VATAN FORUM

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
VATAN FORUM

Türkiyemiz ve Dinimiz üzerinde oynanan hain planı gazete kupürleriyle açıklıyoruz


    İsrail Devleti’nin Kuruluş Biçimi Kürtler İçin Emsal Teşkil Ediyor!

    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    İsrail Devleti’nin Kuruluş Biçimi Kürtler İçin Emsal Teşkil Ediyor! Empty İsrail Devleti’nin Kuruluş Biçimi Kürtler İçin Emsal Teşkil Ediyor!

    Mesaj tarafından Admin Ptsi 23 Ağus. - 8:24

    İsrail Devleti’nin Kuruluş Biçimi Kürtler İçin Emsal Teşkil Ediyor!
    Nur Arslan


    Kürtler, İsrail’in doğal müttefiğidir....”Dr. Kamuran Ali Bedirhan.

    Kürtlerin Ortadoğu’da Yahudilere karşı düşmanlık hisleri beslemelerinin hiçbir yararı yoktur. Kürtler Yahudi toplumu ile daha sıcak ilişkiler kurmak zorundadır. Yahudi toplumunun demokratik kurumlarını görmezden gelemezler.

    Yahudi toplumu Ortadoğu’daki Kürtlerin doğal ittifakçısıdır...” İsmail Beşikçi (Kürt aydını üzerine düşünceler).

    Bugün Kürtlerin iki temel müttefiği vardır. Bunlardan ilki ABD’dir. ABD’nin son Irak saldırısının hedefi artık bilinmektedir: Kürt devletinin kurulması ve bu sayede Ortadoğu’ya yerleşmek. Kürtlerin diğer müttefiki ise İsrail’dir ki, bu gerçek, genelde gözden kaçmaktadır. Oysa İsrail ile Kürtler arasındaki ilişki stratejik olmanın ötesinde başka nedenler de içermektedir.
    Herşeyden evvel Yahudiler de Kürtler gibi vatansız ve devletsiz bir topluluktur. Tevrat’ın ortaya çıkışından itibaren, Yahudiler kendilerine yurt arayan, gittikleri her yerde sorun çıkaran, yarattıkları sorunları kimi zaman pahalıya ödeyen, fırsat bulunca kendisinden zayıf olan toplulukları ezen, tarihin en istilacı kavimlerinden biridir. Filistin topraklarını zorla ele geçirmiş, ABD ve İngiltere gibi büyük müttefiklerinin desteği ile bu topraklarda devlet kurabilmişlerdir. Bölgenin asıl sahibi olan Araplara karşı, emperyalizmin ajanlığını yapmış, ihanetle bölgeye nüfuz etmişlerdir.
    İşte Kürtler de kendi konumlarını Yahudilerin İsrail’deki konumlarına benzetmektedirler. Kürtler de Yahudilerin bugünkü yolundan gitmeye çalışmakta, benzer şekilde kolonileşme, istila ve ele geçirme metotlarını uygulamaktadırlar. Birçok Kürtçü yayında Yahudiler “mazlum halk” olarak tanımlanmakta, İsrail’in 1948’de kurulmasıyla “güneşin altında bütün halklara yer vardır” sözünün hayata geçirildiği anlatılmaktadır. İsrail’in Araplara karşı verdiği savaşın Ortadoğunun dengelerini değiştireceği, bu sayede kendilerine de bir vatanın yaratılacağı beklentisi içindeki Kürtler, İsrail’den medet ummaktadır. Aynı zamanda İsrail’in kuruluş şekli Kürtler için emsal teşkil etmektedir.
    “Made For Israel”
    Bugün ABD’nin Ortadoğudaki planlarının en büyük aktörü İsrail’dir. Öyleki, ABD’nin son Irak saldırısı bir çok yayında “Made in Israel” (İsrail’de üretildi) olmasa bile, “Made for Israel” (İsrail için üretildi) olarak değerlendirilmiştir. Ve artık ABD’nin tüm aktörleri harekete geçmiştir. ABD, Kürtler, Ermeniler ve Yahudiler aracılığı ile İsrail’den Kürdistan’a uzanan ve oradan Ermenistan ile birleşen bir hat oluşturmak istemektedir. Oluşan bu hat, Türkleri Anadolu’ya hapsetmekte, Türkiye’nin Ortadoğu ve Orta Asya ile bağlarını kesmektedir. ABD bu hat için Suriye ve İran’ı aradan çıkarmayı düşünmektedir. Bu şekilde Ermeniler ve Kürtler Türkiye’ye doğru ilerleyecek, Türkiye işgal edilecektir. ABD’nin yarattığı bu tablodan nemalanacak olan diğer kuvvet, “vaadedilmiş topraklar” içinde olan Güneydoğuya yerleşmeyi planlayan İsrail olacaktır. Görüldüğü gibi İsrail’in hedefleri ABD’nin kurduğu bu denklemle adım adım gerçeğe dönüşmektedir.
    İsrail’in Kürt Kartı
    İsrail ve Kürtler arasındaki ilişki karşılıklı bir ilişkidir. Kürtlerin Ortadoğuda dayanabilecekleri tek kuvvet İsrail’dir. Çünkü İsrail’in bölgenin gerçek sahibi olan Araplara karşı verdiği savaş Kürtlere hareket alanı yaratmakta, İsrail’i Kürtlerin sadık müttefiki haline getirmektedir. İsrail içinse durum farklı değildir. İsrail’in etrafı kendisine düşman bir Arap deniziyle çevrilidir. Kurulacak bir Kürt Devleti İsrail’i rahatlatacak, bölgede oluşan ikinci ajan yapı İsrail’in yalnız kalmamasını sağlayacaktır. Bu yüzden İsrail’in her zaman kullanacağı bir Kürt kartı olmuştur. Bu kartla bazen gizli, bazen açık oynamıştır. Kürt kartını bölge ülkelerini bölmek için her zaman değerlendirmiştir. Kürtler İsrail’in azınlık stratejisinin bir parçasıdır ve Kürtlerin Ortadoğunun birçok ülkesinde yaşıyor oluşları, İsrail’in stratejik hesaplarının en önemli noktasını oluşturmaktadır.
    “Kürt Yahudileri!”
    İsrail, Kuzey Irak’ta Barzani ailesinin denetiminde bir Kürt devletinin yaratılmasını istemektedir. 1930’lardan beri Kürtçü hareketin liderliğini yapan Barzani aşiretiyle İsrail arasındaki ilişkiler köklüdür. Öyleki, bu ilişki babadan oğula devam etmektedir. Irak’ın kuzeyinde yaşayan Yahudi Kürtlerle Barzaniler arasında bir bağ vardır. Dr. Sinan Marufoğlu’nun “Osmanlı Döneminde Kuzey Irak 1831-1914” adlı çalışmasında “Barzan” bölgesi Yahudi din adamlarının yetiştiği bir yer olarak anlatılmaktadır. Ünlü hahamlardan Salim Barzani bu liderlerden biridir. M.Ö. 7. yüzyılın sonlarında Filistin’deki Yahudileri yenen Babil Kralı, Yahudileri Irak’a sürmüştür. Bu dönemde bölge halkı arasında Yahudilik kısmen yayılmıştır.
    Şimdi ise İsrail “Kürt Yahudileri” kavramını, bir silah olarak kullanmaktadır. İsrail bölgede Kürtlere “Yahudisiniz” propagandası yapmaktadır. İsrail’in iddialarına göre Musul, Kerkük, İran’ın kuzeydoğu sınırları, Diyarbakır, Bitlis, Van ve Erzurum’da Kürt Yahudileri yaşamaktadır. Bu iddialarla bağlantılı olarak İsrailli bilimadamları genetik araştırmalar da yapmaktadırlar. İsrailli bilimadamlarının tespitlerine göre Sefuerdi Yahudileri ve Kürtler bin yıl öncesinden baba tarafından gen akrabasıdır. Bu tür iddiaların yayıldığı yerlerin başında gelen kuruluş ABD’de faaliyet gösteren “Israel-Kurdish Friendship” (İsrail-Kürt Dostluğu) adlı örgüttür.
    Nitekim tam da ABD’nin Irak saldırısı döneminde medyada Kürtler ve Yahudilerin akraba çıktıkları yönünde haberlerin çıkması, birdenbire gen araştırmalarının başlaması tesadüf değildir. Yine Irak ile Kürtler arasında savaşın çıktığı 1961 yılı Kürdistanlı Yahudilerin İsrail’de etnik bir gurup olarak tanındığı yıldır. Ardından Izak Ben Zvi, 1963’te Devlet Başkanı olduktan sonra, Kürdistanlı Yahudileri Tevrat’ta sözü edilen kayıp kavim olarak ilan etmiş, bu yönde araştırmalar yaptrmaya başlamıştır.
    İsrail’in Bölgedeki Dayanağı: Barzani Aşireti
    İsrail, Kürt Yahudileri üzerinden Kuzey Irak’ta kendisine bir alan yaratmaya çalışmaktadır. Bu anlamda Kürtlerle ilk teması kuran lider, Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl olmuştur. İsrail kurulmadan önce 1934 ve 1942 yıllarında iki Yahudi heyeti Kuzey Irak’ı ziyaret etmiştir. Bu ilk temasları İsrail kurulunca MOSSAD’ın ilk başkanı olacak olan Reuven Zoslanki yapmıştır. O dönem Irak’ta üç yıl kalmış, Yahudi-Kürt ilişkilerinin temellerini atmıştır.
    İsrail’in bölgedeki en büyük dayanağı olan Barzani aşireti, Kürt ayaklanmalarının başını çeken aşirettir. Aşiret ismini Erbil yakınlarındaki Barzan köyünden almaktadır. Said Barzani Osmanlı devletine karşı en çok ayaklanan aşiret reisidir. Oğlu Muhammed Barzani’nin ölümünden sonra aşiret reisliği Molla Mustafa Barzani’ye geçmiştir. Molla Mustafa Barzani diğer Kürt aşiretleriyle arasını düzelterek, Kürt Özerk Bölgesi talebiyle Irak’a karşı ayaklanmalara başlamıştır. Sovyetler Birliği’nin İran’da kurduğu Mehabad Cumhuriyeti’nin İran tarafından ezilmesinden sonra Kürtçü hareketin liderliğini üstlenen Molla Mustafa Barzani, Moskova’ya iltica etmiştir. Burada 10 yıl eğitim görmüş, ardından Irak’a geçerek IKDP’nin başına geçmiştir. Ancak döndükten sonra Moskova’yı da şaşırtan bir biçimde parti içindeki komünistleri öldürtmüştür. Bunun üzerine Talabani güçleri partiden ayrılarak KYB’yi kurmuşlardır.
    Bedirhan Aşireti de İsrail Yanlısı
    İran bu dönemde Barzani’nin kendi ülkesindeki Kürtleri ayaklandıracağından korktuğu için Molla Mustafa Barzani’ye alternatif olarak Dr. Kamuran Ali Bedirhan’ı ön plana çıkarmıştır. Ancak İran istihbarat örgütü SAVAK’ın Barzani’nin karşısına çıkarttığı isim gerçekte İsrail’in kontrolündeki Kamuran Ali Bedirhan’dır ve Molla Mustafa Barzani ile arası çok iyidir.
    Dr. Kamuran Ali Bedirhan’ın soyu Osmanlı devletine ihanet eden Bedirhan aşiretine dayanmaktadır. Dr. Kamuran Ali Bedirhan Kurtuluş Savaşı yıllarında Atatürk’e suikast planlayanlar arasındadır. Sivas Kongresini basarak Atatürk’ü tutuklamak istemiş, bu girişim Kazım Karabekir’in olayı haber almasıyla önlenmiştir. Dr. Kamuran Ali Bedirhan gıyabında ölüme mahkum edilmiştir.
    Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Ermeni ve Kürtlerin kurduğu Hoybun Cemiyeti’nin kuruluşunda yer almıştır. 1947’de Paris’e gitmiş Sorbonne Üniversitesi Yaşayan Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Bölümünde Kürtçe dersler vermiştir. Avrupa’daki istihbarat örgütlerinin Kürt meselesini danıştığı isim haline gelmiştir. Bu dönemde Siyonistlerin de desteğini sağlamak için Avrupa’da siyasi faaliyetlerini artırmış, Kürt devletinin kurulması için MOSSAD’la ilişkiye geçmiştir. 1948’de Otadoğu’yu dolaşarak İsrail’in taleplerini bölge ülkelerinin yöneticilerine iletmiştir. Bölgede İsrail’in ajanlığını yapan Dr. Kamuran Ali Bedirhan’ın tüm beklentisi bu faaliyetlerle Kürt devletinin kurulması için İsrail’in desteğini sağlamak olmuştur.
    Aynı dönemde Suriyeli Kürtlerin liderliğini yapan İsmaet Şerif Vanlı da Barzani adına Avrupa’da siyasi faaliyet yürütmektedir. Şerif Vanlı 1964’de İsrail’i ziyaret ederek Şimon Perez ve Başbakan Levi Eshkol ile görüşecek, Suriye Kürtlerinin ayaklanmasına karşı her türde yardımda bulunulacağı yönünde teminat alacaktır. Yine Molla Mustafa Barzani tarafından ABD’ye gönderilecek, bölgedeki isyanlara ABD’nin ilgisini sağlamaya çalışacaktır.
    İsrail’den Barzani’ye Silah Yardımı: Atina Operasyonu
    Molla Mustafa Barzani 1961 yılında Irak’a karşı ayaklanma başlatır. Barzani, Dr. Kamuran Ali Bedirhan’ı İsrail’den silah, cephane ve askerî yardım sağlaması için görevlendirmiştir.
    Barzani bu dönemde esas olarak ABD’nin desteğini sağlamaya çalışmaktadır. ABD desteğine karşılık olarak General Kasım’ı devireceklerini ve Irak’ı ABD’nin Ortadoğu’daki üssü haline getireceklerinin garantisini vermektedir. Ancak bu dönem ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı Türkiye, İran ve Pakistan’la CENTO adlı bir ittifak içinde olduğu bir dönemdir. ABD, özellikle Türkiye’nin bu ittifaktan ayrılmasını istememekte, yapılacak yardımın İsrail tarafından ve İran üzerinden gizlice yapılmasını önermektedir.
    Barzani bu durum üzerine Dr. Kamuran Ali Bedirhan’ı temsilci olarak İsrail’e gönderir. Dr. Kamuran Ali Bedirhan, Başbakan David Ben Gurion, Dışişleri Bakanı Golda Meir ve MOSSAD yetkilileri ile görüşür. Nitekim Bedirhan’ın ziyaretinden bir ay kadar sonra İsrail kabinesi MOSSAD’ı Kürt sorununu ele almakla görevlendirilir. Mayıs 1963’te MOSSAD ve SAVAK Başkanları arasında Tahran’da yapılan toplantının tek maddesi Kürtlere yapılacak yardımdır. MOSSAD’ın Tahran temsilcisi, SAVAK’ın operasyondan sorumlu Başkan Yardımcısı, İranlı ve İsrailli istihbarat yetkililerinden oluşan bir teşkilat kurulur ve bu teşkilat tamamen Barzani’ye çalışmaya başlar. “Atina Operasyonu” adı verilen silah yardımı Temmuz 1963’te başlar. 10 bazuka ve muhimmattan oluşan ilk yardım 18 Temmuz’da Kürtlere ulaşır.
    Kürt Peşmergeler İsrail Tarafından Eğitiliyor: Merved (Halı) Operasyonu
    İsrail’in Kürtlere ilgisi her geçen gün daha da artmıştır. İsrail bu şekilde Irak’ı Kürt isyanlarıyla meşgul ederek, Irak’ın İsrail aleyhtarı Arap cephesinde bulunmasını engelliyordu. 1964 yılında İsrail Savunma Bakanı Şimon Perez, Kürtlerin Avrupa temsilcisi sıfatını taşıyan Bedirhan ile bir araya gelerek açıktan işbirliği önerdi. 15 Nisan 1965’te düzenlenen kabine toplantısında İsrail Kürtlere yapılan desteği arttırma kararı aldı. Molla Mustafa Barzani bu karar üzerine Şimon Perez’e teşekkür mektubu yazdı. Bu gelişmelerin ardından MOSSAD üyesi Kamhi, Barzani ile görüşmek için Barzani’nin kampının bulunduğu Hac Umran’a geldi. Kamhi, İsrail’in Kürt peşmergeleri gerilla savaşı ve imha operasyonları için eğitmeye hazır olduğunu bildirdi.
    Bu gelişmeler üzerine Ağustos 1965’te peşmergeler gizlice Merved Operasyonu ile getirildiler ve üç ay askeri eğitim gördüler. Böylece İsrail’in Kürt peşmergelerini eğitme süreci başladı. Ardından bölgeye peşmerge kıyafetleriyle giren İsrailli uzmanlar Omenet Tova (İbranicede iyi dadı) adını verdikleri operasyonla peşmergeleri ağır silahlar ve uçaksavar füzelerin kullanımı konusunda eğitmeye başladılar.
    İsrail-Kürt ilişkileri bu süreçte 1966 yılında Kürt İstihbarat Örgütünün (Parastina Kurdistan) kurulmasıyla ilerledi. MOSSAD Kürt istihbaratçılarını yetiştirmeye başladı ve işin başına Mesut Barzani’yi getirdi. Irak ordusunun peşmergelere karşı giriştiği harekâtlar sırasında yaralanan Kürtler MOSSAD’ın gönderdiği doktorlar tarafından tedavi edilmeye başlandı. Molla Mustafa Barzani, Irak ordusuna vurduğu her darbe karşılığında 100 bin ABD doları, silah ve mühimmat desteği ile MOSSAD tarafından ödüllendirildi. Bu dönemde İsrail Arap ordularından elde ettiği tüm silahları Molla Mustafa Barzani’ye göndermeye başladı.
    Kürtler Özerk Bölge Elde Ediyor
    17 Temmuz 1968’de Irak’ta darbe oldu ve Baas rejimi iktidarı ele geçirdi. Bu durum İsrail’i ve Molla Mustafa Barzani’yi oldukça tedirgin etti. Baas rejimine karşı 1969’ta Barzani ayaklanma başlattı. İsrail’in isteği üzerine Irak’taki petrol kuyularına sabotaj düzenledi. 12 petrol tesisinden 10’u havaya uçuruldu.
    Baas rejimi Kürtler ve İran arasında sıkışıp kalmıştı. İran ile Irak arasında Dicle ve Fırat’ın birleşerek Basra Körfezi’ne aktığı Şattülarap kıyılarına hakim olmak için bir gerginlik yaşanıyordu. İran Şattülarap’ta hakimiyet kurmak için Irak’ta Kürt isyanlarını destekliyordu. Irak bu noktada İran ile anlaşmak istedi ancak görüşmelerden olumlu sonuç alınamadı. Baas’ın önünde fazla seçenek kalmamıştı. Irak Kürtlerle anlaşma yolunu denedi.
    Bu doğrultuda 1970 yılında Kürtlere özerklik verildi. Kürtler bir millet olarak Irak tarafından resmen tanındı. Kürt özerk bölgesinin dili Kürtçe olarak kabul edildi. Kürtçenin anayasaya kabul edilmesi, polis ve güvenlik dahil bölgenin Kürtler tarafından yönetilmesi gibi bir çok hak içeren bir anlaşma inzalandı.
    Kürtlere ABD Desteği
    Ancak elde edilen haklara rağmen Kürtlerin yeni talepleri hiç eksilmedi. Kürtler bu sefer Kerkük’ün özerk bölgeye dahil edilmesini istemeye başladılar. Molla Mustafa Barzani yapılan anlaşmaya rağmen İsrail’le temaslarını sürdürüyordu. Barzani, İsrail’e Baas’a karşı duyduğu güvensizliği iletiyor, İsrail’in desteğini kaybetmek istemiyordu.
    Kürtlerin pervasızca davranmasını sağlayan diğer bir gelişme de İran Şahı Pehlevi’nin tavrıydı. İran 30 Kasım 1971’de Basra Körfezi’ndeki üç stratejik adayı ABD desteği ile işgal etmişti. Irak bu gelişme üzerine İran ile olan tüm diplomatik ilişkilerini kesince, Şah Kürtlere askeri yardım zamanının geldiğini açıkladı. Irak’ın 1972’de Sovyetler Birliği ile imzaladığı Dostluk Paktı İsrail’i korkutuyordu. İran ise Irak’ın bölgede etkin bir güç olmasını istemiyordu. İsrail karşısındaki Arap cephesine Irak’ın katılmasını önlemeye yönelik taktikler geliştirmenin peşindeydi. İsrail ve ABD, İran’ın Irak’la olan tüm bu çelişkilerinden yararlanarak İran’ı Irak’a karşı kışkırtma siyaseti izliyordu.
    İran, 3 Mayıs 1972’de Başkan Nixon ve Henry Kissinger’i Tahran’da konuk etti. Yapılan toplantının amacı Kürtlere silah desteğinin sağlanmasıydı. ABD desteğini sağlayan Şah, bu durumu bildirmek için Barzani ile toplantı yapacaktı. Barzani, daha önce 2 Şubat 1972’de İsrail Savunma Bakanına bir mektup yazmış, ABD ile aralarında arabuluculuk yapmasını istemişti. Barzani artık yıllardır peşinde koştuğu ABD desteğine İsrail-Şah ikilisi sayesinde kavuşmuş oluyordu.
    Saddam Hüseyin: “Kürtlere Güven Olmayacağını Anladım”
    Verilen tüm haklara rağmen, Kürtlerin yeni beklentilerle ortaya çıkması, bu amaçları için Irak’ın üç düşmanı ile ilişkiye geçmeleri Saddam Hüseyin’i endişelendirmeye başladı. Saddam Hüseyin Kürtlere güven olmayacağını anlamıştı. ABD desteğini arkasına alarak şımaran Molla Mustafa Barzani, 1973’te Washington Post’a şunları söylüyordu:
    “ABD bizi kurtlar karşısında koruyacak olursa, ABD politikalarına göre hareket etmeye hazırım. Yeterli destek alabilirsek, Kerkük’teki petrol yataklarını ele geçirebilir, bu yatakların işletmesini ABD’li firmalara verebiliriz.”
    Saddam Hüseyin bu durum üzerine Kürtlerin üzerine gitmeye karar verdi. ABD ve İsrail’in oyunlarını ancak İran ile anlaşarak bozabileceğinin farkındaydı. Saddam, Şattülarap’ın ekonomik açıdan ne kadar önemli olduğunu biliyordu, ancak Kürt isyanlarını arkasındaki dış desteği kesmeden bitiremeyeceğinin de farkına varmıştı. Saddam Hüseyin taviz vererek de olsa İran’la anlaşma yolunu seçti ve 5 Mart 1975’te iki ülke arasında anlaşma inzalandı.
    Bölge Ülkelerinin İttifakı Kürt Hareketini Dağıttı
    İran ve Irak’ın anlaşmaya varması, bölgede ABD ve İsrail’in harekat alanını ortadan kaldırmıştı. Nitekim MOSSAD ajanları için bölgeyi terk etmekten başka çare kalmamıştı. Bölgeye yeniden yerleşmek için 90’ları bekleyeceklerdi.
    ABD ise bu yeni durumda Kürtlere olan desteğini kesecekti. Baas rejimi güçlüydü ve Kürt isyanlarının bölgede Irak’a sınırı olan bir ülkenin desteği olmaksızın başarılı olma ihtimali çok zayıftı. Bu durum, ABD için Kürt ayaklanmalarının tamamen sonlanması ve ezilmesi demekti. ABD zayıf bir ata oynamayı tercih etmiyor, bölgedeki emellerini daha güçlü saldırabileceği bir zamana erteliyordu.
    Kürtler için ise durum vahimdi. Hiç tahmin etmedikleri bir dönemde müttefikleri tarafından yüzüstü bırakılmışlardı. İran’a başından beri hiç güvenmemişlerdi ancak ABD tarafından kullanılıp atılmak onlar için pahalıya mal olacaktı. Nitekim tek dayanakları olan İsrail’in de Saddam’ın bu taktiği sayesinde eli kolu bağlanmıştı.
    Molla Mustafa Barzani bu koşullarda şansını tekrar denedi. 11 Mart’ta Şah’ı ziyaret etti. Şah, Barzani’nin yakarışlarına cevap bile vermedi. Kissinger’e yalvarış dolu mektuplar gönderdi ancak mektuplarına yanıt alamadı. Molla Mustafa Barzani’nin yapacak bir şeyi kalmamıştı. Hareketin liderliğini toplayarak mücadeleye devam etmeyeceğini, yerine devam etmek isteyen varsa destekleyeceğini söyledi. Bundan sonraki hayatını ABD’de yetkililerle görüşmek için harcadı ancak kendisine muhattap bulamadı. Tüm işbirlikçiler gibi emperyalist bir ülkenin kucağında sefalet içinde öldü. 5 Mart 1979’da tabutu İran Şahı’nın son jesti ile Mahabat’a getirildi.
    Oğul Barzani de Babasının Yolunda: Mossad’ın Emrinde
    Kürtçü hareketin liderliğini Molla Mustafa Barzani’nin oğlu Mesud Barzani üstlendi. Mesud Barzani de babasının izinden gitti, İsrail’le ilişkilerini artırarak devam ettirdi. 1980’lere gelindiğinde, Mesud Barzani’nin liderliğindeki Kürt isyanları bölgede etkisini göstermeye başlamıştı. İsrail Başbakanı Menahem Begin ise, 28 Eylül 1980’de İsrail’in Kürtlere para, silah ve eğitim olanağı sağladığını açıktan dile getirmeye başlıyordu. Zatan 1975’ten 1990’lı yıllara kadar uzanan süreçte İsrail’in Kürtlerle olan teması hiç eksilmemişti. Nitekim Uğur Mumcu öldürülmeden 17 gün önce yazdığı bir yazıda bu fiili durumu şöyle açıklayacaktı:
    “70’li yıllardaki ilişkiler bugün sürüyor mu? Kitaba göre (Israel’s Secret Wars-İsrail’in Gizli Savaşları) sürüyor. Körfez Savaşı sırasında Irak’ın attığı Scud füzelerinin Tel Aviv’e düşmesi üzerine bu ilişkiler yeniden başladı. Baba Mustafa Barzani ile kurulan ilişkiler şimdi de Mesud Barzani ile sürüyor. MOSSAD, Mesud Barzani’ye Avrupa kahvelerinde çekler vererek bu desteği sürdürüyor. Kitapta Mesud Barzani’nin İsrail’e gizlice giderek yardım istediği de yazılıyor... Bu ilişkiler sürüyor ve anlaşılıyor ki daha sürecek... Gizli yollarla sürecek, açık yollarla sürecek... ilgi belli... ilişki de belli...”
    Yahudi Stratejisi: Bugün Irak, Yarın Türkiye!
    Kuzey Irak’ta gelişen ayrılıkçı Kürt hareketinin, oluşan Kürt devletinin Türkiye’yi etkilemeyeceğini düşünmek imkansızdır. Bu iki bölgenin coğrafi ve yapısal özellikleri birbirine çok benzemektedir. İran ve Suriye’nin konumu da farklı değildir. Birindeki siyasi gelişme kaçınılmaz olarak diğerini etkileyecektir.
    Görüldüğü gibi Irak’ta ABD ile birlikte bir Kürt devletini oluşturmak isteyen yegane güç İsrail’dir. Yahudilerin Kürtleri ayaklandırma siyaseti 30’lu yıllarda Siyonistlerin kurdukları bağlantılarla şekillenmiş, 60’lardan sonra Kürtleri kışkırtan diğer dış güçler içinde bu işi en istikrarlı bir şekilde yürüten ülke İsrail olmuştur.
    Körfez Savaşının ardından gelişen olaylarla birlike; Kürtlerin Türkiye sınırına yığılışını, Çekiç Güç’ün konuşlandırılışını, 36. paralelin kuzeyinin Irak Birliklerine yasaklanışını, Kuzey Irak’ta Kürt devletinin kurulmasını adım adım izledik. Artık Irak ABD’nin son saldırısıyla Sünniler, Şiiler ve Kürtler olmak üzere etnik ve dini yapılarına ayrışmış durumdadır. Bu anlamda İsrail ve Siyonist düşünce stratejik hedeflerinin bir kısmına ulaşmış durumdadır. Bir kısmı diyoruz çünkü İsrail’in hedefleri daha büyüktür.
    ABD’nin kurduğu bu yeni denklemde Türkmenlerin adı bile okunmamaktadır. Türkmenlerin yaşadığı Telafer ve Kerkük acı bir katliama sahne olmaktadır. Türkmenler her türlü yok etme saldırısına uğramakta, bölgenin demografik yapısı Kürtler lehine değiştirilmektedir. Bu görüntüler yıllarca televizyonlardan vicdanlarımız sızlayarak izlediğimiz Filistinlilerin yok ediliş görüntüleriyle aynıdır. Aynı sistematik saldırı, aynı metotlarla bugün Türkmenlere uygulanmaktadır. Yahudilerin Türkiye ve Türkler üzerindeki planlarını anlamak için Filistin’deki süreci unutmamak gerekmektedir. İsrail’in Nil’den Fırat’a kadar uzanan “vaad edilmiş topraklar” hayali Türkiye’nin güneydoğusunu da içermektedir. Kürtlerin ve Yahudilerin amaçlarını birleştiren olguları, ABD’nin Büyük Otadoğu Projesinin yanına koymak, Türkiye üzerine oynanan oyunları daha iyi görmemizi sağlayacaktır.
    Yeni Filistin: Güneydoğu
    “O gün Rab Abramla ahdedip dedi: Mısır Irmağı’ndan Büyük Irmağa, Fırat Irmağına kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.” (M, Tevrat, Tekvin bölümü, 15/18).
    Siyonist lider Herzl: “Sınırlarımız kuzeyde Kapadokya (Orta Anadolu) Dağları, güneyde Süveyş Kanalına kadar dayanıyor”.
    Türkiye bugün müttefikleri tarafından kıskaca alınmıştır. Türkiye müttefik olarak kabul ettiği Barzani-İsrail-ABD eliyle kuşatılmaktadır. ABD’nin Kürtler üzerinden yaratmaya çalıştığı tablo ortadadır. ABD Ortadoğunun sınırlarını değiştireceğini ilan etmiştir. Türkiye de bu sınırları değişecek coğrafyanın içindedir.
    İsrail ise Nil’den Fırat’a kadar uzanan idealin peşindedir. “Filistin topraklarının bir bölümü benim” diyerek Filistin’i köşeye sıkıştıran İsrail, şimdi aynı senaryoyu Güneydoğu topraklarına uygulamaktadır. Bilindiği gibi Filistin toprakları Yahudi işadamlarının oluşturduğu fonlarda biriken paralarla satın alınmıştı. Bugün ise Güneydoğu topraklarının önemli bir kısmı Yahudilerin mülkiyetine geçmiş durumdadır. Bugüne kadar alımı gerçekleşen toprakların yüzölçümü 413 kilometrekaredir. Yani İstanbul’un yarıdan fazlası İsrail tarafından satın alınmış durumdadır. İsrail GAP’la “tarımsal işbirliği” adı altında bir çalışma yürütmekte, “tarım uzmanları” kisveli ajanlar bölgede cirit atmaktadır.
    Bugün Türkiye-İsrail ilişkileri sürekli olarak karşı taraf lehine gelişmekte olup Türkiye’yi askeri ve teknolojik bakımdan İsrail’e mahkum etmektedir. Bu şekilde İsrail’in Türkiye topraklarındaki faaliyetlerini pervasızca yürütmesinin önü açılmaktadır. İsrail nasıl Etiyopya’yı Nil sularını kontrol etmek için bir musluk olarak görüyorsa, Fırat sularını kontrol etmek için de GAP’a yanaşmaktadır. İsrail, Suriye ve Irak’la bir çatışmaya girdiğinde, Türkiye’yi bu ülkelere giden suyun musluğunu kapatabilecek bir ülke olarak görmektedir. İsrail’in Güneydoğuya ve GAP’a ilgisini Kürt boyutuyla birlikte değerlendirdiğimizde, İsrail’in Kürt devletinn yegane stratejik destekçisi olduğunu düşündüğümüzde var olan tablo daha vahim boyutlara ulaşmaktadır. Çünkü toprak alım operasyonu İsrail’in GAP’tan önce Kuzey Irak’ta yürüttüğü bir faaliyettir.
    Türkiye’de Yahudi Propagandası
    Bugün Türkiye ciddi bir ayrılıkçı Kürt hareketiyle karşı karşıyadır. Ancak Türkiye İsrail ile, yani Kürt devletinin kurulmasını isteyen yegane kuvvet ile stratejik ilişki içindedir. Kuşkusuz İsrail’den başka pek çok ülke Kürtlerin taleplerini koz olarak kullanma peşindedir. Bu ülkeler zaman zaman Suriye, İran, Yunanistan, Rusya ve Ermenistan olmuştur. Türkiye jeostratejik anlamda önemli olan İran ve Suriye ile PKK’ya verdiği destek için restleşme yolunu seçmiş, bazen savaş seçeneğini bile dillendirmiştir. Ancak Kürt sorununun yarattığı rahatsızlığa karşı gidip İsrail ve ABD’den yardım istemektedir.
    Türkiye’yi İsrail’e doğru yönelten bazı odaklar vardır. Söz konusu iki ülkenin Kürt sorunundaki rollerini tam tersi olarak gösteren bir propaganda yürütülmektedir. Hatta medyada sürekli olarak ABD ve İsrail’in PKK’ya karşı operasyon düzenlediğini iddia eden yayınlar yapılmaktadır. Oysa böyle bir girişim yaşanmamıştır. Bu propaganda aynı zamanda Türkiye’yi, İran ve Suriye ile karşı karşıya getirme amacını taşımaktadır. Türkiye ve İsrail gibi iki çağdaş ve demokratik devletin birlikte Suriye ve İran’a karşı cephe alması, laik cephe stratejisini öneren bu propaganda, Türkiye’yi Kürt devletinin yılmaz destekçisi olan İsrail’in yanına itmektedir.
    Oysa Suriye ve İran’ın Kürt hareketleriyle olan ilişkileri kesinlikle bölgede bir Kürt devleti oluşturmaya yönelik olamaz. Çünkü her iki ülkede de Kürtler vardır ve muhtemel bir Kürt devleti kendi toprak bütünlüklerine yönelik bir tehdit olacaktır. Dolayısıyla Kürt oluşumlarına verdikleri destek İran’ın Irak’ta yaptığı gibi kısa dönemli taktik desteklerdir.
    İşte tüm bu propagandaların arkasındaki güç İsrail’dir. İsrail’den çok İsrailli odaklar sayesinde Türkiye bir kısır döngü içine sokulmakta, Türkiye komşularıyla anlaşmak yerine İsrail’e mahkum edilmektedir.
    PKK-İsrail-Barzani Kıskacında Türkiye
    Türkiye’ye yanlış empoze edilen diğer bir görüş de Barzani’nin diğer Kürt gruplar arasından seçilip desteklenmesidir. Nedense Barzani; Talabani ve Apo’dan daha güvenilir ilan edilmiş, yıllarca Türkiye PKK’ya karşı bu “güvenilir” unsurla işbirliği yapmıştır.
    İsrail ve ABD, bölgede Barzaniler üzerinden bir Kürt devleti yaratmaya çalışmaktadır. Barzani hareketi 30’lardan beri İsrail ile işbirliği içinde gelişmiş, Barzani aşiretinin içindeki diğer Kürt Yahudileriyle bu ilişki güçlenmiştir. Örneğin, 16 Nisan 1996’da Ankara’ya gelip üst düzey yetkililerle görüşme yapan Mesut Barzani’nin sağ kolu Evair Barzani İsrail pasaportlu bir Kürt Yahudisidir.
    Türkiye’nin PKK’ya karşı desteklediği Mesut Barzani, PKK’ya Kuzey Irak’ta kucak açan ilk güçtür. PKK’nın Kuzey Irak’a yerleşmesi 1982 yılında Mesut Barzani’nin izniyle olmuş, Kuzey Irak’ta PKK kampları bu dönemde oluşturulmuştur. PKK’nın gazetesi bu kamplarda basılmıştır. Bu kamplardan en önemlisi Lonan kampıdır. Yine PKK’nın faaliyetlerine karşı Türkiye’nin Irak’la anlaşarak Irak’ın 10 km. içlerinde yaptığı operasyonlar, Barzani ve Talabani tarafından önlenmeye çalışılmıştır. Mart 1995’te yapılan Kuzey Irak harekatları için, Barzani BM ve Çekiç Güç’e Türk askerinin bölgeden çıkarılması için çağrı yapmıştır.
    ABD, KDP ve KYP arasında başlayan Dublin sürecindeki anlaşmayla PKK bölgedeki üçüncü güç olmuş, kendisini Kuzey Irak politikasının bir parçası olarak kabul ettirmiştir. Türkiye’nin desteklediği Barzani PKK ile mücadele ettiğini açıklamasına rağmen bunu yapmamış, Türkiye’yi aldatmıştır. Aksine 1996’da, PKK’nın Kuzey Irak Sorumlusu Cemil Bayık ile barış anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşmayla tarafların üçüncü bir tarafla anlaşıp birbirlerine karşı mücadele etmeyecekleri sözü verilmiştir. Sözü edilen bu üçüncü taraf Türkiye’dir.
    Ortadoğu’da Türkiye’nin Konumu Ne Olmalı?
    Görüldüğü gibi Türkiye’nin İsrail ile müttefiklik ilişkisi içinde olması, İsrail ile birlikte bir Ortadoğu politikası oluşturması büyük bir hatadır. İsrail Ortadoğu’daki varlığını daimi bir tehdit altında görmekte bu nedenle bu coğrafyadaki azınlık isyanlarını desteklemekte, bölgeyi minik devletlere bölmeyi hedeflemektedir. Bu nedenle Ortadoğudaki Kürt devletini oluşturmak isteyen tek güç İsrail’dir.
    Türkiye’nin kendisini etkilemeyeceğini düşünerek Irak’taki oluşuma izin vermesi hataların en büyüğüdür. Türkiye İsrail ve ABD ile girdiği ilişki çerçevesinde Barzani’yi desteklemiş, Irak’ın bölünmesinde rol oynamıştır. Bugün ise Irak’taki Kürt devleti domino etkisiyle bölgedeki diğer ülkelere sıçramıştır. Suriyeli ve İranlı Kürter bu ülkelere karşı organize bir güç haline getirilmiştir. İran’da PKK operasyonal bir kuvvet haline getirilmiştir. Suriye’de 2004’te başlayan Kamışlı ve Halep isyanları hâlâ durdurulabilmiş değildir. Bu ayaklanmalarda “Arap işgalciler gitsin” türü sloganlar atılmaktadır. Şemdinli’deki Kürt ayaklanması da bu tablonun bir parçısıdır.
    Dolayısıyla Türkiye kendi toprak bütünlüğüne tehdit oluşturan İsrail’le ilişkilerini kesmelidir. Nitekim İsrail niyetlerini saklamamaktadır. Örneğin 1983 yılında İsrail Dışişleri Bakanı İzak Şamir Türkiye’nin Kuzey Irak’ta gerçekleştirdiği sınır ötesi harekât için Türkiye’yi Kürdistan’ı işgal altında tutan devletlerden biri olarak tanımlamaktan çekinmemiş, “Bu işgalci devletler hiçbir şey dinlemedikleri için Kürt halkının bağımsızlık mücadelesi bir türlü sonuca ulaşmamaktadır” lafını açıkça söyleyebilmiştir.
    Bugün Türkiye’yi İsrail’e iten anlayış Kürt meselesinde, su meselesinde Türkiye’yi kendi komşularından tecrit etmekte Türkiye bu şekilde idam fermanını kendi eliyle imzalamaktadır. İsrail ise bu sayede Türkiye’deki faaaliyetlerini pervasızca sürdürmektedir. Türkiye ABD ve İsrail’le olan tüm ilişkilerini kesmeli, Kürtlere karşı Suriye ve İran’la işbirliği yaparak Ortadoğuda antiemperyalist mücadelenin öncülüğünü üstlenmelidir. Bu şekilde Irak’taki direnişçilerin de elini güçlendirmiş olacaktır. Nitekim Kürtlerin arkasındaki emperyalist ve Siyonist güçlerin devredışı bırakılması ayrılıkçı Kürt hareketini dağıtacaktır.

    http://ileri.turksolu.org/27/arslan27.htm

      Similar topics

      -

      Forum Saati Paz 28 Nis. - 5:46