VATAN FORUM

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
VATAN FORUM

Türkiyemiz ve Dinimiz üzerinde oynanan hain planı gazete kupürleriyle açıklıyoruz


    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü!

    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Empty 12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü!

    Mesaj tarafından Admin Ptsi 23 Ağus. - 7:59

    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine
    Kenan Evren geri döndü!
    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Kapak129
    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Kapakb
    Kaya Ataberk


    12 Eylül’ün kurmak istediği rejim gerçekleştiriliyor









    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Evren1
    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Evren2 12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Evren3
    AKP iktidarının Menderes tarzı diktatörce eğilimlerini iyiden iyiye ön plana çıkardığı bir dönemden geçiyoruz. Gericiliğin ve Kürt ırkçılığının, Türk düşmanı bir çizgide tarihsel birlikteliğini ortaya koyduğu bir yapılanma yavaş yavaş Türkiye’yi dönüşsüz bir noktaya doğru sürüklüyor.
    TÜRKSOLU olarak haftalardır yaşanan süreci vurguluyor ve uyarıyoruz. Tayyip Erdoğan ve AKP, Hitlervari tertiplerle ulusal güçleri ve Atatürkçüleri tamamen pasifize etmenin yollarını arıyor ve açık bir Kürt-İslam faşizmini kurmanın hazırlığı içerisinde. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi bu sürecin en önemli halkası olacaktır. Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığını kazanmak ve Türk milleti üzerindeki mutlak diktatörlüğünü kurmak üzere sabırsızlanmaktadır.
    Ancak bu sürecin en önemli galibi Tayyip Erdoğan’ın da ötesinde ABD olacaktır. ABD, Ortadoğu’da tam hakimiyet kurabilmek için Kürt devletini kurmak ve onu güvence altına almak zorundadır. Bu da ancak bu yapılanmaya tepki gösterecek kurumların ortadan kaldırılması, bu başarılamıyorsa tamamen ezilmesinden, susturulmasından geçmektedir.
    İlk ezilmek istenen de Türk milleti olacaktır. Bunu başarabilmenin tek yolu ise Türk milletini esir etmenin formülü olarak görülen Kürt-İslam faşizminin kurulmasıdır.
    Kurulmak istenen bu rejimin temellerinin atıldığı noktayı araştırdığımız zaman karşımıza 12 Eylül 1980 Amerikancı faşist darbesi çıkmaktadır.
    Türkiye’de Atatürkçüleri ve ulus devleti tasfiye etmenin, solu işkenceyle, idamla, hapisle ezmenin rejimi olarak ortaya çıkan 12 Eylül’ün kurmak istediği rejim bugün AKP tarafından kurulmak üzere gündemdedir.
    Tam da bu sürecin yaşandığı bir ortamda 12 Eylül faşist darbesinin başı Kenan Evren yeniden ortaya çıktı ve birden konuşmaya başladı.
    Türk halkı bir zamanların meşhur sinema filmleri dizisinin kâbustan çıkan katili Freddy Krueger’ın geriye dönüşünü geçen hafta Kenan Evren’in ani geri dönüşüyle yaşamaya başlamış bulunuyor.



    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Freddy

    FREDDY KİMDİR?
    Korku filmlerinin usta yönetmeni Wes Craven'in 1984 yılında beyaz perdede yerini alan, korku sinemasının kült filmlerinden biri olan Elm Sokağında Kâbus'un kahramanı Freddy Kruieger'i Robert Englund canlandırmıştı. İlk filmin beğenilmesinin ardından beş tane devam filmi çevirilerek altı filmlik bir seri oluşturuldu.
    90'lı yılların başında yayına başlayan özel kanallar sayesinde tanıma imkanı bulduğumuz Freddy, çocukluğumuzdan aklımızda kalan en korkunç karakterdir. Elm Sokağının gözüne uyku girmemesine neden olan Freddy'nin öyküsü ise özetle şöyledir:
    Hikaye, Rahibe Amanda Krueger'in kendisini yanlışlıka akıl hastalarının yanına kilitlemesi ile başlıyor. Akıl hastalarının günlerce tecavüzüne uğrayan Amanda hamile kalır ve Freddy dünyaya gelir. Tam adı Freddy Charles Krueger'dir.
    Çocukluğunda şiddet içeren davranışlar sergileyen Freddy, annesine ve hayvanlara eziyet eder. Asosyal bir tiptir. Okulda çocuklar sürekli onunla dalga geçerler. 17 yaşına geldiğinde annesini dövüp tecavüz eder. Okuldan atıldıktan sonra alkolik bir çiftçinin yanında kalmaya başlar. Çiftçinin tecavüzüne uğrayan Freddy, onu öldürerek ilk cinayetini işlemiş olur.
    Bir lisede hademe olarak çalışmaya başlayan Freddy, garson bir kızla evlenip çoluk çocuğa karışır. Katherine adında bir kızı dünyaya gelir. Bu arada Freddy, boş durmamaktadır. Okulda kendisiyle dalga geçen tipleri vahşice öldürür. Kendine bir dondurma arabası alan Freddy, onunla çocukları kandırarak onlara tecavüz etmeye başlar. Bunu fark eden karısını öldüren Freddy, kızı Katherine'nin bunu gördüğünden habersizdir. Bu andan itibaren dondurma arabasında yaşamaya başlayan Freddy, çocuklara tecavüz edip onları öldürmeyi sürdürüyor. Bunu anlayan çocukların aileleri, Freddy'i yakarak öldürüp cezalandırmak isterler. Ancak kalorifer kazanına atılan Freddy, alevlerin arasındayken üç tane şeytani ruhla anlaşarak geri gelir.

    Kendi buluşu olan bıçaklı eldiven ile onu yakan ailelerin çocuklarını öldürmeye başlar. Altı filmlik seride defalarca öldürülen Freddy, her seferinde geri dönerek çocukları rüyalarında öldürmeyi sürdürür. Ta ki kendi kızı Katherine tarafından öldürülene kadar.
    Kenan Evren Kürt-İslam faşizmini destekleme emri aldı
    Bir anda Marmaris’teki evinde resim yapmaktan vazgeçerek siyasete müdahale eden Kenan Evren’in açıklamalarını, bazılarının yapmaya çalıştığı gibi onun sağlığını yitirmesine ya da yaşının fazlaca ilerlemesine bağlayamayız.
    Kenan Evren 12 Eylül’de yapmak istediklerini tamamlayamamış bir Amerikancı faşisttir ve bugün, onun bu misyonunu tamamlayacak olan aktörler, şeriatçılar ve Kürtçüler, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde kazanamadıkları kadar güç kazanmış durumdadırlar.
    ABD’lilerin “bizim oğlanlar” olarak adlandırdığı ekibin o dönemki lideri olan Evren, 90’a varan yaşına rağmen yine de ABD’nin göreve çağırmasıyla hevesle çalışmaya başlamıştır.
    12 Eylül darbesinin ardından tüm solcu siyasal yapılar dağıtılmış, devrimciler işkenceden geçirilmiş ve Atatürkçülük adına Türkiye’de o tarihe kadar ayakta kalabilen hangi kurum varsa bir bir tasfiye edilmiştir. Bir anlamda Türkiye’nin siyasi tarihi 12 Eylül öncesi ve sonrası olarak ikiye bölünmüştür.
    Solun, emekçi hareketinin, devrimcilerin, Atatürkçülerin ezildiği ve ortadan kaldırıldığı dönemin sorumluları 12 Eylülcü faşistlerdir.
    Türk toplumunun ilerici ve devrimci dinamiklerini oluşturan bu güçlerinin ezilmesinin dahası siyasi ve fiziksel olarak ortadan kaldırılmasının sonucunda Türkiye’de güçlenen iki yapı ortaya çıkmıştır.
    Bunlardan biri şeriatçı harekettir, diğeri de bununla yeniden Şeyh Sait çizgisini hortlatarak bir araya gelen Kürtçülük. Bugün bunlar AKP iktidarının Kürt-İslam faşizminde birleşmiştir.
    Bugün Türkiye Kürt-İslam faşizmi tehdidi altındaysa bu durumun doğmasının tek nedeni 12 Eylül’ün yarattığı ortamdır.
    AKP’nin Kürt-İslam faşizmi 12 Eylül faşizminin doğal sonucudur.
    Evren’in 30 yıllık hayalleri
    12 Eylül’ün programı bugünkü gericileşmiş, bölünmeye sürüklenen Türkiye manzarasının o günden kurgulanmasıdır.
    Bunu Kenan Evren son açıklamalarında çok net bir şekilde kendisi ifade etmektedir. Türkiye’yi eyaletlere bölme programını aslında 1980’lerde kendisinin planladığını, bunu uygulatamadıklarını, artık bunun yolunun açıldığını belirten Evren; Türkiye’nin 8 eyalete bölünmesini önerdi.
    Evren, diğer taraftan da DTP’nin Meclise girmesi gerektiğini belirtti ve Kürtlerin giriştiği istila hareketlerinin tümünü savundu.
    Evren, “Marmaris’te çalışan Kürt işçilere itiraz ediyorlar. Bunları çalışmak için siz çağırdınız.” diyerek güney sahillerimizdeki Kürt istilasını olumlamış bulunuyor.
    Diğer taraftan da Kerkük’e yapılacak bir müdahalenin yanlış olacağını ve Kürt devletinin kabullenilmesi gerektiğini açıklayarak Barzani ve PKK çizgisini de savunmayı unutmadı.











    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Evren4KENAN EVREN
    KİMDİR?
    12 Eylül döneminin bilançosu


    1.) Toplam olarak 650.000 kişi gözaltına alındı.

    2.) Gözaltına alınanlar ve tutuklananlar içinde 183 kişi öldü.

    3.) 171 kişinin işkence altında öldüğü kanıtlandı.

    4.) 12.8.1981 tarihli "Takip edilecek şahıslar hakkında emir ile" faşist devletin ilk adımlarından biri atıldı ve tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının fişlenmesine başlandı. Fişlenen insan sayısı bu dönemde 1.680.000 oldu

    5.) Ana hedeflerinin Atatürkçülük olduğunu açıklayan 12 Eylül darbecilerinin ilk yaptıkları işlerin biri de Atatürk'ün kurmuş olduğu Türk Dil Kurumu'nun ve Türk Tarih Kurumu'nun kapatılması oldu. Ayrıca Atatürkçülük adına 19.10.1981 tarihinden itibaren okullarda zorunlu din dersi uygulaması başlatıldı.

    6.) Kenan Evren'in başkanlığında toplanan ve Atatürk Yüksek Kurulu adını taşıyan kurul 6 Ok'un yerine Türk-İslam sentezinin tüm Türk toplumuna kabul ettirilmesini amaçlayan bir raporu 20 Haziran 1986 tarihinde benimsedi.

    7.) İhbarcılık zorunlu hale getirildi ve böylece II. Abdülhamit devri uygulamaları yeniden yaşamımıza girdi.

    8.) Yurtdışına gönderilen 260 din görevlisinin maaşının Suudi rejimini tüm dünyaya yaymakla görevli olan Rabıta-ül İslam adlı şeriatçı bir örgüt tarafından ödenmesinin Kenan Evren tarafından onaylandığı kanıtlandı. Geri dönen bu din görevlileri ülkemizde bugün yükselmekte olan Amerikan yanlısı şeriatçı akımın temel dayanağıdır.

    9.) Sıkıyönetim süresince yayın yapmakta olan basın organları en az bir kez kapatılma cezası aldı. 12 Eylül darbesinin ardından medya organlarının tümü ekonomik güç odaklarının eline geçti ve bağımsızlığını yitirdi. Bağımsız haber ve araştırma yapmaya çalışan gazeteciler ise failleri bugüne kadar bulunamayan suikastlar sonucunda öldürüldü. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. 31 gazeteci cezaevine girdi. 10.)12 Eylül'ün ardından ulusal güçlerin pasifize edilmesi nedeniyle ayrılıkçı terör örgütleri giderek güçlendi. 12 Eylül'ün ardından gücünün doruğuna ulaşan PKK'nın saldırıları sonucunda 30.000'i aşkın Türk yurttaşı yaşamını yitirdi.
    Özgür Gündem gazetesi ve Evren’in çıkışlarıyla aynı anda kongresini yapan DTP’nin lideri Ahmet Türk de kendileri için bu kadar çırpınan Kenan Evren’i yalnız bırakmadılar.
    Özgür Gündem açıklamaları “Kenan Evren’in açıklamaları olumlu” başlığıyla verdi. Ahmet Türk ise, “Darbe yapmış birinin bunları söylemesi, eyalet sistemini de bir olasılık olarak dile getirmesi olumludur. Kenan Evren de gerçeği ve çözüm yolunu görmüş görünüyor” diyerek Kenan Evren’e destek verdi.
    Aslında bu Amerikancı cephenin oluşmasının ilk sinyalleri Mehmet Ağar’ın düz ovada siyaset söylemine geçmesiyle ortaya çıkmıştı. Ancak tablonun tamamlanması için Kürtçü, şeriatçı, faşist cephenin Tayip Erdoğan, Apo, Barzani ve Mehmet Ağar’dan oluşan “önderliğinin” tecrübeli bir faşistle tamamlanması gerekmekteydi.
    Kenan Evren’in, Freddy Krueger tarzı geri dönüşünün anlamı tam olarak burada yatmaktadır. ABD tüm şeriatçı, sağcı, faşist ve Kürtçü güçleri seferber etmektedir ve Kürt-İslam faşizminde ısrarlıdır.
    Kenan Evren’in katılımı ise Kürt-İslam faşizminin 12 Eylül yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyeceğinin kanıtıdır. Kısacası Türkiye’yi istedikleri gibi bölecek ve Türk’ü esir edecek Amerikancı faşizmin yönetimi kurulmaktadır.
    Evren’in dönüşüne en çok sevinenlerin başında Ertuğrul Özkök’ün gelmesi bizi şaşırtmadı. “Böyle bir tartışmayı ancak Evren gibi bir insan başlatabilirdi. Eski Cumhurbaşkanımızı işte bu değişimi gerçekleştirebildiği bu cesareti gösterdiği için kutluyorum. Yaşı 90 ama emin olun çoğumuzdan genç…” diyerek Evren’i öven Özkök artık daha rahat edebilir.
    ABD Kürtleri birleştirdi
    Yaşanan Kürt-İslam faşizmi sürecinin önemli bir öğesi de Kürtlerin kendi aralarında birliğe gidiyor olmasıdır. ABD, burada da bir toparlanma yaratmış bulunuyor.
    Haftalardır devam eden Kerkük’e müdahale edilmesi tartışmalarından, Barzani ve Talabani’yle görüşüp görüşmeme çekişmelerine kadar Türkiye’nin gündeminin ilk sıralarından aşağıya inmeyen Kürt bölücülüğü, belki de Türkiye tarihi açısından en önemli aşamalarından birine gelmiş bulunuyor.
    28 Şubat 2007 günü PKK’nın yasal partisi DTP’nin kongresi toplandı. Gene her zamanki görüntüler kongreye hakimdi. İstiklâl Marşı okunmadı, Apo’dan “Sayın Öcalan” diye bahsedildi ve lehinde sloganlar atıldı; ancak bu seferki kongreyi önemli kılan birkaç bileşen var.
    Bunlardan birincisi olan Kürt bölücülüğü, bu kez kendi tarihsel misyonu “Kuvayı Milliye’ye karşı mücadeleyi” açık açık ilan etti.
    Milli Mücadele Derneği’nin düzenlediği “Hepimiz Tük’üz, Hepimiz Mustafa Kemal’iz!” yürüyüşünün ardından özellikle Gündem gazetesi aracılığıyla açıkça dile getirilen Kuvayı Milliye düşmanlığı artık Kürtçülüğün parti politikası olarak da ilan edildi ve 1919’dan bugüne aslında değişen çok fazla bir şeyin olmadığını kanıtladı.
    DTP eşbaşkanı Aysel Tuğluk, açıkça PKK’nın siyasal sürece katılmasını savundu. Ölen PKK’lılar için saygı duruşu bile düzenlendi.
    Diğer taraftan bu kongre, ABD’nin İran saldırısı için hazırlıklarını yoğunlaştırdığı bu dönemde Kürtlerin bir araya gelerek derlenip toparlanmasının da toplantısı olarak algılanmalıdır. ABD, PKK’nın İran’daki kolu PEJAK aracılığıyla bölgede etkinliğini artırmaya çalışıyor.
    Geçmişte birbirinden nefret eden ve zaman zaman da birbirleriyle çatışan PKK, KDP, KYB gibi Kürt grupları, ABD’nin Irak işgaliyle beraber bir araya gelme ve Amerikancılık zemininde birleşme eğilimindeydiler.
    Artık DTP’den Leyla Zana ekibine, Barzani’den Talabani’ye tüm Kürtler birleşiyor ve Türkiye karşıtı bir cephe oluşturuyor. Türkiye ise yaşananların çok ayırdına varamayan ulusal güçlerin zaafını ve aslında olup bitenlerin bir parçası olan AKP iktidarının Kürt-İslamcılığının doğal sonuçlarını yaşıyor.
    AKP ve DTP’nin esas bileşenleri olduğu cephe Kenan Evren’den, Serdar Turgut’a, Şerafettin Elçi’den Leyla Zana’ya kadar bir araya gelmesinin belki de garip karşılanabileceği kesimleri bir araya getirdi.
    Ancak tüm bu isimlerin esas özelliğinin görünürdeki etiketleri ne olursa olsun Amerikancılık olduğu gözden kaçırılmazsa şaşırmak için aslında hiçbir neden olmadığı da ortadadır; ama gelin yaşanan sürece biz gene de biraz daha yakından bakalım.
    12 Eylül’den bugüne Kürt-İslam faşizmi
    12 Eylül faşist darbesinin lideri Kenan Evren bu hafta yeniden sanki bir yerlerden “konuş” emri gelmiş gibi konuşmaya başladı. En son “Kıbrıs’ta fazla toprak almıştık.” diyerek Rumların elini kuvvetlendirmesinden beri çok ortalarda görünmeyen Evren bu sefer de AKP faşizmini ve Kürt bölücülerini savunmak için ortaya çıktı.
    Evren’in aniden açıklamak gereği hissettiği görüşleri ABD’nin paket programı gibi bir içerikteydi. Evren, önce Menderes’i ve Tayyip Erdoğan hükümetinin uygulamalarını ne kadar beğendiğini anlattı, ardından da taleplerini (!) açıkladı.
    Evren, öncelikle seçim barajının % 7’ye indirilmesini ve DTP’nin meclise girmesinin istedi. “Bakın,” diyordu Evren Paşa, “Leyla Zana artık ne kadar ılımlı. DTP de hele bir meclise girsin ne kadar yumuşayacak.”... Bunun yanında Kenan Evren, “Türkiye’de artık eyalet sistemi kurulmalı.” diyerek, bölünmenin önünü açıcı bir öneride daha bulundu.
    Kerkük’e müdahale konusunda ise “Artık ortada bir Kürt devleti var, Kerkük’e müdahale edilemez.” diyerek tutarlılığını kanıtladı!
    Aslına bakılırsa Evren AKP-PKK-Barzani çizgisinin sözcülüğünü yapmış bulunuyor. 12 Eylül cuntasının başı olan Evren’in bu açıklamaları, Tayyip Erdoğan’ın Kürt-İslam faşizmi uygulamalarını da cesaretlendirir niteliktedir.
    Gerçekten de 12 Eylül’ün yaratmak istediği Türkiye’yi AKP faşizmi yaratmaktadır. 12 Eylül solu ve Atatürkçülüğü ezmek için yapılmıştı, AKP faşizmi ise tamamen yıkmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlıyor.
    Ne oldu da Kenan Evren aniden kendisini konuşmak zorunda hissetti diye mi soruyorsunuz? Bunun tek bir cevabı varsa o da ne Amerikancılıktan, ne de faşistlikten emekli olunabildiğidir.
    Emekli darbeci olabilirsiniz; ama efendiniz sizi kullanmak istediğinde 90 yaşınızı geçseniz de hemen koşmanız gerekir.
    Kolay gelsin Kenan Paşa, sana daha çok iş düşer…



    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Kapak54


    Aslında bu Amerikancı cephenin oluşmasının ilk sinyalleri Mehmet Ağar’ın düz ovada siyaset söylemine geçmesiyle ortaya çıkmıştı. Ancak tablonun tamamlanması için Kürtçü, şeriatçı, faşist cephenin Tayip Erdoğan, Apo, Barzani ve Mehmet Ağar’dan oluşan “önderliğinin” tecrübeli bir faşistle tamamlanması gerekmekteydi.
    Kenan Evren’in, Freddy Krueger tarzı geri dönüşünün anlamı tam olarak burada yatmaktadır. ABD tüm şeriatçı, sağcı, faşist ve Kürtçü güçleri seferber etmektedir ve Kürt-İslam faşizminde ısrarlıdır.

    Kenan Evren’in katılımı ise Kürt-İslam faşizminin 12 Eylül yöntemlerini kullanmaktan çekinmeyeceğinin kanıtıdır. Kısacası Türkiye’yi istedikleri gibi bölecek ve Türk’ü esir edecek Amerikancı faşizmin yönetimi kurulmaktadır.

    Evren’in dönüşüne en çok sevinenlerin başında Ertuğrul Özkök’ün gelmesi bizi şaşırtmadı. “Böyle bir tartışmayı ancak Evren gibi bir insan başlatabilirdi. Eski Cumhurbaşkanımızı işte bu değişimi gerçekleştirebildiği bu cesareti gösterdiği için kutluyorum. Yaşı 90 ama emin olun çoğumuzdan genç…” diyerek Evren’i öven Özkök artık daha rahat edebilir.
    ABD tüm uşaklarını seferber ediyor
    Kürtler; Türkiye’ye, Türklere ve Kuvayı Milliye’ye karşı topyekün savaşa doğru giderken ve birleşirken Türkiye’de de saflar netleşmektedir. Bugün artık AKP’den, Birgün gazetesine, sermaye çevrelerinden, Kenan Evren’e kadar tüm Amerikancılar seferber edilmiş durumdadır.
    Siyasal, toplumsal istisnasız tüm konularda aynı tarzda düşünmektedirler ve aynı tavırları almaktadırlar. Akşam gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turgut bakın Hilmi Aydoğdu’yu nasıl savunuyor:
    “Adama hemen hain dedik. DTP’yi sakin dinleyelim. Söylenenler sadece gerçeğin tespit edilmesi ve söylenmesidir. Hemen vatan hainliği söylemlerine girip, otomatik tepkisel başlıklar atmak yerine, anlamaya çalışmak ve o lafların barışı amaçlayan yönlerini ortaya çıkarmak bizim işimiz olmalı.”
    Aslında Aydoğdu’nun sözlerinde barışı amaçlayan bir şey bulamayacağını Serdar Turgut iyi bilmektedir; ama Kuzey Irak’taki yatırımlarını ve çıkarlarını savunması gereken bir patronu olduğunu da iyi bilmektedir.
    Aynı şey Kenan Evren’in açıklamalarını manşetten savunan Sabah gazetesi için de geçerlidir, Yeni Şafak-Albayrak ekibi açısından da.
    Hakan Albayrak, hem Barzani’yi hem de PKK’yı nasıl değerlendiriyor görelim:
    “Barzani, PKK’yı destekliyorsa, Türkiye ile arasındaki güven bunalımı yüzünden destekliyor… En fanatik PKK militanlarının bile bu memleketin çocukları -Kürt çocukları- olarak görüldüğü ve onlarla bir gün mutlaka kucaklaşma hedefinin gerçekleşeceği inandırıcı bir şekilde anlatılmalıdır.”
    Tabii herkes istediğiyle kucaklaşmakta özgürdür; ama kimin ne çocuğu olduğuna da tarih karar verecektir.
    Ulusal güçlere saldıracakları zaman, birbirinden bu kadar farklı insanlar nasıl bir araya geliyor diye soranlar bir de bu cephenin renkliliğine bakmalıdırlar.
    ABD, işin başında olduğu anda en “sol”dan en sağa tümü bir araya gelmektedir.
    İşin bir ilginç yanı da tüm bu gelişmelerin 28 Şubat müdahalesinin 10. yıldönümüne denk gelmesidir. 28 Şubat’a sayfalarca saldıran Birgün ve Evrensel gazeteleri, Kenan Evren’in 12 Eylül faşizminin Kürt-İslam faşizmi ve PKK’yla birleşmesini görmezden gelmekten utanmadılar.
    Nevruz’dan seçimlere DTP
    Peki bu noktadan sonra Kürt-İslam faşizminin planı ne olacaktır?
    Mart ayı özellikle Kürtlerin saldırı ayı olarak süreci hızlandıracakları bir dönem olacaktır. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bahane edilerek PKK ilk provalarını gerçekleştirecektir. Önemli olan tarih ise 21 Mart’tır.
    Bu sene PKK özellikle Kürt istilası altındaki Mersin’i pilot isyan bölgesi olarak belirlemiştir. İlk açıklamaların Nevruz ateşinin Mersin’den yakılacağı şeklinde gelmesi, PKK’nın büyük bir provokasyona girişebileceğini göstermektedir.
    Geçen hafta ABD’nin Adana Konsolosu’nun DTP İl Başkanlığına yaptığı ziyaret de Kürtlere bu bölge açısından bazı garantilerin verilmesi anlamına gelmektedir.
    Diğer taraftar DTP genel seçimler için geniş bir hazırlık yapmaktadır. Seçimlere bağımsız adaylarla girme kararı alan DTP, hangi seçmen grubunun hangi adaya oy vereceğini bile belirlemeye başlamıştır.
    Bu şekilde 25-30 civarında bir milletvekili rakamına kavuşacak olan Kürtler, Meclis’te grup oluşturarak ve diğer partilerdeki Kürtlerle de blok halinde davranarak TBMM’de hakimiyet sağlamayı, hatta AKP’yle koalisyon ortağı olmayı planlamaktadırlar. Bu 30 kişilik ekip gerçekten de hükümet kurmak için kilit bir rol oynayacaktır ve hızla sürüklendiğimiz Kürt-İslam faşizminin önemli bir aygıtını oluşturacaktır.
    Amerikancı Kürt-İslam faşizmine hodri meydan!
    Karşımızdaki gücü doğru tespit edelim. Kenan Evren’in de yeniden ortaya çıkmasıyla tamamlanan Kürt-İslam faşizmi cephesiyle karşı karşıyayız. Bu cephe Tayyip Erdoğan ve AKP’den Mehmet Ağar’a, DTP’den Leyla Zana ekibine, Barzani’den komprador sola uzanan geniş bir cephedir.
    Tüm bu kesimleri birleştiren ortak özellikler hepsinin kanının son damlasına kadar ABD’ye bağlı olması ve hiçbirisinin Türk olmamasıdır.
    Kürt-İslam faşizmi, Türkiye’de Türklük adına, sol adına, Atatürk adına ne kaldıysa yok etmek istemektedir.
    12 Eylül’de yarım kalan iş tamamlanmalıdır. Türkiye, şeriatçılara, Batıya ve Kürtlere teslim edilmek istenmektedir.
    Amerikancı, sağcı, Kürtçü bir faşizm Türkiye’yi 12 Eylül’den de beter yöntemlerle ezmek istemektedir. Sadece Türkiye’de değil, tüm Ortadoğu’da ezilen uluslar bu faşizme kurban edilmek istenmektedir.
    Kürt-İslam faşizminin cephesi derlenip toparlanmaktadır; ama kazanan yine de ezilen uluslar ve Türk milleti olacak.
    Faşist yöntemleriniz, Kenan Evren’leriniz, ilkel aşiret ordularınız bizi korkutamaz. Arkanızdaki emperyalistler bize geri adım attıramaz. Mafyanız, istilanız, tarikatlarınız, şeyhleriniz, aşiret reisleriniz Türk milletini yıldıramaz. AKP’den PKK’ya, TÜSİAD’a hiçbir kurumunuz mazlum Türk ulusunun gücünün karşısında tutunamaz.
    1919’da karşınızda Türk’ü ve Kuvayı Milliye’yi buldunuz, 2007’de de karşınızda gene bizi bulacaksınız.
    Türkiye de, Kerkük de, Ortadoğu da bizim vatanımızdır ve vatanımızı savunmaktan geri durmayacağız.
    Kürt-İslam faşizmi değil Kuvayı Milliye kazanacak.
    Hodri Meydan!


    Kürt dereleri aynı havuza akıyor


    Büyükanıt’a rağmen AKP’nin Kürtlerle görüşme ısrarı
    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! Kurdistan_havuzÖnceki hafta Yaşar Büyükanıt, Kerkük ve PKK meseleleriyle ilgili olarak, Barzani ve Talabani’yle görüşülmesine sert bir şekilde karşı çıkmıştı. “Hududun Irak tarafı PKK’ya teslim edilmiş durumda. Eskiden teröristler yiyecekleri katırlarla taşıyıp, kendileri yaya gezerlerdi. Şimdi arabayla geziyorlar.” diyerek Barzani’nin PKK’ya nasıl açıktan destek olduğunu ortaya koyup PKK’ya destek olanlarla asla görüşmeyeceklerini belirtmişti.
    Bunun arkasından ilk cevap Diyarbakır AKP milletvekili Cavit Turan’dan gelmişti ve AKP; Barzani’yle iyi ilişkilerini sürdürmekteki ısrarını belli etmişti.
    Ancak AKP bununla yetinmedi. MGK toplantısı öncesinde asıl mesaj Abdullah Gül’ün açıklamalarıyla geldi. Gül, Talabani ve Barzani’yle görüşmenin gerekli ve doğal olduğunu iddia ediyordu:
    “Talabani ve Barzani, hepsi buraya geldiler, gittiler. Bizim onlarla görüşmemiz ayrı bir bölgeyi, ayrı bağımsız bir şeyi tanımamız anlamına asla gelmez. Biz meseleleri tabii ki konuşabilir, yanlışların ve doğruların ne olduğunu açık açık yüzlerine söyleyebiliriz. Barzani ve Talabani’nin tabii ki çok şey yapmaları gerekiyor orada. Onlar bir zamanlar bizimle beraber savaştılar da. Dolayısıyla biz onlardan aynı şeyi bekliyoruz. Bunları muhakkak konuşmak gerekir. Görüşülebilir de…”
    Gerçekten de göz yaşartan dostluk ve sadakat sözleri…
    Abdullah Gül kendi söylediklerine ne kadar inanıyor bilmiyoruz; ama bir gerçeklik var ki, o da bu sözlerin, Gül’ün peşmerge sevdasının olduğu kadar Türk devletinin yıllar süren yanlış Kürt politikasının da bir yansıması olduğudur.
    12 Eylül faşizminden Kürt-İslam faşizmine / Kenan Evren geri döndü! KuvayimilliyeBu yanlış politika Kürtleri birbirine karşı kullanma politikasıydı. Yıllar boyunca Türkiye bu ihanet aşiretlerini PKK’ya karşı desteklemiştir. Barzani ve Talabani’nin Türkiye’nin verdiği kırmızı pasaportlarla dünyayı dolaştıkları hâlâ unutulmamıştır.
    Ancak bir Kürtçülüğü başka bir Kürtçülükle ikame etmenin eninde sonunda Kürtleri güçlendireceği görülmedi. Bunlar yıllarca birbirleriyle çatıştılar ve zaman zaman Türkiye’ye de saldırdılar; ama bugün gelinen nokta daha farklı bir noktadır.
    AKP iktidarının baskıları ve çabası sonucunda, MGK’dan PKK ve Kerkük konularında “siyasi ve diplomatik çaba” gösterilmesi kararı çıktı. Tayyip Erdoğan, “Irak’la ilgili farklı bir politika üretmemiz şart. Türkiye’nin herhangi bir yerle görüşmeme gibi bir sıkıntısı olamaz. Devletsen tabii görüşeceksin. Zaten görüşüyorlar.” diyerek aslında AKP iktidarının Barzani’yle görüştüğünü de itiraf etmiş oldu.
    Böylece Büyükanıt’ın tüm açıklamalarına karşın gene AKP’nin dediği oldu ve Türkiye bu hainler karşısında bir kez daha aciz ve eli kolu bağlı duruma düşürüldü. Diğer tarafta ise tüm Kürtler ABD’nin efendiliğini kabul ederek birleşmektedirler…
    Kürt dereleri aynı havuza akıyor
    Diyarbakır Kayapınar Belediyesi’nin bir parka yaptırdığı sözde Kürdistan haritası şeklindeki havuz aslında yaşanan sürecin sembolik bir şekilde, rezilce ilan edilmesinin yolu oldu. Türkiye, Irak, İran ve Suriye Kürtlerini temsil eden yapay derelerden akarak gelen sular Kürdistan havuzunda birleşiyor. Gerçekten de bu havuzu kurmayı başaran ABD oldu.
    Kürt aşiretlerinin ve örgütlerinin en temel özelliği hainlikleridir. Bu ihanet sadece yaşadıkları Ortadoğu topraklarına ve bölgenin mazlum milletlerine karşı değildir. Bunlar aynı zamanda yıllardır birbirlerine de ihanet ederek, zaman zaman satarak ve arkadan vurarak varlıklarını sürdürmektedirler.
    Ancak ABD’nin Irak işgali tüm bu grupların birleşmesi açısından önemli bir adım olmuştu. ABD’nin temel stratejisinin Kürt devletini kurmak olması, yıllardır birbirini günahları kadar sevmeyen bu aşiret ve grupları ihanet noktasında birleştirmeyi başardı.
    Bu ihanet çetesinin hedefinde ise herkes ve her şeyden önce Türkler ve Türkiye var. Bu durumu çok net bir şekilde kanıtlayan iki olay geçtiğimiz haftanın gündemini oluşturmuştu.
    Bu olaylardan ilki Kerkük’e müdahale tartışmalarıyla ilgili olarak Diyarbakır DTP İl Başkanı Hilmi Aydoğdu’nun yaptığı “Kerkük’e yapılacak bir saldırıyı Diyarbakır’a yapılmış sayarız. Türkiye’de 20 milyon Kürt var. Bu saldırı olursa Van’dan İstanbul’a tüm Kürtler saldırıya karşı çıkacaktır, ciddi olaylar yaşanacaktır.” açıklaması aslında son derece açık bir tehdittir.
    PKK, Kerkük’te Barzani’ye müdahale edilmesi durumunda kendisinin de iç savaş çıkartarak Türkiye’ye saldıracağını açıklamış oluyor.
    Aynı şekilde DTP Genel Başkan Yardımcısı Sırrı Sakık da “Türkmenlerin nasıl Türk dostları varsa, Kürtlerin de Türkiye’de Kürt kardeşleri var.” diyerek tehdidi sürdürmüştür.
    Bu tehdidin tamamlayıcısı ise Barzani’nin kendisi oldu. “Kürdistan fikrine kendinizi alıştırın.” diyen Barzani, “Kerkük bir Irak kentidir ve Kürdistan’ın parçasıdır. Sınır ötesi bir operasyonu kabul etmemiz ve seyirci kalmamız mümkün değil. Türkiye’nin kendi egemenliğine verdiği önem kadar biz de ülkemizin egemenliğine önem veriyoruz ve onu koruyoruz.” diyerek tehditlerini sürdürdü.
    Barzani’nin açıklaması aslında iki anlamı birden içeriyor. Birincisi, Türkiye’nin Kerkük’e müdahale etmesine direnecekleri tehdididir. Diğeri ise herhangi bir sınır ötesi operasyonla PKK’ya müdahale edilmesinin de karşısında olduğunu belirtmektedir.
    Böylelikle, Türkiye Kürtlerin birleşik tehdidine maruz kalmaktadır. Barzani, PKK’yı; PKK da Barzani’yi korumaktadır.
    Barzani’nin “PKK’nın varlığı bizim onayımıza bağlı değil. Bizim burada askeri olarak PKK’yla karşı karşıya gelmemiz beklenmemeli. Bir soru sormak istiyorum: PKK’nın Diyarbakır ve Van’da, hatta İstanbul ve Türkiye’nin diğer yerlerindeki faaliyetlerinden de siz mi sorumlusunuz?” sözleri de Türk devletinin düşürüldüğü aciz ve gülünç durumu bir kez daha kanıtlıyor.
    Kürtlerin toparlanmasının diğer bir yansıması da Leyla Zana ve arkadaşlarının DTP’ye katılmasıyla oldu. Bir süredir ayrı duran Zana ekibi de artık PKK’ya geri dönmüş bulunuyor.
    Barzani’nin Türkiye’deki kolu olan Katılımcı Demokrasi Partisi ve Şerafettin Elçi de seçimlerde DTP ile ittifak yapacaklarını açıkladılar. DTP ise Barzani ve Talabani’yi Nevruz’da davet ederek verdikleri birlik mesajını daha da kuvvetlendirdiler.
    Kürtlerin birleşmesi AKP’nin adım adım ilerlediği Kürt-İslam faşizmi rejiminin temel dayanaklarından birinin de bu PKK-Barzani ittifakı olacağını kanıtlıyor.

    http://www.turksolu.org/129/ataberk129.htm

      Similar topics

      -

      Forum Saati Salı 14 Mayıs - 10:03