CIA Yalakası Fetullah
Türkiye'de AKP'nin nasıl iktidara geldiğini ya da Fethullah Gülen cemaatinin ABD'de nasıl kolayca örgütlendiğini anlamak için de bilgi gerekiyor. Bilgiye ulaşıldığında da düğüm kolayca çözülüyor.
05 Haziran 2007 Salı 00:35
Bilgi olmadan ne yorum yapılabiliyor ne de araştırma. Konuyu bilir ve özümserseniz inanın taşlar yerine, hiç bir zorlama olmadan oturuyor. Bilince bulmaca kolay çözülüyor. Öğrenmek ise sizinde katılacağınız gibi sabır işi.
Türkiye'de AKP'nin nasıl iktidara geldiğini ya da Fethullah Gülen cemaatinin ABD'de nasıl kolayca örgütlendiğini anlamak için de bilgi gerekiyor. Bilgiye ulaşıldığında da düğüm kolayca çözülüyor. CIA'nin İslamiyet Raporu da AKP ve Gülen'in kodlarını çözmeye yarayan bilgileri içeriyor. Sevgili okuyucular bu rapor aslında her eve lazım. Bence tıpkı bir vasiyet gibi saklayın.O raporu açıklamadan once Gülen efendinin ne haltlar yediğini bir kere daha hatırlayalım.
Gülen efendi emekli vaiz, yazar. Nur Cemaati önderlerinden. 30'u aşkın kitabı ve çeşitli dergilerde makaleleri yayımlanmıştır. Farsça ve Arapça bilmektedir. Hiç evlenmemiş.
Gülen, dinde yenilenmeci görüşleri ekseninde oluşan Gülen Hareketi'nin fikri önderidir diye bahsediliyor kendisinden oysa bu adam tamamen ABD adına çalışan, ABD"nin yüzü suyu hürmetine kendi vatanı ve bayrağı adına ajanlık yapan bir insandır. Bunun gibi adamlara insan demek ne derece doğru olur bilemiyorum ama dilimiz alışmış bir kere. Fethullah Gülen, Susurluk olayı üzerine ve 28 Şubat sürecinde müthiş panikledi ve soluğu ABD "de aldı. Uzun süre ABD'de kaldı. Hükümet ve CIA yetkilileriyle görüşmeler yaptı. Cumhuriyet Devrimi güçlerini, "Arkamda Amerika var" mesajı vererek tehdit etmeye çalıştı.
İkinci Cumhuriyetçi köse yazarlarını seferber ederek kendini Amerika'nın adamı olarak savundurttu Dinde yenilenme ve dinler arası diyalog konusundaki abuk subuk fikirleriyle sadece kendi cemaati içinde değil,düşünmesini bilmeyen, koyun gibi güdülmeye alışmış, korkak, filozoflar ve sosyal bilimcilerini de arkasına aldı. Şunu da hatırlatmakta fayda var. Bugün hükümet ortaklarının ya da yeni kurulacak hükümette yer alacak partilerin, kişilerin Gülen efendiyle ilişkileri Amerikayla birlikte hareket etmekten başka bir şey değildir. Tıpkı Mehmet Ağar"ın bu adamı partisine almak istemesi gibi. Meclis tarikat liderlerinin yer alacağı bir mekan değildir. Orası benim meclisim ve beni de benim gibi düşünen insanlar temsil edebilir. İşte aşağıda bahsi geçen adam bugün utanmadan, sıkılmadan Mecliste bizleri temsil etmek için aday olmak istiyor.
Böyle bir insanın yeri meclis değil Amerika çöplüğüdür. Fethullah efendi kazayla bu yazıyı okursa bilsin ki Laik Türkiye Cumhuriyeti hiç bir zaman tarikat liderlerine teslim edilmeyecek. Türkiye Fethullah gibi adamların ve onu yönlendirenlerin isteği doğrultusunda islam devleti olmayacak. Biz onun yaptığı gibi Amerikaya yalakalık edipte kendi vatanımıza ihanet etmedik etmeyeceğiz de. Fethullah Gülen, baştan sona bir Amerikan Planının parçasıdır.
Yeni Dünya Düzeni'nin Türkiye'ye dayattığı Mafya-Gladyo-Tarikat sisteminin bir ayağıdır. Gülen'in önemi, ABD'nin Yeşil Kuşak projesinde üstlendiği rolden kaynaklanmaktadır. Saidi Nursi çizgisinde Erzurum'dan yola çıkan Gezici Vaiz Fethullah Gülen'i, NewYork-Vatikan-Kudüs hattına taşıyan sihirli güç, "büyük müttefikimiz' Amerika'dır. Fethullah Gülen'i Ahlat'tan şimdi bulunduğu Pennsylvania'ya uçuran süreç ve araçlar, CIA tarafından ayarlanmıştır.
Sizlerinde benim gibi düşündüğünüzü biliyorum ve buna dayanarak diyorum ki TARİKAT LİDERLERİYLE,İMAM VE ULAMALARLA, TERÖRİSTLERLE DOLU BİR MECLİS İSTEMİYORSAK BU SEFER OYUMUZU DOĞRU KULLANALIM. BU SON ŞANSIMIZ OLABİLİR.
1980'li yılların başlarından itibaren polis okullarına ve polis akademisi'ne sızarak burada kadrolaşan ve daha sonra personel, eğitim, bilgi-işlem, terörle mücadele, istihbarat gibi birimlerde kökleşmeye çalışan Fethullahçılar, istihbarat birimlerinin yanı sıra, var oldukları her yerde ve ortamda, şeyhleri f.gülen'in kaset ve kitaplarındaki "tedbir ve temkin","taktik ve strateji" içeren direktiflerinin gereğini yerine getirerek bugünkü güç düzeylerine erişebilmişlerdir.
Nevval Sevindi'nin Sabah Kitapları'ndan çıkan, "Fethullah Gülen İle New York Sohbeti" nde ABD emperyalizmiyle Nur tarikatının bağı, açıkça dile getiriliyor. İşte kitaptan bazı seçmeler:
"Amerika su andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak isler buradan idare edilebilir. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adidir." (s . 6)
"Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir is yapılmamaya kalkılmamalı." (s . 7)
"Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir is yaptırmazlar. şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz." (s.
"Amerika ile iyi geçinmezseniz isinizi bozarlar. Amerika'nın bize yarim arpa kadar sadece bizim menfaatimize desteği yoktur. Buna rağmen şurada bulunmamıza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantajı sağlıyor demektir." (s.9)
Şu Nurculuk diye bahsedilen tarikatı kim kurmuş, neden kurmuş, dost mu yoksa düşman mı?
Nurculuk hareketinin kurucusu olan Said-i Nursi 1873 yılında Bitlis İli"nin Hizan İlçesi"nin Nurs Köyünde dünyaya gelmiştir.
Önceleri Said-i Kürdi olarak tanınan ve bu ünvanı kullanan, soyadı kanunu çıktıktan sonra doğduğu köye izafeten Nursi soyadını alan Said-i Nursi ilmi kariyeri olmayan bir kimsedir. Nitekim Nur risalelerinden Tizyak adlı risalenin 68 nci sayfasında risalelerini kendisinin yazmadığını, bunları yardımcılarının (Nur Şakirtlerinin) yazdığı bildirilmektedir.
Meşrutiyetin ilanından sonra Bitlis havalisinde Şeyh'lik faaliyetlerine başlamış, bilahare İstanbul"a gelerek siyasi faaliyetlere katılmış, İttihad-ı Muhammed-i Cemiyetinin kurucuları arasında yer almıştır.
31 Mart vakasından evvel Derviş Vahdeti ile irtibat kurmuş, o tarihte çıkan Volkan Gazetesindeki yazıları ile 31 Mart Vakıasını körüklemiş, yine o tarihlerde kurulmuş bulunan "Kürt Teali Cemiyeti"ne" girmiştir. 1912 yılında yazdığı bir kitabında “Uyan ey Selahaddin Eyyübi"nin torunları Kürtler” diyerek kürtleri Türklere karşı tahrik gayreti içine girmiştir. Mektubat adlı risalesinde ise “Kendisinin Türk olmadığını, Türklük ile münasebetinin bulunmadığını, Türkiye'de Kürt milleti diye ayrı bir milletin olduğunu” ileri sürmüştür.
İstiklal Savaşı sırasında, Ankara"nın halifeyi kurtaracağı inancıyla Ankara"ya gelmiş, ancak laik bir devlet düzeninin kurulması ve Cumhuriyet ilanı üzerine Ankara"yı terk ederek Van"a gitmiştir. 1925 yılındaki Şeyh Said isyanından sonra Isparta Barla"da daha sonra Kastamonu, Afyon ve Emirdağ"da mecburi iskana tabii tutulmuştur. Afyon, Denizli ve Eskişehir Cezaevlerinde mahkum olarak yatmıştır.
Said-i Nursi 23 Mart 1960 tarihinde Urfa"da vefat etmiştir. Ancak yetiştirdiği talebeleri (Nur Şakirtleri) onun felsefesini günümüze kadar taşımışlardır.
Nurculuk, bir tarikat faaliyeti olarak karşımıza çıkmasına rağmen, Nurcular bu hareketin bir tarikat olmadığını, Kur"an-ı Kerim"in 20. yüzyılda tefsiri üzerine kurulmuş bir okul olduğunu ve sayısı 130 kadar olan Nur risalelerinin de Kur"an-ı Kerim"in tefsirini kapsadığını ifade etmektedirler.
İlk defa 1955-1957 yıllarında Kur"an-ı Kerim"in ve Nur risalelerinin yazılışı nedeniyle ortaya çıkan nurcular arasındaki gruplaşma, Said-i Nursi"nin ölümünden sonra daha bariz bir hal almıştır.
Birinci grup “Kur"an-a küfür yazısı ile hizmet olmaz” parolası ile ortaya çıkarak Risaleyi Nurların mutlaka Arapça ile ve el yazısı ile yazılmasını, bunun için de bütün Nurcuların Arapça öğrenmeleri lazım geldiğini savunmuşlardır. Bu gruba yazıcı Nurcular denilmiştir.
İkinci grup "Okuyucu Nurcular" diye bilinmekte olup, Latin harfleri ile yapılacak çalışmanın hedeflerine varmada yardımcı olacağını savunmuşlardır.
Okuyucu ve yazıcı grup arasındaki bu farklılaşma 1969 yılından sonra okuyucu grup içinde yer alan Fethullah GÜLEN grubunu ayrı bir grup olarak ortaya çıkarmıştır. Bu grubun özelliği öğrenci kesimine yönelik vakıf çalışmalarına ağırlık vermesi olmuştur.
1982 yılında yapılan Anayasa oylaması okuyucu grup içinde gazeteci ve Şuracı grup olarak yeni bölünmelere yol açmıştır.
Günümüzde Yeni Nesilciler olarak bilinen gazeteci grup, 1992 Anayasası"na hayır denilmesini, Şuracı grup ise Evet denilmesini savunmuşlardır.
Günümüzde Nurcular, “Gazeteciler, Şuracılar, Fethullah GÜLEN"ciler, Yazıcılar” olarak faaliyet göstermektedirler. Ancak Yazıcılar grubunun etkinliği azalmıştır.
Nurculuğun Laik Cumhuriyete ve Atatürk"e karşı bir hareket olduğunu görebilmek için Nur Risalelerine bakmak gerekmektedir. Barla Mektupları sayfa: 53. Atatürk"ü kastederek “Tek gözlü Deccal, ya iman et, ya bütün Dünyanın maskarası olacaksın.” denilmiştir. Bu husus Metin TOKER"in "Sağda ve Solda Vuruşanlar" isimli kitabın 96 ncı sayfasında yer almıştır.
"Sönmez" adlı risalede (Sayfa:21-22), Atatürk kastedilerek “Ayasofya Camiini put hane"ye, meşihat makamını kızlar lisesine çeviren bu adamı sevmemenin bir suç olması imkanı var mı?” denilmiştir.
“Mektubat” adlı risalede (Sayfa:401) “Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzak kalmış ve dine karşıdır. Laiklik ile dinsizlik arasında hiçbir fark yoktur. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için, din ile dünya esaslarını birbirinden ayırır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk inkılapları dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek kadar mükemmeldir” denilmiştir.
"Tiryak" risalesinde (Sayfa: 65), “Türkiye"nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir” denilmiştir.
"Mesnevi-i Nuriye" risalesinde (Sayfa: 80-82), “Alem-i İslam"da yapılacak inkılaplar, İslam"i esaslara uygun olmak zorundadır. Aksi taktirde gayri meşrudur, bu bakımdan Meclis aynı zamanda hilafet görevi görmelidir” denilmiştir.
"Mucize-i Kur"aniye" isimli risalede (Sayfa:191-192), "Müslümanlara Kur"an dışında bir Anayasa lazım değildir, 1347 yılında felsefenin tahakkümü ile bu dindar millete ehemmiyetli tahayyüşler düçar kılınmıştır ve Anayasa"da devlet dininin İslam olduğu yolundaki hüküm kaldırılmıştır. Bu durumda gerçek kanuni esasi tatbik edilmediği gibi, Kur"an da belirtilen Şer'i inkılapta tahakkuk ettirilememiştir. Halbuki Kur"an, Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil, ilahi bir iradenin sonucudur.” denilmektedir.
"Münazarad" risalesinde (Sayfa: 90-100), "İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır.” denilmiştir.
"Mektubat" risalesinde (Sayfa: 403), “İslam dininde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı olduğu için, İslamiyet dairesine aykırı, inkılaplar da İslamiyete aykırıdır.” denilmektedir.
"Hanımlar Rehberi" risalesinde (Sayfa: 57) “Çok kadın ile evlenmek İslami olduğu gibi Taaddüdü Zevcat tabiata, akla ve hikmete muafıktır.” denilmektedir.
Bu durumda Nurculuk:
Türkiye Cumhuriyeti"nin tamamen şeriat esaslarına ve İslami prensiplere göre idare edilmesini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesini, inkılapların geçici olduğunu, Kur"an dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını savunmaktadır.
Ancak Nurcular günümüzde risalelerden suç unsuru taşıyan kesimleri ayıklayıp baş taraflarına mahkemelerin beraat kararlarını eklemekte ve bu şekilde dayatmaktadırlar.
Ceza Genel Kurulu Kararına göre Nur Risalelerinin gerçek yüzü ve bu risalelerde yer alan zararlı akımlar.
1- Nurculuğun esası, fikirleri, maddiyatçı ve tabiatçı modern felsefeyi reddetmekte, dünyanın geçiciliğini, ahiretin geçerliliği fikrini telkin etmekte, netice olarak ta bütün dünya saadetlerini insanlara haram etmektedir. (Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye"de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 241)
2- Nurculara göre laik bir devlet düzeni şeriata aykırıdır. Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzaklaştırılmış ve dine karşıdır. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için din ile dünya işleri birbirinden ayrıdır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk devrimleri dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek derecede mükemmeldir. (Mektubat 1958, Sayfa : 401, Dr. Çetin ÖZEK).
3- Laik Cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, Sayfa: 135-141, Dr. Çetin ÖZEK Türkiye"de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 250-251).
4- Atatürk idaresi hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahirzamandır. Dinsizlik, kanunsuzluk, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said-i Nursi Sözler 1957 Sayfa : 143, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 09.04.1964 tarihli Milliyet Gazetesi).
5- Türkiye genel olarak ezan-ı Muhammedi"nin yasak edildiği, bidadların zorla topluma kabul ettirildiği bir dönem yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve hıristiyan kanunlarıdır. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye"de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.)
<...devamı ikinci bölümde...>
http://www.kuvvaimilliye.net/news_detail.php?id=14154
Türkiye'de AKP'nin nasıl iktidara geldiğini ya da Fethullah Gülen cemaatinin ABD'de nasıl kolayca örgütlendiğini anlamak için de bilgi gerekiyor. Bilgiye ulaşıldığında da düğüm kolayca çözülüyor.
05 Haziran 2007 Salı 00:35
Bilgi olmadan ne yorum yapılabiliyor ne de araştırma. Konuyu bilir ve özümserseniz inanın taşlar yerine, hiç bir zorlama olmadan oturuyor. Bilince bulmaca kolay çözülüyor. Öğrenmek ise sizinde katılacağınız gibi sabır işi.
Türkiye'de AKP'nin nasıl iktidara geldiğini ya da Fethullah Gülen cemaatinin ABD'de nasıl kolayca örgütlendiğini anlamak için de bilgi gerekiyor. Bilgiye ulaşıldığında da düğüm kolayca çözülüyor. CIA'nin İslamiyet Raporu da AKP ve Gülen'in kodlarını çözmeye yarayan bilgileri içeriyor. Sevgili okuyucular bu rapor aslında her eve lazım. Bence tıpkı bir vasiyet gibi saklayın.O raporu açıklamadan once Gülen efendinin ne haltlar yediğini bir kere daha hatırlayalım.
Gülen efendi emekli vaiz, yazar. Nur Cemaati önderlerinden. 30'u aşkın kitabı ve çeşitli dergilerde makaleleri yayımlanmıştır. Farsça ve Arapça bilmektedir. Hiç evlenmemiş.
Gülen, dinde yenilenmeci görüşleri ekseninde oluşan Gülen Hareketi'nin fikri önderidir diye bahsediliyor kendisinden oysa bu adam tamamen ABD adına çalışan, ABD"nin yüzü suyu hürmetine kendi vatanı ve bayrağı adına ajanlık yapan bir insandır. Bunun gibi adamlara insan demek ne derece doğru olur bilemiyorum ama dilimiz alışmış bir kere. Fethullah Gülen, Susurluk olayı üzerine ve 28 Şubat sürecinde müthiş panikledi ve soluğu ABD "de aldı. Uzun süre ABD'de kaldı. Hükümet ve CIA yetkilileriyle görüşmeler yaptı. Cumhuriyet Devrimi güçlerini, "Arkamda Amerika var" mesajı vererek tehdit etmeye çalıştı.
İkinci Cumhuriyetçi köse yazarlarını seferber ederek kendini Amerika'nın adamı olarak savundurttu Dinde yenilenme ve dinler arası diyalog konusundaki abuk subuk fikirleriyle sadece kendi cemaati içinde değil,düşünmesini bilmeyen, koyun gibi güdülmeye alışmış, korkak, filozoflar ve sosyal bilimcilerini de arkasına aldı. Şunu da hatırlatmakta fayda var. Bugün hükümet ortaklarının ya da yeni kurulacak hükümette yer alacak partilerin, kişilerin Gülen efendiyle ilişkileri Amerikayla birlikte hareket etmekten başka bir şey değildir. Tıpkı Mehmet Ağar"ın bu adamı partisine almak istemesi gibi. Meclis tarikat liderlerinin yer alacağı bir mekan değildir. Orası benim meclisim ve beni de benim gibi düşünen insanlar temsil edebilir. İşte aşağıda bahsi geçen adam bugün utanmadan, sıkılmadan Mecliste bizleri temsil etmek için aday olmak istiyor.
Böyle bir insanın yeri meclis değil Amerika çöplüğüdür. Fethullah efendi kazayla bu yazıyı okursa bilsin ki Laik Türkiye Cumhuriyeti hiç bir zaman tarikat liderlerine teslim edilmeyecek. Türkiye Fethullah gibi adamların ve onu yönlendirenlerin isteği doğrultusunda islam devleti olmayacak. Biz onun yaptığı gibi Amerikaya yalakalık edipte kendi vatanımıza ihanet etmedik etmeyeceğiz de. Fethullah Gülen, baştan sona bir Amerikan Planının parçasıdır.
Yeni Dünya Düzeni'nin Türkiye'ye dayattığı Mafya-Gladyo-Tarikat sisteminin bir ayağıdır. Gülen'in önemi, ABD'nin Yeşil Kuşak projesinde üstlendiği rolden kaynaklanmaktadır. Saidi Nursi çizgisinde Erzurum'dan yola çıkan Gezici Vaiz Fethullah Gülen'i, NewYork-Vatikan-Kudüs hattına taşıyan sihirli güç, "büyük müttefikimiz' Amerika'dır. Fethullah Gülen'i Ahlat'tan şimdi bulunduğu Pennsylvania'ya uçuran süreç ve araçlar, CIA tarafından ayarlanmıştır.
Sizlerinde benim gibi düşündüğünüzü biliyorum ve buna dayanarak diyorum ki TARİKAT LİDERLERİYLE,İMAM VE ULAMALARLA, TERÖRİSTLERLE DOLU BİR MECLİS İSTEMİYORSAK BU SEFER OYUMUZU DOĞRU KULLANALIM. BU SON ŞANSIMIZ OLABİLİR.
1980'li yılların başlarından itibaren polis okullarına ve polis akademisi'ne sızarak burada kadrolaşan ve daha sonra personel, eğitim, bilgi-işlem, terörle mücadele, istihbarat gibi birimlerde kökleşmeye çalışan Fethullahçılar, istihbarat birimlerinin yanı sıra, var oldukları her yerde ve ortamda, şeyhleri f.gülen'in kaset ve kitaplarındaki "tedbir ve temkin","taktik ve strateji" içeren direktiflerinin gereğini yerine getirerek bugünkü güç düzeylerine erişebilmişlerdir.
Nevval Sevindi'nin Sabah Kitapları'ndan çıkan, "Fethullah Gülen İle New York Sohbeti" nde ABD emperyalizmiyle Nur tarikatının bağı, açıkça dile getiriliyor. İşte kitaptan bazı seçmeler:
"Amerika su andaki konum ve gücüyle bütün dünyaya kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak isler buradan idare edilebilir. Amerika hala bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adidir." (s . 6)
"Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir is yapılmamaya kalkılmamalı." (s . 7)
"Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinden hiçbir is yaptırmazlar. şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz." (s.
"Amerika ile iyi geçinmezseniz isinizi bozarlar. Amerika'nın bize yarim arpa kadar sadece bizim menfaatimize desteği yoktur. Buna rağmen şurada bulunmamıza izin veriyorsa, bu bizim için bir avantajsa, bu avantajı sağlıyor demektir." (s.9)
Şu Nurculuk diye bahsedilen tarikatı kim kurmuş, neden kurmuş, dost mu yoksa düşman mı?
Nurculuk hareketinin kurucusu olan Said-i Nursi 1873 yılında Bitlis İli"nin Hizan İlçesi"nin Nurs Köyünde dünyaya gelmiştir.
Önceleri Said-i Kürdi olarak tanınan ve bu ünvanı kullanan, soyadı kanunu çıktıktan sonra doğduğu köye izafeten Nursi soyadını alan Said-i Nursi ilmi kariyeri olmayan bir kimsedir. Nitekim Nur risalelerinden Tizyak adlı risalenin 68 nci sayfasında risalelerini kendisinin yazmadığını, bunları yardımcılarının (Nur Şakirtlerinin) yazdığı bildirilmektedir.
Meşrutiyetin ilanından sonra Bitlis havalisinde Şeyh'lik faaliyetlerine başlamış, bilahare İstanbul"a gelerek siyasi faaliyetlere katılmış, İttihad-ı Muhammed-i Cemiyetinin kurucuları arasında yer almıştır.
31 Mart vakasından evvel Derviş Vahdeti ile irtibat kurmuş, o tarihte çıkan Volkan Gazetesindeki yazıları ile 31 Mart Vakıasını körüklemiş, yine o tarihlerde kurulmuş bulunan "Kürt Teali Cemiyeti"ne" girmiştir. 1912 yılında yazdığı bir kitabında “Uyan ey Selahaddin Eyyübi"nin torunları Kürtler” diyerek kürtleri Türklere karşı tahrik gayreti içine girmiştir. Mektubat adlı risalesinde ise “Kendisinin Türk olmadığını, Türklük ile münasebetinin bulunmadığını, Türkiye'de Kürt milleti diye ayrı bir milletin olduğunu” ileri sürmüştür.
İstiklal Savaşı sırasında, Ankara"nın halifeyi kurtaracağı inancıyla Ankara"ya gelmiş, ancak laik bir devlet düzeninin kurulması ve Cumhuriyet ilanı üzerine Ankara"yı terk ederek Van"a gitmiştir. 1925 yılındaki Şeyh Said isyanından sonra Isparta Barla"da daha sonra Kastamonu, Afyon ve Emirdağ"da mecburi iskana tabii tutulmuştur. Afyon, Denizli ve Eskişehir Cezaevlerinde mahkum olarak yatmıştır.
Said-i Nursi 23 Mart 1960 tarihinde Urfa"da vefat etmiştir. Ancak yetiştirdiği talebeleri (Nur Şakirtleri) onun felsefesini günümüze kadar taşımışlardır.
Nurculuk, bir tarikat faaliyeti olarak karşımıza çıkmasına rağmen, Nurcular bu hareketin bir tarikat olmadığını, Kur"an-ı Kerim"in 20. yüzyılda tefsiri üzerine kurulmuş bir okul olduğunu ve sayısı 130 kadar olan Nur risalelerinin de Kur"an-ı Kerim"in tefsirini kapsadığını ifade etmektedirler.
İlk defa 1955-1957 yıllarında Kur"an-ı Kerim"in ve Nur risalelerinin yazılışı nedeniyle ortaya çıkan nurcular arasındaki gruplaşma, Said-i Nursi"nin ölümünden sonra daha bariz bir hal almıştır.
Birinci grup “Kur"an-a küfür yazısı ile hizmet olmaz” parolası ile ortaya çıkarak Risaleyi Nurların mutlaka Arapça ile ve el yazısı ile yazılmasını, bunun için de bütün Nurcuların Arapça öğrenmeleri lazım geldiğini savunmuşlardır. Bu gruba yazıcı Nurcular denilmiştir.
İkinci grup "Okuyucu Nurcular" diye bilinmekte olup, Latin harfleri ile yapılacak çalışmanın hedeflerine varmada yardımcı olacağını savunmuşlardır.
Okuyucu ve yazıcı grup arasındaki bu farklılaşma 1969 yılından sonra okuyucu grup içinde yer alan Fethullah GÜLEN grubunu ayrı bir grup olarak ortaya çıkarmıştır. Bu grubun özelliği öğrenci kesimine yönelik vakıf çalışmalarına ağırlık vermesi olmuştur.
1982 yılında yapılan Anayasa oylaması okuyucu grup içinde gazeteci ve Şuracı grup olarak yeni bölünmelere yol açmıştır.
Günümüzde Yeni Nesilciler olarak bilinen gazeteci grup, 1992 Anayasası"na hayır denilmesini, Şuracı grup ise Evet denilmesini savunmuşlardır.
Günümüzde Nurcular, “Gazeteciler, Şuracılar, Fethullah GÜLEN"ciler, Yazıcılar” olarak faaliyet göstermektedirler. Ancak Yazıcılar grubunun etkinliği azalmıştır.
Nurculuğun Laik Cumhuriyete ve Atatürk"e karşı bir hareket olduğunu görebilmek için Nur Risalelerine bakmak gerekmektedir. Barla Mektupları sayfa: 53. Atatürk"ü kastederek “Tek gözlü Deccal, ya iman et, ya bütün Dünyanın maskarası olacaksın.” denilmiştir. Bu husus Metin TOKER"in "Sağda ve Solda Vuruşanlar" isimli kitabın 96 ncı sayfasında yer almıştır.
"Sönmez" adlı risalede (Sayfa:21-22), Atatürk kastedilerek “Ayasofya Camiini put hane"ye, meşihat makamını kızlar lisesine çeviren bu adamı sevmemenin bir suç olması imkanı var mı?” denilmiştir.
“Mektubat” adlı risalede (Sayfa:401) “Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzak kalmış ve dine karşıdır. Laiklik ile dinsizlik arasında hiçbir fark yoktur. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için, din ile dünya esaslarını birbirinden ayırır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk inkılapları dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek kadar mükemmeldir” denilmiştir.
"Tiryak" risalesinde (Sayfa: 65), “Türkiye"nin siyasi rejimi Nur saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir” denilmiştir.
"Mesnevi-i Nuriye" risalesinde (Sayfa: 80-82), “Alem-i İslam"da yapılacak inkılaplar, İslam"i esaslara uygun olmak zorundadır. Aksi taktirde gayri meşrudur, bu bakımdan Meclis aynı zamanda hilafet görevi görmelidir” denilmiştir.
"Mucize-i Kur"aniye" isimli risalede (Sayfa:191-192), "Müslümanlara Kur"an dışında bir Anayasa lazım değildir, 1347 yılında felsefenin tahakkümü ile bu dindar millete ehemmiyetli tahayyüşler düçar kılınmıştır ve Anayasa"da devlet dininin İslam olduğu yolundaki hüküm kaldırılmıştır. Bu durumda gerçek kanuni esasi tatbik edilmediği gibi, Kur"an da belirtilen Şer'i inkılapta tahakkuk ettirilememiştir. Halbuki Kur"an, Cumhuriyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesi değil, ilahi bir iradenin sonucudur.” denilmektedir.
"Münazarad" risalesinde (Sayfa: 90-100), "İslam Devleti için tek milliyet İslam milliyetidir. İslam devleti sonunda bütün dünyayı hakimiyeti altına alacak ve İslam yapacaktır.” denilmiştir.
"Mektubat" risalesinde (Sayfa: 403), “İslam dininde inkılap yapmak, şeriat aleyhtarlığı olduğu için, İslamiyet dairesine aykırı, inkılaplar da İslamiyete aykırıdır.” denilmektedir.
"Hanımlar Rehberi" risalesinde (Sayfa: 57) “Çok kadın ile evlenmek İslami olduğu gibi Taaddüdü Zevcat tabiata, akla ve hikmete muafıktır.” denilmektedir.
Bu durumda Nurculuk:
Türkiye Cumhuriyeti"nin tamamen şeriat esaslarına ve İslami prensiplere göre idare edilmesini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesini, inkılapların geçici olduğunu, Kur"an dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını savunmaktadır.
Ancak Nurcular günümüzde risalelerden suç unsuru taşıyan kesimleri ayıklayıp baş taraflarına mahkemelerin beraat kararlarını eklemekte ve bu şekilde dayatmaktadırlar.
Ceza Genel Kurulu Kararına göre Nur Risalelerinin gerçek yüzü ve bu risalelerde yer alan zararlı akımlar.
1- Nurculuğun esası, fikirleri, maddiyatçı ve tabiatçı modern felsefeyi reddetmekte, dünyanın geçiciliğini, ahiretin geçerliliği fikrini telkin etmekte, netice olarak ta bütün dünya saadetlerini insanlara haram etmektedir. (Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye"de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 241)
2- Nurculara göre laik bir devlet düzeni şeriata aykırıdır. Türkiye kuruluşu itibariyle dinden uzaklaştırılmış ve dine karşıdır. Hıristiyanlık dünyevi esaslara sahip olmadığı için din ile dünya işleri birbirinden ayrıdır. Reform hıristiyanlıkta mümkündür. Türk devrimleri dahi hıristiyan reformlarının taklidinden ibarettir. Zira İslamiyet hiçbir reforma ihtiyaç göstermeyecek derecede mükemmeldir. (Mektubat 1958, Sayfa : 401, Dr. Çetin ÖZEK).
3- Laik Cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, Sayfa: 135-141, Dr. Çetin ÖZEK Türkiye"de gerici akımlar ve Nurculuğun iç yüzü Sayfa: 250-251).
4- Atatürk idaresi hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahirzamandır. Dinsizlik, kanunsuzluk, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said-i Nursi Sözler 1957 Sayfa : 143, Dr. Çetin ÖZEK Nurculuğun içyüzü 09.04.1964 tarihli Milliyet Gazetesi).
5- Türkiye genel olarak ezan-ı Muhammedi"nin yasak edildiği, bidadların zorla topluma kabul ettirildiği bir dönem yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve hıristiyan kanunlarıdır. (Said-i Nursi, Tiryak, Sayfa 65, Dr. Çetin ÖZEK, Türkiye"de gerici akımlar ve Nurculuğun içyüzü.)
<...devamı ikinci bölümde...>
http://www.kuvvaimilliye.net/news_detail.php?id=14154
En son tarafından Paz 9 Ara. - 3:14 tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi