayfasından imzasız bir başyazı yayımladı önceki gün. Bir başka
gazeteyi 'medya gücünü kötüye kullanmak'la suçluyordu başyazı.
Suçlanan gazetenin de içinde bulunduğu grubun bir şirketi devlete
milyarlarca dolarlık vergi borcu takmıştı iddiaya göre; gelirler
kontrolörleri tarafından kaleme alınan bir rapora bağlı borcun
haberleşmesi üzerine, aynı grubun gazeteleri, kendilerini susturmak
üzere harekete geçmişlerdi.
"Hodri meydan" diyen gazete şunları yazdı pazar günü: "Biz, Türk halkı
adına, bu işin sonuna kadar takipçisi olacağız. / Bizi medya gücüyle
susturmaya çalışanlara gelince... / Artık işlerinizi eskisi gibi
yürütemeyeceksiniz."
Pazartesi günü (dün), suçlanan grubun 'amiral gemisi' kabul edilen
gazetesinin yayın yönetmeni karşı-saldırıya geçti. "Bak şu 'hodri
meydan' diyene. Utanması, arlanması olan biri 'hodri meydan' demeden
önce durup kendi mazisine bakmalı" girişiyle başlayan yazı sert bir
üslupla kaleme alınmış. Okuyalım: "Gazete diyor ki, medya birbirini
denetlemelidir. / Elbette denetlemelidir. Bunu bir davetiye olarak
memnuniyetle kabul ediyoruz. / Geçmişte Uzanlar'ı, onun gibileri nasıl
denetlediysek, bugün de, yarın da başkalarını ve en başta onları
denetleyeceğiz. / Biz camdan evde oturuyoruz. Medya mensupları, camdan
evlerde oturmalı. / Elbette gerektiğinde birbirlerine taş atmaktan hiç
çekinmemeli."
Bu savaşta benim ilginç bulduğum iki nokta var. İki grup da savaşın
gerçek taraflarını belirlemede büyük bir acz içinde. Suçlayan gazete
sürekli hükümete dâvetiye çıkarıyor. Birinci sayfa yazısında,
kamuoyunun, "Bütçeyi denkleştirmek için her kaynağı harekete
geçirenlerin, ekonomik göstergeleri iyileştirebilmek için oy kaygısını
bile unutup, memuru, çiftçiyi, işçiyi, emekliyi karşısına almaktan
çekinmeyenlerin, popülizme prim vermeyenlerin, bu büyük vergi
kaynağını, eski dönemden kalma alışkanlıklarını sürdürmek isteyen
birilerinin cebinde bırakmayacağından emin olmak" istediğini yazması
bundan…
Suçlanan gazete ise, olan-biteni, sıradan bir haber sızdırması olarak
görüyor baştan beri. Dün de şu cümle yer alıyordu birinci sayfa
cevabında: "Kim olduğunu bildiğimiz birisi, henüz sonuçlanmamış bu
incelemeyi, kasıtlı biçimde bir medya grubuna sızdırdı."
Medyanın en önemli malzemesi bu tür sızdırmalardır. Bürokrat
(gazeteciyi mutlu edip yanına çekmekten kişisel sebeple kızdığı
âmirini cezalandırmaya veya beğenmediği siyasî sorumluları kötü duruma
düşürmeye kadar uzanan) çeşitli sebeplerle, elinin altındaki bir
belgeyi tanıdığı bir gazeteciye iletir. Ortalığı ayağa kaldıran önemli
haberlerin neredeyse bütünü sızdırma haberlerdir.
Benim kuşkucu kafam, suçlanan grubun olayı çok hafife aldığını
düşünüyor; sızdırmayı bir-iki bürokratın kişisel girişimi olarak
görmesi bu yanlışın sonucu. Suçlayan grup da hükümetten medet ummak ve
politikacıların raporun üzerine yatabileceğini sanmakla hata ediyor.
Bütün güçleriyle hükümeti ve Ak Parti'yi zorlamaya çalışan iki grup da
yanılıyor; konu politikacıları aşıyor ve çok daha derinlerle
irtibatlı.
ÇEAŞ olayı ilk patladığında Uzanlar da konuyu 'siyasî' görmüşlerdi.
Kalemim döndüğünce anlatmaya çalıştığım gerçeğe bugün daha fazla
inanıyorum: Uzanlar'ı piyasadan silme işi hükümetin verdiği bir karar
değildi; Ak Parti seçimde yüzde 7,5 oy alan Genç Parti sayesinde
kendisine hükümet hediye eden Cem Uzan'ı neden cezalandırmak istesin
ki? "Bu bir devlet kararıdır" diye kimbilir kaç kez yazdım.
Suçlanan grubun yöneticisi ben olsam bu olaya da aynı gözle bakardım.
Daha önce değişik vesilelerle burada dile getirdiğim, suçlanan grubun
bir Batı ülkesiyle fazlaca içli-dışlı görüntüsünün etrafta
rahatsızlıklara sebep olduğunu hissetmekteydim. Birileri sırf bu
sebeple düğmeye basmış olmasın?
Bana kalırsa, suçlanan grup, 'Uzan tarzı' bir devlet operasyonuyla
karşı karşıya; bu sebeple de işleri hayli zor. Allah kolaylık versin.
Bir dostum, "İki taraf da Uzanlar üzerinden birbirini suçluyor,
Uzanlar'ın medyayı kullanmasını kötü örnek olarak gösteriyor; lütfen
sorar mısın" ricasıyla savaşan taraflara şu soruyu sormamı istedi:
"Cem Uzan gazetesi ve televizyonunu kendisi mi yönetmiş; medyasını
kötüye kullandığını ileri sürdükleri Cem Uzan'ın medya yöneticileri
şimdi neredeler acaba?"
Taha Kıvanç
http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=196842