VATAN FORUM

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
VATAN FORUM

Türkiyemiz ve Dinimiz üzerinde oynanan hain planı gazete kupürleriyle açıklıyoruz


    BAŞÖRTÜSÜ - Başörtüsü Yahudi geleneğidir

    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    BAŞÖRTÜSÜ - Başörtüsü Yahudi geleneğidir Empty BAŞÖRTÜSÜ - Başörtüsü Yahudi geleneğidir

    Mesaj tarafından Admin C.tesi 30 Haz. - 21:53

    “Başörtüsü Yahudi geleneğidir”
    İlahiyatçı Doç. Dr. Şahin Filiz, başörtüsünün Yahudilerden geldiğini söyleyerek yeni bir polemik başlattı.29 Haziran 2006 09:32

    İlahiyatçı Doç. Dr. Şahin Filiz, başörtüsünün İslam'a Yahudi geleneğinden etkilenerek girdiğini savundu.

    "Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz, İslam dininde başörtüsünün bir emir olduğuna ilişkin ayetin bulunmadığını, başörtüsünün Yahudi geleneğinden İslam'a geçtiğini ileri sürdü. Nur Suresi'nin 31. ayetindeki "başörtülerini yakaları üzerine tutsunlar (salsınlar) " ifadesinin bu dönem kıyafetlerini göz önüne alarak yorumlanması gerektiğini söyleyen Filiz'e göre istenilen "göğüs dekoltesini kapatmak için başörtüsünün uçlarını yakanın üzerine" konması. "Başörtüsü bir aksesuardır" diyen Filiz, Tevrat ve Talmud'da başörtüsü ile ilgili ayetlerin bulunduğunu belirterek "Yahudilerde, 'Başörtüsüz kadınlar iffetsizdir, namussuzdur. İffet ve namusun korunmasının ölçüsü baş örtüsüdür' deniliyor. Bu İslam'ı etkilemiştir" dedi.

    Sabah / Pervin Kaplan


    En son tarafından C.tesi 30 Haz. - 22:07 tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    BAŞÖRTÜSÜ - Başörtüsü Yahudi geleneğidir Empty Başörtüsü Yahudi geleneği mi?

    Mesaj tarafından Admin C.tesi 30 Haz. - 21:53

    http://www.habervakti.com/devam.asp?idyazar=105


    Ser-den
    Muhammed Serdengeçti
    Başörtüsü Yahudi geleneği mi?
    Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz, başörtüsü hakkında özet olarak şöyle diyor: “Tevrat ve Talmud’da başörtüsü ile ilgili ayetler vardır. Başörtüsü Yahudi geleneğidir. Yahudi geleneğini inceledim. Yahudilerde, “Başörtüsüz kadınlar iffetsizdir, namussuzdur. İffet ve namusun korunmasının ölçüsü başörtüsüdür. Yahudi geleneği direkt olarak İslâm’ı etkilemiştir. Yoksa İslâm’da başörtüsü kesinlikle söz konusu değildir. Başörtüsü, örtmeyenler ile ilgili kesin bir ceza yoktur. Başörtüsü söyleminin arkasında yatan unsur; İslâm’ın, insana ve kadına vermiş olduğu hak ve şeref payesini, henüz İslâm toplumu içine sindirebilmiş değildir. Kadını, insan diye görmeyen kültürden gelen Müslümanlar, henüz daha İslâm’ın, kadını insan olarak görmesi emrini hazmetmiş değiller. Hala akademik seviyede bile cariyeler ve hür kadınlar şeklinde ayrımlar vardır. Kur’an-ı Kerim’de sadece ‘Hımar’ kelimesi geçiyor. ‘Hımar’ kelimesi, normal bir örtüyü ifade etmektedir. Başörtüsünü değil. Giysi sıkıntısının çekildiği, hatta çıplak ibadet edildiği dönemde, Kur’an-ı Kerim’in söylediği şuydu: ‘Nasıl Hz. Âdem ile Havva’nın cennet açıldığında ön ve arkaları açılınca, doğal olarak, kendi yaratılışları icabı örtündülerse, siz de öyle örtünün’ demektedir. Yoksa başınızı, saçınızı örtün, örtmediğiniz takdirde yaptığınız haramdır anlamına gelmez. Son dönemlerde başörtüsü siyasallaştığı için, kamusal ve dinsellik yaratıldığından dolayı, insanın temel örtünmesine ilişkin ayetleri, tamamen başörtüsü simgesinde toplamışlar ve bunun bir farz ve emir olduğu söylenmiştir. ‘Başörtüsüne özgürlük ve kadına özgürlük’ tamamen siyasi ve sosyolojik bir hadisedir. Başörtüsünün farz olduğunu kimse iddia edemez.”
    Özetlediğim bu görüş bilimsel değildir. İndî ve sübjektiftir. Akademisyen birinin böyle kaynaklara dayanmaksızın konuşması üzücüdür. Üstelik bu akademisyen, İslâm Felsefesi Anabilim Başkanıdır!
    Bu başkandan beklenen şuydu: Sahasında kaynaklara inerek, insanlığı bilgilendirmekti. Dinin, fert ve toplumla münasebeti, sosyal dokunun dine olan ihtiyacı. Din, insansız, insan dinsiz yaşayabilir mi? Dinin devletle, devletin dinle münasebeti. Bu ikisi ayrı yaşayabilir mi? Yaşadığı takdirde sosyal yapıda ne gibi değişiklikler meydana gelir? Birbirine ihtiyacı var mı? Biri diğeri olmadan olur mu? Birbirine baskı yapar mı? Bunun gibi hususlar üzerinde bilimsel çalışma yapılıp insanlığa sunulması gerekir. O kürsüler bunun için kuruldu. Yoksa böyle bilimsel kaynaklara dayanmaksızın konuşulması için değil. Bu şekilde tutarsız konuşmakla, Müslümanları bu şekilde bilimsel esaslara dayanmadan karalamakla insan ancak kendini küçültür! Seviyesini düşürür! Akademisyen olan bir insan, her şeyden önce objektif olmalıdır. İddia ettiği her şeyi ve ağzından çıkan her kelimeyi ve cümleyi ispat etmesi gerekir.
    Dünyaya aldanmamak gerekir. Dünya menfaati gelip geçicidir; bugün vardır, yarın yoktur. Fakat Allah’ın nimetleri bakidir. Bay Filiz, görüşünüz bilimsel olsaydı, bir şey demezdik, faydalanırdık; hatta teşekkür ederdik. Siz bu şekilde bir yerlere mesaj vermekle yakında profesörlükle, dekanlıkla YÖK üyesi ile veya YÖK başkanlığı ile hatta Diyanet İşleri Başkanlığı ile ödüllendirilebilirsiniz! Basında bu yönde hakkınızda iddia vardır. Profesör olabilmek için böyle konuştu denilmektedir.
    Başörtüsü takmayan kadın büyük günah işlemiş olur. İnkâr ederse mürtet olur. Çünkü başörtüsü ile ilgili ayet-i kerimeleri inkâr etmiş olur. Başörtüsü, örtmeyenler için kesin bir cezanın olmaması, onu farz olmaktan çıkarmaz. Her farzın kesin bir cezası yoktur. Mesela Cenaze namazı kılmak farz-ı kifayedir. Hiç kimse kılmasa, yani cenaze namazı kılınmazsa herkese farz-ı ayın olur. Cenaze kaldırılmadığı takdirde kesin bir cezası var mı? Bir misal daha verelim: Tebliğ-i şeriat da farz-ı kifayedir. Hiçbir grup bu görevi ifa etmezse herkese farz-ı ayın olur. Bu farzı hiç kimse yerine getirmediği takdirde kesin bir cezası var mı? Cenaze namazı kılınmazsa kardeşlik hukuku çiğnenmiş olur. Tebliğ görevi yerine getirilmezse günümüzde olduğu gibi cahiliye devri yaşanır. O toplum başka milletlerin esareti altına girer veya Allah (c.c.) o kavmi yok eder; yerine sevdiği ve kendinden hoşnut olduğu, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirir.
    Kadını insan diye görmeyen kültür, putperestliktir; beşeri dinler, (Budizm gibi) felsefi doktrinler ve batı kültürüdür. Yani Yahudilik ve Hıristiyanlıktır. Batı, düne gelinceye kadar kadını şeytan olarak görmüyor muydu? Hayızlı eşinin yanında yatıyor muydu? Hindistan’da kocası ölen bir kadını zevciyle birlikte yakmıyorlar mıydı? Kadını insan olarak görmeyen kültür, İslâm dışı kültürler olduğu halde bu iftira neyin nesidir? Yoksa siz, putperestliği bırakıp Müslüman olan Arap kavmini mi suçluyorsunuz? Ecdadımız da Müslüman olmadan önce Şamanizm dinine mensuptu. İslâm Dini’ne karşılık ulusalcılığı satın almak, kârlı bir alışveriş değildir.
    İslâm Dini, önceki kültürleri siler atar. Toplumu yeniden oluşturur. Bir insan veya bir kavim, Müslüman olduktan sonra, önceki kültürüyle suçlanamaz. Suçlamak bir cahiliye kültürüdür.
    Cariye ve hür kadın meselesine gelince; Bu mesele İslâm’ın, kadını insan olarak görmesi emrini hazmetmeme şeklinde düşünmeniz yanlıştır. Bu mesele İslâm’ın savaş hukuku ile ilgilidir. Bir inceleyin; bilmiyorsanız erbabına sorun. Öğrendikten sonra beşeri hukukun savaş hukukuyla karşılaştırın. Tarihi inceleyin, günümüzü inceleyin; hangi taraf daha savaş ilkelerine bağlıdır. Görüyorsunuz, küresel güç, Cenevre Sözleşmesi’ne uymuyor. Yazdıkları kâğıt üzerinde kalmaktadır. Yazdıkları niçin kâğıt üzerinde kalmaktadır; hiç düşündünüz mü?
    Tesettür, fıtridir. Yani insanın yaratılışında vardır. Hz. Âdem’in ve Havva’nın örtünmesinin sebebi budur. Bu sebeple Tevrat ve Talmut’ta başörtüsü ile ilgili ayetlerin olması tabiidir. Aslı tahrif edilmiş semavi kitaplarda başörtüsü ile ilgili ayetler vardır diye, “mal bulmuş mağribi gibi” bu ayetlere sarılmaya gerek yoktur. Bu şunu gösterir: Tesettür fıtridir. Bu sebeple erkek ve kadının, tesettüre riayet etmesi gerekir. Yahudi geleneği, İslâm Dini’ni nasıl etkilesin; bu mümkün mü? Çünkü İslam dini Resul-i Ekrem’le başlamaz, Hz. Âdem’le başlar. Bu sebeple “Yahudilik direkt İslam’ı etkilemiş” demek doğru olmaz. Bizim bildiğimiz kuvvetli zayıfı etkiler. Yani tahrif edilmiş bir kitap, tahrif edilmemiş bir kitabı etkileyemez. Vahiyde bir eksiklik yoktur. Hiç Allah’ın kelâmında eksiklik olur mu? Allah’ın hükümleri kıyamete kadar bütün insanlığın ihtiyaçlarını karşılayabilecek hüviyettedir. Bu sebeple başka dine ihtiyaç duymaz. İslâm Dini’nden diğer kültürler etkilenmiştir. Mesela Rönesans’ın ortaya çıkışı böyle olmuştur.
    Nur suresinin 31. ayetinde geçen ‘hımar ‘kelimesi, baş, gerdan ve göğüs örtüsüdür. “Cuyub” da “ceyb”in cemidir. “Ceyb” de elbisenin yakasıdır (3).
    ‘Humur,’ kadının başını örttüğü şey (başörtüsü) demek olan ‘hımar’ kelimesinin çoğuludur. Bu nitelikte olmayan başörtüsü sayılmaz.
    Aynı ayet-i kerimede geçen ‘cuyûb’ kelimesi ise, başın girmesi için kesilen yer (yaka) demek olan ceyb kelimesinin çoğuludur.
    Buna göre ayet-i kerimenin anlamı şöyledir: “Saçlarını, küpelerini ve boyunlarını yabancılara karşı örtmek üzere başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar.”
    Bu ifade, kadının göğsü ile boynunun avret mahalli olduğunun kanıtıdır. Bu sebeple yabancı birinin bu yerlere bakması caiz değildir” (4).
    Hımar, Müncit’ adlı Arapça sözlükte şöyle tarif edilir: Kadının başını örten şey. Siz Hımar kelimesini, “Normal bir örtü” olarak tarif ediyorsunuz. Bu tarifi nereden aldınız?
    Söz konusu ayet-i kerimede geçen “zarb” kelimesi, örtünme ve korunmada titiz davranmayı ifade eder. Hz. Â işe’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “ Allah, ilk muhacir kadınlara rahmet eylesin. Yüce Allah, “ Başörtülerini göğüsleri üzerine sarkıtsınlar” mealindeki âyeti indirince, yün, ipek, kıl veya keten gibi şeylerden dokunmuş çizgili geniş örtülerini yırtarak başlarını örttüler.” Tefsirciler şöyle der: “ Cahiliye döneminde kadın, bugün modern cahiliye döneminde olduğu gibi, erkeklerin yanından göğsü, gerdanı ve kolları açık olarak geçerdi. Çok zaman da erkekleri baştan çıkarmak için, bedeninin güzel yerlerini ve saç örgülerini gösterirdi. Başörtülerini arkalarına salıverirler, göğüsleri açık ve çıplak kalırdı. Dolayısıyla mümin kadınlara, başörtülerini önlerinden sarkıtmaları emredildi ki göğüslerini de kapasınlar. Ve kötülerin kötülüğünü kendilerinden uzaklaştırsınlar” (5)
    Başörtüsü Allah’ın emridir. Bunu bütün müçtehit imamlar ve ulema söylemektedir. Diyanet İşleri Yüksek Kurulu da aynı görüştedir (6). Din tatbik için gönderilmiştir. Süs olsun ve vitrinleri süslesin diye gönderilmemiştir. Kamusal alan denilen yerlerden Müslümanlar faydalanmayacaklar mı? Oralarda söz sahibi olmayacaklar mı? Allah’ın emirlerini söz konusu yerlerde yerine getiremeyecekler mi? Bu bir bölücülük olmaz mı?
    Kaynaklar
    1. Hürriyet Gazetesi, 28. 06. 2006
    2. Maide,51
    3. Fizilâli’l- Kur’an
    4. Muhtasar Ruhu’l- Beyan tefsiri
    5. Safvetü’ttefasir
    Bkz. Din İşleri Yüksek Kurulu Kararı 03. 02 1993
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    BAŞÖRTÜSÜ - Başörtüsü Yahudi geleneğidir Empty Türban insan haklarına aykırı mı?

    Mesaj tarafından Admin C.tesi 30 Haz. - 21:54

    Türban insan haklarına aykırı mı?
    Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı'ndan tartışma yaratacak sözler..

    07 Ağustos 2006 22:12


    Milliyet'ten Derya Sazak, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan ile röportaj yaptı...



    DERYA SAZAK: Çağdaş eğitim konusunda onca yıldır verdiğiniz uğraşa karşın bu yılki üniversite sınav sonuçları, sivil toplum kuruluşları için de umut kırıcı olmalı. Hakkâri, Şırnak, Ağrı gibi iller ÖSS'de en alt sıraları paylaşan illerimiz. Eğitimde fırsat eşitsizliği sorunu nasıl aşılacak?
    TÜRKÂN SAYLAN: En büyük sorunumuz Türkiye Cumhuriyeti'nin hudutları içinde okul öncesinden başlayarak ilk ve ortaöğretimi eşitleyemememizden kaynaklandı.
    Üniversite kapısına dayanan çocuklar iyi kötü liseyi bitirmiş oluyorlar ama hangi koşullarda? 100 bin öğretmen açığı var bu memlekette. Sınav kazanan okullara bakın bunu göremezsiniz. Demek ki sosyal bir devletin milli eğitiminde eşitsizlik yaratmışız. Hakkâri'de benim en ağrıma giden şey orada tek tek çocuklar kazanıyorlar ama okullara göre başarı düzeyi en altta. Hem okul, hem öğretmen hem de bakış açısı eksikliği var. Aynı şey sağlıkta da geçerli; Hakkâri'ye Şırnak'a veya Bingöl'e, Bitlis'e tayin oluyor doktor, "sürgün" diye gitmiyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir tarafını "sürgün yeri" diye damgalamışsak, nasıl çıkacağız bu işin içinden?

    Demokrasi kızlarla gelecek
    Kız çocukları açısından durum nedir?
    1 milyona yakın kızımız okula gidemiyor. 6 milyon kadın okuma yazma bilmiyor. Bunlar resmi rakamlar, buzdağının üstü. Birinci sınıfa kaydolup birkaç yıl okuduktan sonra kenara çekilen çocuklarımız istatistiklerde gözükmüyor. 1976'dan bu yana Anadolu'yu bir hekim olarak köy köy dolaştım. Türkiye'nin en büyük sorunu eğitim. Kız çocuklarının okutulmaması. Çünkü kızlar okutulursa demokrasi gelecek, köylere ışık gidecek, terör olmayacak bu memlekette.
    O zaman anneler çocuklarını dağlara göndermezler. Sağlık sorunları aşılır, aile planlaması gelişir, kalkınma olur.

    Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkmasını öneriyorsunuz...
    Okul öncesiyle beraber, 12 yıl. 18 yaşına kadar çocuk çocuktur ve okuma hakkına sahiptir. Devlet, sosyal devletse bu çocuğa okuma olanaklarını açmalıdır. Aynı zamanda istihdam da yaratılmalı. Aksi halde 300 YTL başlık parasına küçük yaşta evlendiriliyor kızlar. Bunun da nedeni yoksulluk. Ağa düğünleri falan medyada haber oluyor işte kilolarca altın takıldı geline diye ama bunlar tek tük örnekler. Onun için babaya gidiyoruz. Milliyet'le yaptığımız "Baba Beni Okula Gönder" (BBOG) kampanyasının başarısı burada.

    Milliyet bir umut yarattı
    Kaç yıl oldu, kız çocukların eğitimiyle ilgili kampanyalar başlatalı?
    1986'dan beri okuttuğumuz kız çocuğu sayısı 11 bine çıktı. Turkcell'le yaptığımız Kardelenler projesinde 5 bin kızımız okuyor. 1900 kız mezun oluyor liseden. Bunlar 6 senedir burs verdiğimiz çocuklar. Türkiye'yi kalkındırmak istiyorsak 100 bin kızımıza ulaşmalıyız.
    Milliyet'in BBOG kampanyası yeni bir umut yarattı. Bir kız çocuğu için senede 340 YTL gerekiyor. Böylece ekonomik yönden, Anadolu'daki yoksul ailelerin kızlarını okutmakta direnç göstermesine gerek kalmıyor.

    Başbakan'ın Emine Erdoğan da 'Haydi Kızlar Okula' kampanyasına öncülük ediyor. Teşvik edici olmuyor mu?
    Orada büyük bir çelişki var: Yani o kıyafetlerle ortaya çıktıkları zaman hoş bir model olmuyor herhalde. Türkiye, İslam dünyasına öncü olmuşken şimdi Bakanlar Kurulu'muzun, Başbakan'ımızın eşlerinin, kızlarının tesettürlü olması da büyük bir çelişki yaratıyor.

    Laiklikten ödün yok
    Türban sorunu nasıl çözümlenecek?
    Yasal olarak kapanmış durumda türban olayı, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararları var. Türbanlı öğrenci üniversitede okuyamaz. Son derece demokrat bir insanım ama yasalara uyulması gerektiğine inanıyorum, o anlamda jakobenim. Hoşgörüyle bakamıyorum, türban bir simge ve cumhuriyet değerlerini korumak zorundayız. İslami bir topluma dönüşmek istemiyorsak, laiklikten ödün vermemeliyiz.
    10 yaşında bir kız çocuğunu örtüyorsunuz, günaha girecek diye oysa parkta oynayacak, denize girecek, saçını salacak, güneşte yanacak. Ailesi buna karar veriyor ve asıl bu durum insan haklarına aykırı.

    Enstitüleri ağalar kapattı

    21. yüzyıl Türkiyesi'nde 1 milyon kız çocuğunun okullaşmasını sağlamak, bunu da gönüllü kuruluşlar üzerinden yapmaya çalışmak da eğitimdeki çözümsüzlüğe başka bir örnek değil mi? Temel eğitim sonuçta devletin yükümlülüğünde...
    Cumhuriyet dönemine baktığınız zaman kuruluş aşamasında inanılmaz bir şekilde her şey planlanmış. Devrimler yapılmış. Köy enstitüleri kurulmuş. 1960'larda sağlıkta sosyalizasyona geçilmiş. Zamanında bunlar doğru uygulanmış olsaydı bugünkü sorunları yaşamazdık. Hastanecilik tüketime dönük gelişti.

    'Devletle pazarlık yaptık'
    Köy Enstitüleri'ni kapatan CHP olmadı mı? Komünizm korkusu ağır bastı denir...
    Hayır. Geçenlerde eski Van milletvekili Kinyas Kartal ile yapılmış bir röportaj okudum. Şimdi hayatta değil, Doğu'da önemli bir aşiret reisiydi. Diyor ki, "Köy Enstitüleri'ni komünistlikten kapatmadık, biz ağalar kapattırdık. Çünkü okuyan çocuklar yarın akıllanınca, aşiret sistemi ortadan kalkar diye korktuk ve hükümetle pazarlık yaptık.
    Ama değişen bir şey olmadı, aşiret sistemi devam ediyor. Türkiye her alanda ilerledi ama bunu çözemedi. Meclis'e bakın, aşiret liderleri ya milletvekilidir ya bakan.

    Cumhuriyet 80 yıldır çözemediği Kürt ve İslam sorunuyla 2000'li yıllarda tekrar yüz yüze geldi. Bunu neye bağlıyorsunuz?
    Bir devrim yaşadık. Osmanlı'dan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması bir devrimdi. Şöyle düşünüyorum, siz iktidardasınız, kadısınız, paşasınız, ağasınız, köyleriniz var, astığınız astık, kestiğiniz kestik. Pat diye birisi geliyor, insan yerine konulmayan halka "Sen vatandaşsın, eşitsin" diyor. Kolay değil.
    Eski mütegalibenin bir hıncı kalıyor, bence bunu yaşıyoruz. 1950'de Menderes geldikten sonra din sömürüsü başladı. Erbakan patates dininden bile söz etti. Camisine de gidiyor insanlar duasını da ediyor, kimsenin engellediği yok. İnançla ilgili değil siyasetle ve ticaretle bağlantılı bunlar. Cumhuriyet'le bir rövanş meselesi de var. Tarikatlar güç kazandı. Yoksulluğu ortadan kaldıramadık. Anadolu'yu eşitleyemedik. Bu sorunlar oradan çıkıyor.

    Korkutarak yönettik
    Bir sosyal sorumluluk örneği olarak kız çocuklarının okula gönderilmesi çağrısı hedef kitleye ulaşıyor mu?
    Biz modeli gösteriyoruz. Devlet bunları yapmalı... İktidarlar sorunları çözecek. Sivil toplum kuruluşlarına, tek tek bireylere de görev düşüyor. Yöneticilerin bakış açılarının tamamen insancıl hale gelmesi lazım.
    Yıllar önce Pütürge'nin Kayadere köyüne gidişimi hatırlıyorum. Kimi zaman katır sırtında kimi zaman yürüyerek gidiyoruz. Muhtarı sorduk. "Devlet gelmiş buraya" diye haber saldılar muhtara. "Hekimiz" diyoruz ama inanmıyorlar. Devlet ne zaman gelir? Ya vergi almaya, ya dövmeye, öyle görmüşler.
    Hastaları görmeye geldiğimizi söyleyince bizi öyle bir eve alışları var ki hâlâ unutamam. Doğu Anadolu insanı böyle ya jandarma korkusu, ya devlet korkusu. Sevgiyle Cumhuriyet'e kazandıramamışız ki. Hep korkutarak yönetmeye çalışmışız.
    Diyarbakır'da bir Gaffar Okan olayı yaşadık. Halk tarafından çok sevildi. Ölümünden sonra doğan çocukların bir kısmının ismi ya Gaffar'dır, ya Okan. İşte halka yaklaşmada insani boyut budur.

    37 tane kilise açmışım!

    Töre cinayetleri neden önlenemiyor?
    Aile içi ilişkilerde sorunlar var. Bazılarına öldürülüp intihar süsü verildi. İşte kız çocuklarının eğitimi bunların önlenmesi açısından da önemli. Karşı propaganda da yapılıyor. Urfa'da kızını okutmak isteyen babalara gidip, "Kızını gâvur edecekler" diyorlarmış. Misyonerlik lafı da öyle çıktı. Radikal İslamcı gruplar bunu yayıyor, gizli MİT raporları falan düzenlediler. Ben 37 kilise açmışım! Van davasında görüldü bunlar. Birileri böyle servis yapıyor.

    Misyonerlik uydurması
    İslamcı medya görüşleriniz nedeniyle eleştiriyor olmalı...
    Şeriatçı kesim, kızların Atatürk ilkeleri doğrultusunda çağdaş bireyler olmasını istemez, karalamak için misyonerlik yalanını uydurdu. Doğu ve Güneydoğu'daki çabalarımızı PKK ile ilişkilendirerek engellemeye çalışanlar oluyor. En komiği de okutulan kızların 'TC' tarafından asimile edilmesini söylüyor bölücüler! Kimileri de "Soros'tan para alıyor" yalanını ürettiler. Yeni Genelkurmay Başkanı'mıza "Yahudidir" diyen kafalar her yerde var.

    Sınırları nasıl koruruz?

    PKK'nın yeniden silahlı çatışmaya girmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
    Türkiye için hep huzursuzluk içinde olsun politikası güdenler var. Şimdi Ortadoğu'ya sürmek istiyorlar. Ortadoğu'da hiçbir işimiz yok. Sınırlarımızı koruyalım yeter. Sınırları korumak sadece askeri güçle olmaz, Türkiye'nin her tarafını eşitlemek zorundayız. Hakkâri'ye bin öğretmen gönderirsek oradaki çocukların geleceğini kurtarırız. Terör sürdükçe ya tarikata gidiyor ya da dağa çıkıyorlar. Kürt vatandaşlarımızın ayrılık diye bir meselesi yok.

    Duygu bir simgeydi

    Kızların eğitimini konuştuk, 'Kadının Adı Yok' diyen Duygu Asena'yı anarak noktalayalım...
    Duygu, kadınlara tüm özellikleriyle var olduklarını, önemli olduklarını, cinselliklerinden utanmamalarını anlattı, bıkmadan usanmadan.
    Ve bunu maçoların hâkim olduğu dönemde erkeklerin hatta kadınların düzeysiz eleştiri ve saldırılarına karşın yaptı.
    Duygu, bence yaşayışı, duruşu, yazıları ve savaşımıyla Atatürk'ün düşlediği "Çağdaş Türk Kadını" simgesiydi. En verimli yaşında yitip gitmesi Türkiye için büyük bir boşluk. Ama etkisini kitaplarıyla sürdürecek ve eşitlikçi bir toplumun yaratılmasında hak ettiği yeri alacaktır.

    Milliyet
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    BAŞÖRTÜSÜ - Başörtüsü Yahudi geleneğidir Empty İlhan Selçuk: 'Türban 'insan hakkı' değildir'

    Mesaj tarafından Admin C.tesi 30 Haz. - 21:54

    İlhan Selçuk: ''Türban 'insan hakkı' değildir''
    Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk, başörtüsünün bir ‘insan hakkı’ olmadığını savundu.

    18 Ağustos 2006 10:13


    ‘Türbancıların’ ABD güdümünde ılımlı İslam ülkesi kurmaya çalıştığını iddia eden Selçuk, bunun ‘Atatürk cumhuriyetinin yıkılması’ anlamına geldiğini ileri sürdü. İlk kez, iktidara karşı çıkarken, devletin yanında durduğunu belirten Selçuk, “Cumhurbaşkanı’mızın yanındayız, yargının, üniversitelerin yanındayız, laik cumhuriyeti koruyacaksa askerin yanındayız.” dedi.

    43. Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma Törenleri, Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde devam ediyor. Törenlerin ikinci gününde, ‘Bilimsel Devrim ve Kemalizm’ konulu bir panel düzenlendi. Panelin açış konuşmasını, törenlerde bedava dağıtılan Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı Selçuk yaptı. Cumhuriyet yazarı, bazılarının ‘insan hakları’ tanımını yanlış yorumladığını savunarak, şöyle konuştu: “Mesela ‘türban takmak insan hakkıdır’ diye düşünenler var. Türban takmak insan hakkı değildir. Kadını erkekten aşağı gören, insan haklarına aykırı bir fikrin hayata uygulanmasıdır. Kadına ‘sen günahsın’ dediğin zaman insan hakkı olabilir mi?” Türkiye’de ‘ılımlı İslam’ devleti kurma projesi olduğunu, bunun başında da Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bulunduğunu iddia eden Selçuk, ılımlı İslam’ın en çok Alevilere zarar vereceğini söyledi. Aleviliğin dünyadaki en doğru inanç olduğunu belirten Selçuk, bunun ön koşulunun da ‘Atatürkçülük’ olduğunu öne sürdü. Selçuk, meslek hayatında ilk kez iktidara karşı çıkarken, devletin yanında olduğunu kaydetti. Selçuk, şöyle devam etti: “Daha iyi bir devlete kavuşmak için iktidarlara ve hükümetlere karşı çıktık. Tuhaf bir olay icra etti; ilk kez iktidara karşıyız ama gördük ki devletimizin yanındayız. Cumhurbaşkanı’mızın yanındayız. Laik cumhuriyeti koruyacaksa askerin yanındayız. Yargının yanındayız; laik cumhuriyeti korumaya çalışıyor. Gazete olarak baktık ki, devletin kurumlarının yanındayız. Üniversitelerin yanındayız.” Panelde 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Ferit Bernay ve Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay da birer konuşma yaptı.

    Zaman
    Habib Güler
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    BAŞÖRTÜSÜ - Başörtüsü Yahudi geleneğidir Empty İLAHİYATÇIDAN ŞOK İDDİA: BAŞÖRTÜSÜNÜN İSLAM'DA YERİ YOK

    Mesaj tarafından Admin C.tesi 30 Haz. - 22:07

    İLAHİYATÇIDAN ŞOK İDDİA: BAŞÖRTÜSÜNÜN İSLAM'DA YERİ YOK
    'Başörtüsü Yahudi geleneğidir'

    Doç. Dr. Şahin Filiz, İslam'da başörtüsünün yeri olmadığını ve Kuran'da da başörtüsünün farz olduğuna dair herhangi bir ayetin bulunmadığını iddia etti ve ekledi:


    --------------------------------------------------------------------------------




    Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Şahin Filiz, islam dininde başörtüsünün yeri olmadığını ve Kuran'da da başörtüsünün farz olduğuna dair herhangi bir ayetin bulunmadığını ileri sürdü.

    Doç. Dr. Filiz, başörtüsünün Yahudilikte bir gelenek olduğuna dikkat çekerek, Yahudi geleneğinin İslamı etkilediğini iddia etti.

    Doç. Dr. Filiz, başörtüsünün İslam dininin bir emri olmadığını savunarak, bu konuda şu görüşleri ileri sürdü:

    “Dini temeller bakımından başörtüsü, kesinlikle dinin bir emri, ya da farz ibadeti değildir. İnançla da ilgili uygulanan bir ibadet olmadığı halde, sanki dini bir emirmiş ve farzmış gibi yansıtılıyor. Başörtüsü takılmadığı takdirde de, dini yönden büyük cezaları varmış gibi hareket ediliyor.

    Burada, siyasi ve sosyal anlamda çözüme ilişkin kamusal bir dinsellik yaratılmıştır. Normalde başörütüsü ile ilgili olduğu belirtilen ayetlerde Nur Suresi 30,31, 33. Ahzab Suresinin 59’uncu ayetlerinde, sadece bir tanesinin başötüsü ile ilgili olduğu iddia ediliyor. O da Arapların, İslam öncesinde başlarına taktıkları örtünün çeki düzeni ile ilgili bir ayettir. Daha önce Arap kadınlarının göğüsleri ve pek çok bölgeleri açıktı.

    Hatta Kabe’yi bile çıplak tavaf ederlerdi. Çıplak tavaf etmenin bir fazilet olduğunu düşünürlerdi. Örtünme ayetleri, gerek kadının, gerekse erkeğin her ikisine birden geçerlidir. Temel, kaba avret yerlerinin açık olmasından dolayı toplum içinde hoş karşılanmayan kaba avret yerlerinin (ön ve arkalarını) ve kadınların göğüslerinin örtülmesine yönelik emirlerdir.

    Ama son dönemlerde başörtüsü siyasallaştığı için, kamusal bir dinsellik yaratıldığından dolayı, insanın temel örtünmesine ilişkin ayetleri, tamamen başörtüsü simgesinde toplamışlar ve bunun bir farz ve emir olduğu söylenmiştir. ‘Başörtüsüne özgürlük ve kadına özgürlük’, tamamen siyasi ve sosyolojik bir hadisedir. Başörtüsünün farz olduğunu kimse iddia edemez.”

    ‘KURAN’DA BAŞÖRTÜSÜ DEĞİL, HIMAR GEÇİYOR’

    Kuran da başörtüsü ifadesinin yer almadığını savunan Doç. Dr. Filiz, “Kuran-ı Kerim’de sadce ‘Hımar’ kelimesi giçiyor. ‘Hımar’ kelimesi, normal bir örtüyü ifade etmektedir. Başörtüsünü değil. Giysi sıkıntısının çekildiği, hatta çıplak ibadet edildiği dönemde, Kuran’ı Kerim’in söylediği şuydu: ‘Nasıl Hz. Adem ile Havva’nın cennet açıldığında ön ve arkaları açılınca, doğal olarak, kendi yaratılışları icabı örtündülerse, siz de öyle örtünün’ demektedir. Yoksa başınızı, saçınızı örtün, örtmediğiniz takdirde yaptığınız haramdır anlamına gelmez.” dedi.

    ‘KADININ İNSAN OLDUĞUNU HAZMEDEMEDİK’

    Doç. Dr. Filiz, “Başörtüsü söyleminin arkasında yatan unsur; İslamın, insana ve kadına vermiş olduğu hak ve şeref payesini, henüz islam toplumu içine sindirebilmiş değildir.

    Kadını, insan diye görmeyen kültürden gelen müslümanlar, henüz daha islamın, kadını insan olarak görmesi emrini hazmetmiş değiller. Hala daha akademik seviyede bile cariyeler ve hür kadınlar şeklinde ayrımlar vardır. Hatta, deniyor ki, “Hür kadınlar örtünür de, cariyeler örtünmez.’ Peki kim bu cariyeler, denince. Buna cevap yok. Burada başörtüsünün, belirli sınıfa ait hür kadınların, bir simgesi olarak gösterilmesi ve başını açanların ise kadın bile sayılmadığı söylemleriyle karşılaşıyoruz.” dedi.

    Hz. Muhammed’in de başörtüsü ile ilgili net bir hadisinin bulunmadığını belirten Filiz, başörtüsü ile ilgili olan rivayetlerin birbiri arasında çelişki içerdiğini söyledi.

    ‘YAHUDİ GELENEĞİ İSLAMI ETKİLEDİ’

    Başörtüsünün Yahudi geleneği olduğunu da anlatan Doç. Dr. Filiz, Tevrat ve Talmud’da başörtüsü ile ilgili ayetlerin bulunduğunu belirterek şunları söyledi:

    “Yahudi geleneğini inceledim. Yahudilerde, ‘Başörtüsüz kadınlar iffetsizdir, namussuzdur. İffet ve namusun korunmasının ölçüsü baş örtüsüdür.

    Baş çirkindir, örtülmesi gerekir. Başörtüsüz hiçbir kadın dışarı çıkmamalıdır’ denilmektedir. Yahudi geleneği direkt olarak islamı etkilemiştir. Yoksa islamda başörtüsü kesinlikle söz konusu değildir. İslamda, oruç tutmadığınızda, tutmadığınız oruçu ya sonradan tutarak telafi edersiniz, ya da parasını ödersiniz.

    Başörtüsü, örtemeyenler ile ilgili kesin bir ceza yoktur. 76 tane temel farzdan bahsedilmektedir. Bu 76 farzda kesinlikle başörtüsü geçmemektedir. Kesin bir dini emir diyeceksiniz ve yapmayan hakkında da bunun bir cezası yok diyeceksiniz. Allah ile kul arasında diyeceksiniz. Allah ile kul arasında ise, kamusal alana dinsellik taşınmak isteniyor. Dinsel kanıtlarda dil oyunu yapılıyor.”

    İsmail AKKAYA/HÜRRİYET

      Forum Saati Paz 19 Mayıs - 10:16