Prş Oca 12, 2012 23:34
ULUDERE OLAYININ ARKASINDA MEĞER BARZANİ VARMIŞ
Uludere
Olayı, Barzani'ye Kürt Devleti kurabilmek, Barzani'ye güneydeki
Şii-Sünnilere karşı Türkiye güvencesi verebilmek, Doğu'daki çaresiz
halkımızı Kürdistan siyasetine esir edebilmek için tasarlanmış bir
senaryodur.
Bugün 11 Ocak Çarşamba… Hükümetimiz AKP, başı
da Erdoğan… Bugün resmi bir açıklama yapıldı, işte o açıklama; “Hükümet,
Uludere’de 35 kişinin öldüğü olaydan sonra bölgede kaçakçılığın
önlenmesi amacıyla harekete geçiyor. Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı, bölge halkları arasındaki sınır ticaretini geliştirmek ve
kaçakçılığı önlemek için Gülyazı’ya yeni bir sınır kapısı yapacaklarını
açıkladı.”
Açıklama doğal gibi, yani halk fakir, fakirlikten
kaçak işi yapıyor, bu yüzden de ölüyor, kapı açalım ve bu sorunları
çözelim, gibisinden doğal… Bize sorarsanız, durum hiç de göründüğü gibi
değil, bir tuzak var bu işin altında… Anlatalım…
Irak sınırından
yapılan kaçakçılık bugünün işi değil, ardında yıllar var, yüz yıllar,
tıpkı İran sınırı gibi… Kaçakçılığı yapanlar ağalar, halk değil,
halkımız sırtçı, yani ağanın kaçağını taşıyan hamal… Kaçağa göz yuman
ise siyaset, asker değil, çünkü kaçaktan kazanan ağa siyasete destek
veriyor, bu destekle siyaset iktidar oluyor, iktidar olan siyaset ağayı
destekliyor, ver gülüm, al gülüm işi bu… Uludere olayı ise kaçak işi
değil, ardında başka bir plan ve proje var, ama bunu açığa çıkarabilmek
için önce ağalara bakmak gerekiyor, feodal aşiret ve toprak ağalarına,
din ağalarına…
Bizim ağaların
varlığı 1514 Çaldıran savaşına dayanır; Sünni Yavuz Selim ile Şii Şah
İsmail savaşına. Yavuz Selim Kürt İdris-i Bitlisi ile anlaşarak, Şah
İsmail’e karşı Kürt aşiretlerine ağalık verdi, toprak ağalığı yani
derebeylik… Savaş kazanıldı, aşiret ağaları derebeyi oldu, yıl 1514…
Osmanlı’nın
gerileme ve çöküş döneminde ise işler değişti, bu kez güç verdiği
ağalar isyana kalkıştı. O süreçte üç önemli isyan çıktı; biri
Tepedelenli Ali Paşa isyanı, diğeri Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı ve
sonuncusu da Cizre Emiri Bedirhan Ağa isyanı, yıl 1846… İsyanlar
bastırıldı ancak Osmanlı toprak ve güç kaybetti, buna karşın ağalar güç
kazandı.
Bu ağalar içerisinde Bedirhan Ağa isyanı Uludere
Olayı’nı yakından ilgilendirmektedir. Çünkü Bedirhan Ağa Şemdinli-
Çarçella batısının ağasıdır, yani bu bölgenin ağası, ilk isyan burada
çıkarılmıştır, bu bir. Bedirhan Ağa, Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşî
tarikatındandır ve Doğu’da bu tarikat çok etkilidir, bu iki.
Osmanlı’ya
isyan eden ilk aşiret ve toprak ağası Kürt Bedirhan’dır, bu da üç… Ne
önemi var, demeyiniz, çünkü bu ayrılıkçı Kürt Halid-i Nakşi tarikatının
baş ağalarından biri Molla Mustafa Barzani ve oğlu Mesud Barzani’dir,
üstelik bu tarikat müritleri bugün Türkiye’de iktidardadır… Bu
tespitimizi bir kenara koyup tarihin tozlu sayfaları içerisinde
ilerleyelim…
Güç
kaybeden Osmanlı, 1876’da bu kez Balkan isyanlarıyla karşı karşıya
kaldı ve devamında Ruslara karşı yaptığı savaştan da yenik çıkınca, 93
Harbi, daha da çok toprak kaybetti, güç kaybetti. Ruslar İstanbul-
Yeşiköy’e kadar geldi… Ünlü Gazi Osman Paşa’nın Plevne Müdafaası bu
savaşın bir parçasıdır. Ünlü kahramanımız Nene Hatun’la anılan Erzurum
savunması da yine bu savaşın bir sayfasıdır.
Kıbrıs bu savaş
sonrası İngilizlere bırakılmıştır, kiralama denilerek. Balkan, Kafkas
bir yana, Doğu Anadolu’da Kars, Ardahan ve Batum da elden çıkmıştır.
Osmanlı artık dağılmaktadır ve akbabalar Osmanlı’nın toprağı peşine
düşmüştür… Akbabalardan biri, yine Doğu Anadolu’da, yine bir Kürt ağası
olmuştur ama bu kez aşiret ve toprak ağası değil, bir Kürt din ağası,
Şeyh Ubeydullah, Şemdinli…
Tıpkı 1846 Bedirhan Ağa isyanı gibi,
Osmanlı’dan bir parça koparıp ayrı bir Kürt devleti kurmak için, feodal
bir din ağası olan Şeyh Ubeydullah Şemdinli’de isyan çıkardı, yıl 1880.
Bu kez isyan bölgesi doğuya kaydı, Şemdinli- Çarçella’nın doğusu ve
güneyine… Bunun da ne önemi var demeyin, buralar şimdi de gündemde,
Botan çığlıkları atılıyor, Botan dedikleri işte buralar…
Ubeydullah,
Barzani gibi, tıpkı Özal gibi, Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi
Nakşibendi’nin bir mürididir. Babası Seyit Taha da bu tarikatın bölgede
ünlü bir halifesidir. İsyan bastırılır ama sırtını İngiltere ve
Fransa’ya dayayarak Osmanlı toprakları üzerinde ayrı bir devlet kurmak
hayali hiç bitmez… Paris Konferansı sırasında, “büyük devletlerin
mandası altında bir Kürt ve bir Ermeni devleti” kurmak isteği, Ermeni
Bogos Paşa ile Kürt Şerif Paşa tarafından da açık açık
dillendirilir…Nihayetinde Osmanlı parçalanır, dağılır ama yok olmaz,
Anadolu’da yepyeni bir Türk Devleti kurulur.
Cumhuriyet’in
kuruluş aşaması ve sonrasında bu kez sahneye Bedirhan Ağa oğlu Emin Ali
Bedirhan, Şeyh Ubeydullah oğlu Seyit Abdulkadir çıkar… Her ikisi ve de
uzantıları, dış destekli “isyanla ayrı bir devlet kurmak” siyasetini
sürdürür; 1921 Koçgiri isyanı, 1924
Barzani, 1925 Şeyh Said, 1930 Ağrı ve 1938 Tunceli isyanları ardında,
yanında, arkasında hep bu isimler, hep bu isimlerin uzantıları ve de bu
tarikat vardır; Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşi…
Çarçella
isyanların yine odağındadır, çünkü nasıl ki İsrail için vaat edilmiş
topraklar kutsal ise Çarçella Bölgesi de bu isyancılar için kutsaldır.
Tarikatın ün yapmış Şehidan Dağı bu bölgededir. Çarçella bugün PKK’nın
da odağı haline gelmiştir, silahlı siyasetinin odağı, hatta isyan
lafları Çarçella adıyla özdeşleştirilmiştir. Çarçella Türkiye için
stratejik bir alandır; güneyi Şemdinli ve Irak yani Barzani, doğusu
Yüksekova ve İran, kuzeyi Hakkâri ve Van, batısı Çukurca, Şırnak ve
Cizre’dir. İmralı’da yatan hain, 91 Körfez Savaşı’nda ABD’li Çekiç
Güç’ten aldığı destekle Cizre-Şemdinli arasında Botan-Behdinan sözde
savaş hükümeti kurmayı bile düşlemiş ve merkez olarak da Şemdinli’yi
seçmiştir. Şemdinli demek bir parça özgür vatan sloganıyla
simgeleştirilmiş Çarçella demektir. İşte Uludere bu coğrafyada yer alır,
Şemdinli gibi Çukurca gibi, Cizre gibi…
Bu stratejik alanda
bulunan hudut karakollarına bir bakınız; Alan, Aktütün, Dağlıca,
Dilekli, Pirinçeken, Işıklı, Narlı, Üzümlü, Çığlı, Andaç, Serin,
Yemişli, Gülyazı, Ortabağ, Taşdelen ve Işıkveren… 1984’ten günümüze iç
bölgelerdeki karakollar bir kez saldırıya uğramış ise eğer, bu
saydığımız karakollar en iki kez, üç kez, dört kez saldırıya uğramıştır,
sanki tarihten intikam alınır gibi… Bu trajedi tıpkı Irak savaşına
benzemektedir; İsrail, tarihteki tek devleti olan Yahuda’yı yıkan
Babil’i (Irak) bugün parçalamıştır, sanki geçmişin intikamını alır gibi…
Şimdi gelelim günümüze…
Bugün,
Irak parçalanmış, Irak kuzeyinde Barzani Kürt devleti kurulmuş, bir
ilanı eksik kalmıştır. Barzani bir Halid-i Bağdadi Nakşî mürididir.
Babası ve yakınları aynı tarikatta şeyh, şıh, seyit, molla mertebelerine
kadar ulaşmıştır… Turgut Özal da bir Halid-i Nakşî’dir ve Barzani’yi
desteklemiştir.
Gazeteci yazar rahmetli Uğur Mumcu, Molla
Mustafa Barzani’nin bir İsrail MOSSAD ajanı olduğunu açıkladıktan on beş
gün sonra öldürülmüştür,
yani Barzani-İsrail bağı…
Bugünkü
AKP siyasetinin başı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül, Cüneyt Zapsu birer
Halid-i Nakşî mürididir ve Türkiye’yi yönetmektedir. Barzani hem
Cumhurbaşkanlıkta hem de Başbakanlıkta devlet gibi karşılanmış, hatta
Erdoğan Erbil’e giderek Barzani ile “Burası Muş’tur” türküsü bile
söylemiştir. Türkiye Erbil’de Konsolosluk açmıştır, THY halen uçuş
seferleri düzenlemektedir. Yani Türkiye’yi yöneten AKP siyaseti
Barzani’yi tanımakla Kürt devletini tanımış sayılmaktadır. Aynı zamanda
Kerkük’ün Barzani işgaline de razı göstermiştir… Bu işin Barzani Kürt
devleti tarafı, şimdi gelelim Türkiye tarafına…
Ayrılıkçı PKK
Kürt siyasetinin başı İmralı’da yatan haindir. Bu hain, ister Bizans
projesi deyin, ister Haçlı, ister BOP deyin ister Yahudi Kürdistan
projesi, bu projenin mimarları olan ABD-AB-İsrail tarafından yapılan bir
operasyonla bize teslim edilmiştir, 1999’da. Rahmetli Ecevit dahi, “neden bunu bize teslim ettiler” diyerek düştüğümüz tuzağın farkında olmadığını dile getirmiştir.
Üçlü
koalisyon türlü ayak oyunlarıyla bozulmuş, yerine AKP iktidar olmuştur.
AKP’nin desteğiyle ABD kısa sürede Saddam’ı devirerek Irak kuzeyinde
Barzani devletini hayata geçirmiş, Türkiye’de ise bu projenin İmralı
sözde siyasi liderini yaratılmıştır, İmralı…
Dokuz yıldır
yattığı yerden pkk’yı yönetmesine izin verilen İmralı, Habur olayı ile
uzun süredir aradığı halk desteğine de kavuşmuştur. 2005 yılında kurulan
KCK yapılanması ile hukuk sistemini ve anayasal kurumlarını da, kısmen
kâğıt üzerinde kısmen de uygulamada, hayata geçirmesi sağlanmıştır.
Geriye tek şey kalmıştır; İmralı’ya ev hapsiyle yerinden yönetim,
Irak’taki teröristlerin afla getirilerek pkk ordusunun kurulması. Elbet
bu kolay iş değildir, bu nedenle anayasa çalışmalarıyla
geciktirilmektedir, ama ya Barzani, Barzani’nin gecikmeye tahammülü
yoktur…
Çünkü Barzani artık Irak’tan kopmuştur. ABD
Irak’tan çekilmiş, Barzani’yi koruyacak bir güç kalmamıştır. Güneydeki
Şii ve Sünnilerle ortak bir yönetim altında yaşaması mümkün değildir.
Çünkü Barzani’nin ABD’ye verdiği destek sonucunda 1.5 milyon Şii-Sünni
Müslüman öldürülmüştür, güney Irak Barzani’ye saldırmak için fırsat
kollamaktadır.
Barzani’nin İran’la da yaşaması mümkün değildir,
çünkü Barzani Sünni Halid-i Nakşibendî’dir, İran ise Şii, yani Yavuz
Selim- Şah İsmail meselesi gibi… Barzani’nin Suriye ile de yaşaması
imkânsızdır, yine aynı sebepten… Ve bugün Suriye’deki Esad rejimi de
aynı sebepten devrilmek istenmektedir. Barzani’ye kalan tek ülke
Türkiye’dir, çünkü iktidar Halid-i Nakşî’dir, aynı tarikat, AKP siyaseti
İsrail’e de yakındır, ABD’ye de…
Şimdi gelelim Uludere
Olayı’na, 34 vatandaşımızın terörist sanılarak bombalandığı ve hayatını
kaybettiği Uludere- Gülyazı Olayı’na…
İşte Uludere Olayı bu
noktada can alıcı bir öneme sahiptir; Barzani’ye Doğu Anadolu kapısı
açmak açısından, hem insan yönünden hem de kaynak yönünden ve Doğu
Anadolu’yu da Barzani’ye açmak açısından… Barzani’nin
Doğu Anadolu’da birkaç milyon Kürdistan kimliği dağıtmış olduğu da
dikkate alınacak olursa, artık Irak kuzeyinde Halid-i Nakşî Barzani’den
başka hiç bir aşiret iktidara gelemeyecektir. Açılacak kapılarla
ticaretini Barzani ile geliştirecek bir Türkiye, doğal olarak Barzani’yi
de koruma altına alacaktır…
Peki, Barzani’ye Doğu’yu nasıl açacaksınız?
Tek
kapı Habur Gümrük Kapısı’dır, yeterli değildir, Barzani’yi Habur’a
hapsederseniz, dayanmaz, çöker, çünkü mesele sadece mal, petrol ve de
para değil, aynı anda Kürdistan projesine destek verecek insan
meselesidir, yani mesele hem siyasi hem ticaridir…
Peki, nereyi ve nasıl açacaksınız? Nasıl bir proje bu?
İşte
Uludere, Uludere bir örnek, BARZANİ AÇILIMI yapabilmek için trajik bir
başlangıç… Açıp haritaya bakınız, Uludere yoluna bakınız, o dağlar, yol
yok, iz yok, Irak tarafında da pek yerleşim yeri yok ama çıktılar
ortaya, “Uludere’ye kapı açacağız”, diyorlar, neden?
Ne ticareti
var orada? Yok, yok ama Şemdinli’de var, Çukurca’da da var… O halde bu
iş; Şemdinli’ye ve Çukurca’ya kapı açabilmek için bir başlangıç içindir,
yoksa AKP’nin Uludere’yi düşündüğü için değil… Peki neden?
Çünkü
Şemdinli’de yol var, hem Yüksekova-Van’a hem de Barzani Erbil’e açılır,
oradan da Süleymaniye’ye bağlanır… Çukurca’da da yol var, hem
Hakkâri’ye, oradan da Şırnak ve Yüksekova-Van’a bağlanır, Doğu ve
Güneydoğu’da başka da yol yoktur zaten… Barzani’nin Erbil’ini
Yüksekova-Van karayoluna, yine bu Erbil’i Hakkari-Şırnak karayoluna
bağladığınız anda, Barzani Doğu ve Güneydoğu’da güç haline geliyor, hem
ticari açıdan, hem de insan yönetimi açısından, boşuna Barzani Doğu’da
Kürdistan kimliği dağıtmıyor!
İşte
mesele budur, Barzani’ye Türkiye Kapısı Açmak; Uludere olayıyla konuyu
gündeme taşımak, kamuoyunun dikkatini “sözde kaçakçılık” işine çekip
Irak’la ticareti gündeme getirmek, buradan yola çıkıp Van-Hakkâri-Şırnak
hattını Şemdinli ve Çukurca kapılarıyla Barzani’ye bağlamak…
Bu
AKP siyaseti çok kapı açmak peşinde, başta Şemdinli-Derecik kapısı,
çünkü Barzani’ye giden en kısa yol odur, Çarçella’dan geçer… Ardından
Çukurca Kapısı, çünkü güneydoğu karayolu ağının düğüm noktasıdır
Çukurca… Uludere Kapısı’nı da açtınız mı, hemen yanı başı Habur zaten,
başka kapıya da gerek kalmaz…
Bir de iyi bir ithalat ve
ihracat rejimi yaptınız mı, Barzani malı, Kerkük petrolü ve parasıyla
Doğu’ya girecek, Doğu’daki insanımız da çift kimliği ile Barzani’ye
destek verecek. Petrol, mal ve parayı Doğu’da pazarlayan Barzani tam bir
devlet gücüne sahip olacak, hem de kendini güneydeki Şii-Sünni’lere
karşı koruyacak. İlker Başbuğ ile Hurşit Tolon Paşaların
tutuklanmalarını bu çerçeveden de görebilirsiniz; Türk Ordusu’nun bu
projeye karşı direncini kırmak…
Ama bu proje ekranlarda bize
nasıl anlatılacak; “bak şu fakir halkımıza, kaçak için, 50 lira
sırtçılık için can veriyor, açtık işte kapıları, bak herkes kazanıyor,
artık kaçak yok, ölüm yok…”
Sonuç
nereye çıkıyor? Büyük İsrail’e; Ürdün’den bir parça, Suriye ve Irak’tan
bir parça, yanına da Doğu ve Güneydoğu Anadolu yönetimini koydunuz mu,
ver elini Karadeniz…İsrail’in bu sayılan toprakları silahla almasının
gereği yok, yönetimleri eline geçirmesi yetiyor, para ve siyaset ile…
Meselenin
özü budur; Uludere Olayı, Barzani’ye Kürt Devleti kurabilmek,
Barzani’ye güneydeki Şii-Sünnilere karşı Türkiye güvencesi verebilmek,
Doğu’daki çaresiz halkımızı Kürdistan siyasetine esir edebilmek için
tasarlanmış bir senaryodur. Bu senaryoya, Türk Ordusu’nun küresel
projelere karşı direncini kırabilmek düşüncesini de eklediğinizde,
ortaya çıkan senaryo tam bir ihanet senaryosudur.
Türk Milleti bu ve benzeri senaryolarla tarih boyunca çok karşılaşmış ve hepsini de yok etmeyi başarmıştır.
1514’le
başlayan ve 1919’a kadar gelen tarihsel bir süreç bugün tekerrür
etmektedir. Türk Milleti tıpkı 1919’da olduğu gibi bir yanı ihanetlerle,
bir yanı isyanlarla ve bir yanı da kılık değiştirmiş düşmanlarla
kuşatılmış durumdadır.
Tarih yine tekerrür edecek ve bu sürecin sonu mutlaka ikinci Kurtuluş Savaşı’na dayanacaktır.
Tüm dünya bilmelidir ki, İkinci bir kurtuluş savaşını başlatmak ve başarmak için gerekli olan güç Türk Milleti’nde vardır.
Karar Türk Milleti’nindir yani bizim…
Erdal Sarızeybek
Kaynak: Çarçella(2011)…
----------
http://www.guncelmeydan.com/pano/uludere-olayinin-arkasinda-meger-barzani-varmis-erdal-sarizeybek-t30300.html#p150007
ULUDERE OLAYININ ARKASINDA MEĞER BARZANİ VARMIŞ
Uludere
Olayı, Barzani'ye Kürt Devleti kurabilmek, Barzani'ye güneydeki
Şii-Sünnilere karşı Türkiye güvencesi verebilmek, Doğu'daki çaresiz
halkımızı Kürdistan siyasetine esir edebilmek için tasarlanmış bir
senaryodur.
Bugün 11 Ocak Çarşamba… Hükümetimiz AKP, başı
da Erdoğan… Bugün resmi bir açıklama yapıldı, işte o açıklama; “Hükümet,
Uludere’de 35 kişinin öldüğü olaydan sonra bölgede kaçakçılığın
önlenmesi amacıyla harekete geçiyor. Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati
Yazıcı, bölge halkları arasındaki sınır ticaretini geliştirmek ve
kaçakçılığı önlemek için Gülyazı’ya yeni bir sınır kapısı yapacaklarını
açıkladı.”
Açıklama doğal gibi, yani halk fakir, fakirlikten
kaçak işi yapıyor, bu yüzden de ölüyor, kapı açalım ve bu sorunları
çözelim, gibisinden doğal… Bize sorarsanız, durum hiç de göründüğü gibi
değil, bir tuzak var bu işin altında… Anlatalım…
Irak sınırından
yapılan kaçakçılık bugünün işi değil, ardında yıllar var, yüz yıllar,
tıpkı İran sınırı gibi… Kaçakçılığı yapanlar ağalar, halk değil,
halkımız sırtçı, yani ağanın kaçağını taşıyan hamal… Kaçağa göz yuman
ise siyaset, asker değil, çünkü kaçaktan kazanan ağa siyasete destek
veriyor, bu destekle siyaset iktidar oluyor, iktidar olan siyaset ağayı
destekliyor, ver gülüm, al gülüm işi bu… Uludere olayı ise kaçak işi
değil, ardında başka bir plan ve proje var, ama bunu açığa çıkarabilmek
için önce ağalara bakmak gerekiyor, feodal aşiret ve toprak ağalarına,
din ağalarına…
Bizim ağaların
varlığı 1514 Çaldıran savaşına dayanır; Sünni Yavuz Selim ile Şii Şah
İsmail savaşına. Yavuz Selim Kürt İdris-i Bitlisi ile anlaşarak, Şah
İsmail’e karşı Kürt aşiretlerine ağalık verdi, toprak ağalığı yani
derebeylik… Savaş kazanıldı, aşiret ağaları derebeyi oldu, yıl 1514…
Osmanlı’nın
gerileme ve çöküş döneminde ise işler değişti, bu kez güç verdiği
ağalar isyana kalkıştı. O süreçte üç önemli isyan çıktı; biri
Tepedelenli Ali Paşa isyanı, diğeri Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı ve
sonuncusu da Cizre Emiri Bedirhan Ağa isyanı, yıl 1846… İsyanlar
bastırıldı ancak Osmanlı toprak ve güç kaybetti, buna karşın ağalar güç
kazandı.
Bu ağalar içerisinde Bedirhan Ağa isyanı Uludere
Olayı’nı yakından ilgilendirmektedir. Çünkü Bedirhan Ağa Şemdinli-
Çarçella batısının ağasıdır, yani bu bölgenin ağası, ilk isyan burada
çıkarılmıştır, bu bir. Bedirhan Ağa, Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşî
tarikatındandır ve Doğu’da bu tarikat çok etkilidir, bu iki.
Osmanlı’ya
isyan eden ilk aşiret ve toprak ağası Kürt Bedirhan’dır, bu da üç… Ne
önemi var, demeyiniz, çünkü bu ayrılıkçı Kürt Halid-i Nakşi tarikatının
baş ağalarından biri Molla Mustafa Barzani ve oğlu Mesud Barzani’dir,
üstelik bu tarikat müritleri bugün Türkiye’de iktidardadır… Bu
tespitimizi bir kenara koyup tarihin tozlu sayfaları içerisinde
ilerleyelim…
Resim özgününden % 52 oranında küçültüldü [ 959 x 734 ]
Güç
kaybeden Osmanlı, 1876’da bu kez Balkan isyanlarıyla karşı karşıya
kaldı ve devamında Ruslara karşı yaptığı savaştan da yenik çıkınca, 93
Harbi, daha da çok toprak kaybetti, güç kaybetti. Ruslar İstanbul-
Yeşiköy’e kadar geldi… Ünlü Gazi Osman Paşa’nın Plevne Müdafaası bu
savaşın bir parçasıdır. Ünlü kahramanımız Nene Hatun’la anılan Erzurum
savunması da yine bu savaşın bir sayfasıdır.
Kıbrıs bu savaş
sonrası İngilizlere bırakılmıştır, kiralama denilerek. Balkan, Kafkas
bir yana, Doğu Anadolu’da Kars, Ardahan ve Batum da elden çıkmıştır.
Osmanlı artık dağılmaktadır ve akbabalar Osmanlı’nın toprağı peşine
düşmüştür… Akbabalardan biri, yine Doğu Anadolu’da, yine bir Kürt ağası
olmuştur ama bu kez aşiret ve toprak ağası değil, bir Kürt din ağası,
Şeyh Ubeydullah, Şemdinli…
Tıpkı 1846 Bedirhan Ağa isyanı gibi,
Osmanlı’dan bir parça koparıp ayrı bir Kürt devleti kurmak için, feodal
bir din ağası olan Şeyh Ubeydullah Şemdinli’de isyan çıkardı, yıl 1880.
Bu kez isyan bölgesi doğuya kaydı, Şemdinli- Çarçella’nın doğusu ve
güneyine… Bunun da ne önemi var demeyin, buralar şimdi de gündemde,
Botan çığlıkları atılıyor, Botan dedikleri işte buralar…
Ubeydullah,
Barzani gibi, tıpkı Özal gibi, Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi
Nakşibendi’nin bir mürididir. Babası Seyit Taha da bu tarikatın bölgede
ünlü bir halifesidir. İsyan bastırılır ama sırtını İngiltere ve
Fransa’ya dayayarak Osmanlı toprakları üzerinde ayrı bir devlet kurmak
hayali hiç bitmez… Paris Konferansı sırasında, “büyük devletlerin
mandası altında bir Kürt ve bir Ermeni devleti” kurmak isteği, Ermeni
Bogos Paşa ile Kürt Şerif Paşa tarafından da açık açık
dillendirilir…Nihayetinde Osmanlı parçalanır, dağılır ama yok olmaz,
Anadolu’da yepyeni bir Türk Devleti kurulur.
Cumhuriyet’in
kuruluş aşaması ve sonrasında bu kez sahneye Bedirhan Ağa oğlu Emin Ali
Bedirhan, Şeyh Ubeydullah oğlu Seyit Abdulkadir çıkar… Her ikisi ve de
uzantıları, dış destekli “isyanla ayrı bir devlet kurmak” siyasetini
sürdürür; 1921 Koçgiri isyanı, 1924
Barzani, 1925 Şeyh Said, 1930 Ağrı ve 1938 Tunceli isyanları ardında,
yanında, arkasında hep bu isimler, hep bu isimlerin uzantıları ve de bu
tarikat vardır; Iraklı Kürt Halid-i Bağdadi Nakşi…
Çarçella
isyanların yine odağındadır, çünkü nasıl ki İsrail için vaat edilmiş
topraklar kutsal ise Çarçella Bölgesi de bu isyancılar için kutsaldır.
Tarikatın ün yapmış Şehidan Dağı bu bölgededir. Çarçella bugün PKK’nın
da odağı haline gelmiştir, silahlı siyasetinin odağı, hatta isyan
lafları Çarçella adıyla özdeşleştirilmiştir. Çarçella Türkiye için
stratejik bir alandır; güneyi Şemdinli ve Irak yani Barzani, doğusu
Yüksekova ve İran, kuzeyi Hakkâri ve Van, batısı Çukurca, Şırnak ve
Cizre’dir. İmralı’da yatan hain, 91 Körfez Savaşı’nda ABD’li Çekiç
Güç’ten aldığı destekle Cizre-Şemdinli arasında Botan-Behdinan sözde
savaş hükümeti kurmayı bile düşlemiş ve merkez olarak da Şemdinli’yi
seçmiştir. Şemdinli demek bir parça özgür vatan sloganıyla
simgeleştirilmiş Çarçella demektir. İşte Uludere bu coğrafyada yer alır,
Şemdinli gibi Çukurca gibi, Cizre gibi…
Bu stratejik alanda
bulunan hudut karakollarına bir bakınız; Alan, Aktütün, Dağlıca,
Dilekli, Pirinçeken, Işıklı, Narlı, Üzümlü, Çığlı, Andaç, Serin,
Yemişli, Gülyazı, Ortabağ, Taşdelen ve Işıkveren… 1984’ten günümüze iç
bölgelerdeki karakollar bir kez saldırıya uğramış ise eğer, bu
saydığımız karakollar en iki kez, üç kez, dört kez saldırıya uğramıştır,
sanki tarihten intikam alınır gibi… Bu trajedi tıpkı Irak savaşına
benzemektedir; İsrail, tarihteki tek devleti olan Yahuda’yı yıkan
Babil’i (Irak) bugün parçalamıştır, sanki geçmişin intikamını alır gibi…
Şimdi gelelim günümüze…
Bugün,
Irak parçalanmış, Irak kuzeyinde Barzani Kürt devleti kurulmuş, bir
ilanı eksik kalmıştır. Barzani bir Halid-i Bağdadi Nakşî mürididir.
Babası ve yakınları aynı tarikatta şeyh, şıh, seyit, molla mertebelerine
kadar ulaşmıştır… Turgut Özal da bir Halid-i Nakşî’dir ve Barzani’yi
desteklemiştir.
Gazeteci yazar rahmetli Uğur Mumcu, Molla
Mustafa Barzani’nin bir İsrail MOSSAD ajanı olduğunu açıkladıktan on beş
gün sonra öldürülmüştür,
yani Barzani-İsrail bağı…
Bugünkü
AKP siyasetinin başı Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül, Cüneyt Zapsu birer
Halid-i Nakşî mürididir ve Türkiye’yi yönetmektedir. Barzani hem
Cumhurbaşkanlıkta hem de Başbakanlıkta devlet gibi karşılanmış, hatta
Erdoğan Erbil’e giderek Barzani ile “Burası Muş’tur” türküsü bile
söylemiştir. Türkiye Erbil’de Konsolosluk açmıştır, THY halen uçuş
seferleri düzenlemektedir. Yani Türkiye’yi yöneten AKP siyaseti
Barzani’yi tanımakla Kürt devletini tanımış sayılmaktadır. Aynı zamanda
Kerkük’ün Barzani işgaline de razı göstermiştir… Bu işin Barzani Kürt
devleti tarafı, şimdi gelelim Türkiye tarafına…
Ayrılıkçı PKK
Kürt siyasetinin başı İmralı’da yatan haindir. Bu hain, ister Bizans
projesi deyin, ister Haçlı, ister BOP deyin ister Yahudi Kürdistan
projesi, bu projenin mimarları olan ABD-AB-İsrail tarafından yapılan bir
operasyonla bize teslim edilmiştir, 1999’da. Rahmetli Ecevit dahi, “neden bunu bize teslim ettiler” diyerek düştüğümüz tuzağın farkında olmadığını dile getirmiştir.
Üçlü
koalisyon türlü ayak oyunlarıyla bozulmuş, yerine AKP iktidar olmuştur.
AKP’nin desteğiyle ABD kısa sürede Saddam’ı devirerek Irak kuzeyinde
Barzani devletini hayata geçirmiş, Türkiye’de ise bu projenin İmralı
sözde siyasi liderini yaratılmıştır, İmralı…
Dokuz yıldır
yattığı yerden pkk’yı yönetmesine izin verilen İmralı, Habur olayı ile
uzun süredir aradığı halk desteğine de kavuşmuştur. 2005 yılında kurulan
KCK yapılanması ile hukuk sistemini ve anayasal kurumlarını da, kısmen
kâğıt üzerinde kısmen de uygulamada, hayata geçirmesi sağlanmıştır.
Geriye tek şey kalmıştır; İmralı’ya ev hapsiyle yerinden yönetim,
Irak’taki teröristlerin afla getirilerek pkk ordusunun kurulması. Elbet
bu kolay iş değildir, bu nedenle anayasa çalışmalarıyla
geciktirilmektedir, ama ya Barzani, Barzani’nin gecikmeye tahammülü
yoktur…
Çünkü Barzani artık Irak’tan kopmuştur. ABD
Irak’tan çekilmiş, Barzani’yi koruyacak bir güç kalmamıştır. Güneydeki
Şii ve Sünnilerle ortak bir yönetim altında yaşaması mümkün değildir.
Çünkü Barzani’nin ABD’ye verdiği destek sonucunda 1.5 milyon Şii-Sünni
Müslüman öldürülmüştür, güney Irak Barzani’ye saldırmak için fırsat
kollamaktadır.
Barzani’nin İran’la da yaşaması mümkün değildir,
çünkü Barzani Sünni Halid-i Nakşibendî’dir, İran ise Şii, yani Yavuz
Selim- Şah İsmail meselesi gibi… Barzani’nin Suriye ile de yaşaması
imkânsızdır, yine aynı sebepten… Ve bugün Suriye’deki Esad rejimi de
aynı sebepten devrilmek istenmektedir. Barzani’ye kalan tek ülke
Türkiye’dir, çünkü iktidar Halid-i Nakşî’dir, aynı tarikat, AKP siyaseti
İsrail’e de yakındır, ABD’ye de…
Şimdi gelelim Uludere
Olayı’na, 34 vatandaşımızın terörist sanılarak bombalandığı ve hayatını
kaybettiği Uludere- Gülyazı Olayı’na…
İşte Uludere Olayı bu
noktada can alıcı bir öneme sahiptir; Barzani’ye Doğu Anadolu kapısı
açmak açısından, hem insan yönünden hem de kaynak yönünden ve Doğu
Anadolu’yu da Barzani’ye açmak açısından… Barzani’nin
Doğu Anadolu’da birkaç milyon Kürdistan kimliği dağıtmış olduğu da
dikkate alınacak olursa, artık Irak kuzeyinde Halid-i Nakşî Barzani’den
başka hiç bir aşiret iktidara gelemeyecektir. Açılacak kapılarla
ticaretini Barzani ile geliştirecek bir Türkiye, doğal olarak Barzani’yi
de koruma altına alacaktır…
Peki, Barzani’ye Doğu’yu nasıl açacaksınız?
Tek
kapı Habur Gümrük Kapısı’dır, yeterli değildir, Barzani’yi Habur’a
hapsederseniz, dayanmaz, çöker, çünkü mesele sadece mal, petrol ve de
para değil, aynı anda Kürdistan projesine destek verecek insan
meselesidir, yani mesele hem siyasi hem ticaridir…
Peki, nereyi ve nasıl açacaksınız? Nasıl bir proje bu?
İşte
Uludere, Uludere bir örnek, BARZANİ AÇILIMI yapabilmek için trajik bir
başlangıç… Açıp haritaya bakınız, Uludere yoluna bakınız, o dağlar, yol
yok, iz yok, Irak tarafında da pek yerleşim yeri yok ama çıktılar
ortaya, “Uludere’ye kapı açacağız”, diyorlar, neden?
Ne ticareti
var orada? Yok, yok ama Şemdinli’de var, Çukurca’da da var… O halde bu
iş; Şemdinli’ye ve Çukurca’ya kapı açabilmek için bir başlangıç içindir,
yoksa AKP’nin Uludere’yi düşündüğü için değil… Peki neden?
Çünkü
Şemdinli’de yol var, hem Yüksekova-Van’a hem de Barzani Erbil’e açılır,
oradan da Süleymaniye’ye bağlanır… Çukurca’da da yol var, hem
Hakkâri’ye, oradan da Şırnak ve Yüksekova-Van’a bağlanır, Doğu ve
Güneydoğu’da başka da yol yoktur zaten… Barzani’nin Erbil’ini
Yüksekova-Van karayoluna, yine bu Erbil’i Hakkari-Şırnak karayoluna
bağladığınız anda, Barzani Doğu ve Güneydoğu’da güç haline geliyor, hem
ticari açıdan, hem de insan yönetimi açısından, boşuna Barzani Doğu’da
Kürdistan kimliği dağıtmıyor!
İşte
mesele budur, Barzani’ye Türkiye Kapısı Açmak; Uludere olayıyla konuyu
gündeme taşımak, kamuoyunun dikkatini “sözde kaçakçılık” işine çekip
Irak’la ticareti gündeme getirmek, buradan yola çıkıp Van-Hakkâri-Şırnak
hattını Şemdinli ve Çukurca kapılarıyla Barzani’ye bağlamak…
Bu
AKP siyaseti çok kapı açmak peşinde, başta Şemdinli-Derecik kapısı,
çünkü Barzani’ye giden en kısa yol odur, Çarçella’dan geçer… Ardından
Çukurca Kapısı, çünkü güneydoğu karayolu ağının düğüm noktasıdır
Çukurca… Uludere Kapısı’nı da açtınız mı, hemen yanı başı Habur zaten,
başka kapıya da gerek kalmaz…
Bir de iyi bir ithalat ve
ihracat rejimi yaptınız mı, Barzani malı, Kerkük petrolü ve parasıyla
Doğu’ya girecek, Doğu’daki insanımız da çift kimliği ile Barzani’ye
destek verecek. Petrol, mal ve parayı Doğu’da pazarlayan Barzani tam bir
devlet gücüne sahip olacak, hem de kendini güneydeki Şii-Sünni’lere
karşı koruyacak. İlker Başbuğ ile Hurşit Tolon Paşaların
tutuklanmalarını bu çerçeveden de görebilirsiniz; Türk Ordusu’nun bu
projeye karşı direncini kırmak…
Ama bu proje ekranlarda bize
nasıl anlatılacak; “bak şu fakir halkımıza, kaçak için, 50 lira
sırtçılık için can veriyor, açtık işte kapıları, bak herkes kazanıyor,
artık kaçak yok, ölüm yok…”
Sonuç
nereye çıkıyor? Büyük İsrail’e; Ürdün’den bir parça, Suriye ve Irak’tan
bir parça, yanına da Doğu ve Güneydoğu Anadolu yönetimini koydunuz mu,
ver elini Karadeniz…İsrail’in bu sayılan toprakları silahla almasının
gereği yok, yönetimleri eline geçirmesi yetiyor, para ve siyaset ile…
Meselenin
özü budur; Uludere Olayı, Barzani’ye Kürt Devleti kurabilmek,
Barzani’ye güneydeki Şii-Sünnilere karşı Türkiye güvencesi verebilmek,
Doğu’daki çaresiz halkımızı Kürdistan siyasetine esir edebilmek için
tasarlanmış bir senaryodur. Bu senaryoya, Türk Ordusu’nun küresel
projelere karşı direncini kırabilmek düşüncesini de eklediğinizde,
ortaya çıkan senaryo tam bir ihanet senaryosudur.
Türk Milleti bu ve benzeri senaryolarla tarih boyunca çok karşılaşmış ve hepsini de yok etmeyi başarmıştır.
1514’le
başlayan ve 1919’a kadar gelen tarihsel bir süreç bugün tekerrür
etmektedir. Türk Milleti tıpkı 1919’da olduğu gibi bir yanı ihanetlerle,
bir yanı isyanlarla ve bir yanı da kılık değiştirmiş düşmanlarla
kuşatılmış durumdadır.
Tarih yine tekerrür edecek ve bu sürecin sonu mutlaka ikinci Kurtuluş Savaşı’na dayanacaktır.
Tüm dünya bilmelidir ki, İkinci bir kurtuluş savaşını başlatmak ve başarmak için gerekli olan güç Türk Milleti’nde vardır.
Karar Türk Milleti’nindir yani bizim…
Erdal Sarızeybek
Kaynak: Çarçella(2011)…
----------
http://www.guncelmeydan.com/pano/uludere-olayinin-arkasinda-meger-barzani-varmis-erdal-sarizeybek-t30300.html#p150007