VATAN FORUM

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
VATAN FORUM

Türkiyemiz ve Dinimiz üzerinde oynanan hain planı gazete kupürleriyle açıklıyoruz


    Türk-İslam Sentezi’nden Kürt-İslam Sentezi’ne

    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    Türk-İslam Sentezi’nden Kürt-İslam Sentezi’ne Empty Türk-İslam Sentezi’nden Kürt-İslam Sentezi’ne

    Mesaj tarafından Admin Ptsi 23 Ağus. - 7:48

    Türk-İslam Sentezi’nden Kürt-İslam Sentezi’ne
    Türk-İslam Sentezi’nden Kürt-İslam Sentezi’ne Kapak109

    Kuzey Fırat


    Kürt-İslamcıların amacı Türklüğü ve Cumhuriyeti ortadan kaldırmaktır


    Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Cumhuriyet’e karşı girişilen isyanların başında kimler vardı ve hangi taleplerle ortaya çıkmışlardı hatırlamakta fayda var.

    Kurtuluş Savaşı sırasında da, Cumhuriyet ilan edildikten sonra da Kuvayı Milliyecilere karşı isyan eden, devrimcilere başkaldıranlar, hep Şeriatçılar ve Kürtçüler olmuştur.

    İsyancıların taleplerine bakın, hem ayrı bir Kürt devleti istenmekte, hem de insanlar “din elden gidiyor” diye, Kemalist hükümete karşı kışkırtılmaktadır.

    İstisnasız tüm isyanların talepleri aynıdır. Türklüğe karşı, Kürtçülük hakim kılınmaya çalışılmakta, laik Cumhuriyet yıkılarak, yerine Şeriat devleti kurulmak istenmektedir.

    Kürt-İslam Sentezinin fikir babası, Atatürk ve Cumhuriyet’in amansız düşmanlarından Said-i Kürdi’dir. Said-i Kürdi, arkasına batı emperyalizmini alarak Cumhuriyet’e karşı ayaklanmış, ancak Cumhuriyet’in devrimci iradesi karşısında başarılı olamamıştır.

    Atatürk’ün ölümünden sonra batıcı siyaset kurumunun Kürt-İslam çizgisiyle buluşması gecikmemiştir. Bu süreç aynı zamanda, Türkiye’nin sağcılaşma sürecinin başladığı dönemdir. 1945’te iktidara gelen DP’nin, arkasındaki en önemli güç Kürt toprak ağalarıdır. Menderes’in başında bulunduğu sağcı iktidarın, Atatürk Cumhuriyet’ine karşı giriştiği şeriatçı saldırı, devrimci gençliğin tepkisiyle karşılaşmış, devrimci gençlik eylemleri neticesinde Ordu sürece müdahale ederek Menderes’i ipe göndermiştir.

    Sağcıların amacı Cumhuriyet’e karşı ayaklanan Şeriatçı ve Kürtçülerin amaçlarıyla aynıdır. Türklüğü ve Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak. “Hepimiz İslamız, Türklüğün bir önemi yoktur, İslam birleştirici kimliktir” denilip Türklüğe saldırılarak, yok edilmek istenen Türklüğün yerine Kürtlük konulmaktadır.

    AKP iktidarı, Kürt - İslam çizgisinin ete kemiğe bürünmüş halidir. Hükümette görev alan etkin bakanların hemen hepsi Kürttür ve Şeriatçıların önemli temsilcilerindendir. AKP iktidarı süresince bölücü hareketin güçlenmesi, devletin laikliği savunan kurumlarına açıktan saldırılması boşuna değildir. Çünkü bu hareketlerin arkasında olan güç AKP hükümetidir.
    Türk-İslam Sentezi’nden Kürt-İslam Sentezi’ne SoyagaciBölücü başıyla Şeriatçı başının buluştuğu nokta: Kimlik tartışmaları


    Kürt İslamcılar, etnik kimlikler üzerinden saldırırlar. Arka plana itilmek istenen Türklüktür. Bu hiçbir dönem değişmeyen bir gerçektir. AKP’nin de Türklüğü hedef alıp özellikle Kürt kimliğini ön plana çıkarma çabaları boşuna değildir. Onlara göre Türklük, diğer kimlikleri baskı altına almakta, Türk olmayanları devlete düşman yapmaktadır. O zaman çözüm, Türklüğün dışlanarak, etnik unsurların hakları, kimlikleri için mücadele etmektir!

    Kimlik tartışmaların temelini ümmetçilik oluşturur. Yalnız ülkemizde bir fark vardır. Ümmetçiler, tüm Müslüman âlemini tek bir millet olarak kabul ederken, bizdeki sentezciler sadece Türklüğü dışlayarak, etnik unsurların önünü açmaktadır.

    Özellikle Kürtlerin önünü açmak için, bu kimlik tartışması yaratılmıştır. Kimlik tartışmasını ortaya atanların başında başında Abdullah Öcalan gelmektedir.

    Öcalan’ın, Demokratik Cumhuriyet, Kürtlere kültürel özerklik tanınması yönündeki söylemleri bir süre sonra Tayyip Erdoğan tarafından dillendirilmiştir.

    Öcalan ve Tayyip Erdoğan’ın aynı cephede buluşması hiç de tesadüf değildir. Birisi bölücülüğün başı, diğeri ise şeriatçıların başıdır.

    Hem Türk-İslamcılar, hem de Kürt-İslamcıların dayanak noktası budur. Amaç ikisinde de aynıdır. Kürtlüğü kabul ettirmek.

    Kendilerini hem milliyetçi hem de Türk İslamcı olarak tanımlayan ülkücüler, kimlik tartışmaları sırasında AKP’yle aynı tavrı almışlar, Kürt kimliğinin tanınması için çaba harcamışlardır.

    Birbirinden ayrı gibi gözüken bu iki sentezin de ortaya atılmasının esas nedeni Türklüğün ortadan kaldırılmasıdır. İkisinde de dışlanan kimlik Türklüktür. Türk-İslamcıların Türklüğü kullanmalarının nedeni Şeriatçılıklarını, Atatürk’e, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı olan düşmanlıklarını gizlemek içindir. Bunun için Kürt İslamcılarla aynı noktada çok kolay buluşmaktadırlar. Sonuç itibariyle ikisi de Şeriatçıdır.

    Yeni Osmanlıcılık: Türk coğrafyasını küçültmek,Türklüğü bu coğrafyaya hapsetmek

    Türk ve Kürt İslam sentezcilerini bir başka ortak noktası Osmanlıcı olmalarıdır.

    Tüm sentezcilerin ortak düşmanı milliyetçiliktir. Bu tartışmalar sırasında karşı çıkılan “her türden milliyetçiliğe karşıyız” söylemlerine aldanmamak gerekir. Çünkü Türk ya da Kürt İslam sentezcileri Türklüğü dışlarken Kürtlüğü ön plana çıkarırlar. Karşı oldukları sadece Türk milliyetçiliğidir.

    Dinci gericilikle, milliyetçileri engelleyemeyen emperyalistlerin yardımına, etnik bölücüler yetişir. Böylece, emperyalistler, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı dinci bölücülerle, etnik bölücüleri birleştirmiş olur.

    Atatürk’ün ölümünün hemen ardından hâkim olan ve sağcı siyasettin temelini oluşturan çizgi işte bu çizgidir. Çıkış itibariyle doğrudan emperyalizmin hizmetindedir. Türkiye’nin bu noktaya gelmesi, Atatürkçü güçlere, ulus devlete pervasızca saldırılmalarının nedeni, bu çizginin Türk siyasetine hâkim olması ve etnik milliyetçilerin güçlenmiş olmasıdır.

    Türk siyasi yaşamındaki partilere baktığınızda, en milliyetçisinden, en şeriatçısına hepsi Kürt-İslam çizgisinde birleşmektedirler. Bunun bir diğer adı yeni Osmanlıcılıktır.

    Yeni Osmanlıcılar için Misak-ı Milli’nin bir önemi yoktur. Türkiye’nin toprak kaybetmesi veya federasyonlara bölünmesinin de bir önemi yoktur. Zaten yapılanların asıl amacı budur. Türkiye’nin toprak kaybederek küçülmesi, küçültülen coğrafya içersine Türklerin hapsedilmesi.

    Emperyalistlerin yıllardır yapmak istedikleri budur. Bunu yapabilmek için ülke içersinde dayandıkları güçlerde sağcı güçlerdir. Sağcıların her dönem, bu çizgide ısrar etmesi emperyalistlerle olan bağlarındandır. Siyaset yapabilmek için, batıya mahkûm oldukların farkındadırlar. Batıyla düşüp kalkanlar vatan satıcılar olmakta, Türk düşmanı olmaktadırlar.

    Kürt-İslam çizgisi bölücülüğü güçlendirmiştir

    Batıya karşı olanlar, ulus devleti savunanlar, Türklüğe sahip çıkanlar, sağcıların her zaman hedefi olmuştur. Menderes’i ipe gönderen Atatürkçü güçler, arkasına Batının desteğini alan sağcılar tarafından ezilmişlerdir.

    Sol’a, Atatürkçü güçlere en büyük darbenin vurulduğu 12 Eylül darbesinden sonra güçlenen iki akım vardır. Şeriatçılık ve Kürtçülük.

    PKK’nın etkin şekilde ortaya çıkışı 12 Eylül’ün hemen sonrasıdır.

    Özal iktidarının söylemleriyle, bu günkü iktidarın söylemleri bire biri örtüşmektedir.

    12 Eylül’den sonra Kürt İslam tezleriyle ortaya çıkan ilk isim Özal’dır. “Kemalizm içersine biraz Müslümanlık katmak” söylemiyle gericiliğin önünü açmıştır.

    Kürt meselesine, federasyon çözümünü, ilk seslendiren Özal olmuştur. Türkiye’nin ABD denetiminin en üst noktaya ulaştığı dönem Özal dönemidir. Yani PKK’nın ve bölücülüğün, Özal döneminde hortlaması tesadüf değildir.

    Benzer şekilde, her türlü sol talebin şiddetle bastırıldığı, Atatürkçülere saldırıların yoğun olarak yaşandığı ve şeriatçıların, Nurcuların en çok güçlendiği dönemin Özal dönemi olması da tesadüf değildir.

    Dinci bölücülükle, Kürtçü bölücülük eş zamanlı büyümektedir.

    Özal, Nakşi tarikatına mensuptur ve Nurcu bir kökenden gelmektedir. O’nun için Kürtçülükle buluşması hiç de zor olmamıştır. Atatürk karşıtlığının, ulus devlet karşıtlığının temeli budur zaten. ABD ile arasının iyi olması, ABD denetiminin Özal döneminde artmasının en büyük nedenlerinden biri, Özal’ın gericiliğidir. Gerici Özal, doğal olarak ABD’nin kucağına oturmuştur.

    Aynı çizgi Demirel tarafından devam ettirilmiş, 28 Şubat’a gelindiğinde, şeriatçılar Cumhuriyet’i tehdit edecek güce ulaşmışlardır. 28 Şubat sonrasında hem gericilerin üzerine gidilmiş, hem de PKK’ya önemli darbeler vurulmuştur.

    Tarih bize, bölücülükle dinci gericiliğin birlikte güçlendiklerini, Kürtçü taleplerin arttığı dönemler, Şeriatçı taleplerin de arttığını göstermektedir. İşin ilginç tarafı bu dönemlerde, hükümet Kürt İslamcı çizgiyi en uç noktaya götürenlerden oluşmaktadır.

    Kürt İslamcıların değişmeyen ismi: Abdülkadir Aksu

    Özellikle 1990’lardan sonra, Kürt İslamcıların hükümet olduğu dönemlerin bir önemli özelliği daha vardır:Adülkadir Aksu’nun İçişleri bakanı olması.

    Türt-İslamcılığın en yüksek aşamasına geldiği ANAP iktidarının İçişleri Bakanı ile Kürt-İslamcılığının en yüksek aşamasına geldiği ve devleti tehdit ettiği günümüz AKP iktidarının İçişleri bakanı aynıdır.

    Yine büyük bir tesadüf olacak, emniyette, devletin kritik mevkilerinde, Kürtçü ve Şeriatçı kadrolaşmanın yoğun olduğu, İçişleri Bakanlığına bağlı kurumların, devlete karşı gelme, devlet düşmanlığı yapma cesaretini gösterdiği dönemler yine Aksu’nun İçişleri Bakanı olduğu dönemlerdir. Polis içersinde Fethullahçı yapılanmanın temellerini Aksu atmıştır.

    Bir iki ay öncesini hepimiz hatırlıyoruz. DTP’li belediye başkanları, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, devletin aleyhinde ortak bildiri yayınlamışlar ve hiçbir yaptırımla karşılaşmamışlardır. Doğu illerinde devlete karşı ayaklanan insanları yönlendirenler yine bu belediye başkanlarıdır. İnsanlar, devleti değil belediye başkanlarını dinlemektedirler.

    PKK’lıların cenazeleri, DTP’li belediyelerin tahsis ettiği ambulanslarla kaldırılmakta, ölen PKK’lılar için yine bu belediyeler tarafından anıtlar dikilmektedir. Ancak İçişleri Bakanı tüm bunlar karşısında sessizdir. Tüm bu olup bitenlere göz yummaktadır. Tüm bunlara göz yummak, devlete karşı PKK’lıyı desteklemekten başka anlama gelir mi? Aksu Emniyet’i öyle bir hale getirmiştir ki, kendi milletine düşman, Türk devletine düşman, Atatürk’e düşman insanlar Emniyet’i doldurmuşlardır.

    Hemen hatırlatmakta fayda var. Atatürkçü aydınlara karşı en çok kimin döneminde saldırılar olmuştur, en çok kimin döneminde Atatürkçü aydınlar öldürülmüştür?

    Bu dönemlerde İçişleri bakanı hep Abdülkadir Aksu’dur.

    Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok, Necip Hablemitoğlu gibi Atatürkçü aydınlar Aksu’nun İçişleri Bakanlığı döneminde öldürülmüş ve hiç birinin faili bulunmamıştır.

    Kürt-İslamcıların devlete karşı operasyonları

    Son dönemde, yaşanan olaylara bir anlam veremeyenler veya olayları açıklamakta yetersiz kalanlar, yanlış yönlendirenler, Cumhuriyet tarihine baktıklarında bu olayların arkasında Kürt İslamcıların olduğunu hemen göreceklerdir. Bu sonuca ulaşmak için derin tahlillere girmeye bile gerek yoktur. Yaşanılanları alt alta sıralamak, olayları planlayanların Kürt İslamcılar olduğunu hemen görecektir.

    En baştan başlayalım. PKK’nın siyasal talepleri, hangi iktidar döneminde sesli olarak ifade edilmeye başlamıştır? AKP iktidarı döneminde.

    PKK’ya karşı silahlı mücadelenin dibe vurduğu, Ordu’nun elinin kolunun bağlandığı dönem hangi dönemdir?

    AKP dönemi.

    Türklüğe en çok saldırının olduğu dönem hangi dönemdir?

    AKP dönemi.

    Eğitim’de Şeriatçı kadrolaşmanın olduğu, Atatürkçü üniversite rektörlerine karşı en çok saldırının olduğu dönem hangi dönemdir?

    AKP dönemi.

    Milli Eğitim’in içersini gerici kadrolarla doldurarak, Cumhuriyet’in temellerini kim dinamitlemektedir?

    AKP.

    Tabi en önemlisi, Türk Ordu’suna karşı bu kadar açıktan saldırma cesareti gösteren, işi komuta kademesine, geleceğin Genelkurmay başkanına komplo düzenlemeye kadar vardıran başka bir hükümet var mıdır?

    Türk Ordusu’na saldırmanın iki yönlü anlamı vardır. Ordu’ya saldırarak hem Kürt bölücülüğün karşındaki silahlı güç etsizleştirmeye çalışılmaktadır, hem de Şeriatın önündeki en büyük engel kaldırılmaya çalışılmaktadır.

    Bu işten kârlı çıkan iki kesim vardır, birisi terör ögütü PKK ikincisi Şeriatçılar. İkisinin de hedefi aynıdır. Bölücülüğün ve Şeriatçılığın karşısında duran en büyük güç Türk Ordusu’dur.

    Burada bir parantez açmakta fayda var. Şeriatçıyla, Kürtçüyü birleştiren çizgi ortak düşman değildir. Onları birleştiren emperyalizme olan bağlılığıdır. Bu bağ tarihi temelleri olan bir bağdır. Bu bağ, Atatürk Türkiye’sine, Türk devletine duyulan kin temelinde yükselir. Görevi Türk devletini korumak olan Ordu da doğal olarak düşman olmaktadır.

    Ordu düşmanlığının devamı olarak, Kürt İslamcı saldırının hedefi, Türk milliyetçileri, Atatürkçü ve solcu güçlerdir. Bu güçler emperyalizme karşı direnen, ulus devlete Atatürkçülüğe sahip çıkan güçlerdir.

    AKP hükümetine karşı yöneltilen İslam faşistleri suçlamaması boşuna değildir. Kendileri, demokrasinin arkasına sığınırlarken, Atatürkçüler, milliyetçiler, solcular, ulusal güçleri baskı altına almaya çalışmaktadırlar. Atatürkçülerin konuşma hakkı dahi ellerinden alınmaya çalışılmaktadır.

    Başbakan kendisine muhalefet eden, kendisini eleştiren, vatandaşından tutun da, devletin büyük elçisine kadar herkesi fırçalamakta, davalar açarak susturup, yok etmeye çalışmaktadır.

    Bu hükümetin Danıştay üyelerini hedef göstermesini kimse unutmayacaktır!

    Bedel ödeyen kim, AKP mi, devlet mi?

    Şemdinli ile başlayan, Danıştay saldırısıyla devam eden operasyonun arkasında Kürt-İslamcılar vardır. Başta hükümet olmak üzere İçişlerine bağlı tüm kadrolar bu operasyonların içersindedir.

    Şemdinli’den önce, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi rektörü, Şeriatçılar tarafından etkisiz hale getirilmeye çalışılmış, Şemdinli’de patlatılan PKK bombaları ile Ordu etkisizleştirilmeye çalışılmıştır.

    Genelkurmay Başkanı olması halinde PKK’ya karşı operasyonları yoğunlaştıracağı bilinen Yaşar Büyükanıt, tutuklanarak ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

    Bu operasyonlarda kimler vardır?

    Emniyet yetkilileri bu operasyonun içersindedir, devletin savcısı bu operasyonun içersindedir.

    Ancak plan geri tepmiştir. Savcı ve operasyonun içinde olan emniyet yetkilileri görevden alınmıştır.

    Ancak operasyon durmamış, bu sefer Danıştay saldırısı gerçekleştirilmiştir.

    Danıştay’a saldıran güçle, Şemdinli’yi yapan güçle aynıdır. Saldırıyı gerçekleştiren Alpaslan Arslan’ın kimliği bile, saldırının arkasında hangi güçlerin olduğunu ortaya koymaktadır. Arslan kendisini Kürt ve İslamcı olarak tanıtmaktadır.

    Tüm bunları alta alta topladığınızda karşınıza, saldırıya uğrayan bir devlet ve saldıran Kürtçü ve gerici bir yapı çıkar.

    Bu dönemler herkesin safını belirlediği, gerçek yüzünü gösterdiği kritik dönemledir. Tüm sağ, devlete karşı birleşmiştir. Bir tarafta devlet bir tarafta sağıcı güçler vardır. Sağcı güç dediğimiz, Kürtçü ve gerici güçlerdir. Hükümetin bakanlarına baktığınızda, hükümete bağlı güçlerle devletin diğer kurumları arasında yaşanan savaşın nedeni ortaya çıkacaktır.

    İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi bakanlıkların başında Kürtçülüğü ve gericiliği ile en çok ön plana çıkan insanlar vardır. Sadece bu bile, hükümetle devlet arasında yaşanan savaşın görülmesi için yeterlidir. İçişleri Bakanı Ordu’yla kavgalıdır, Milli Eğitim Bakanı eğitim kurumlarının tamamına yakınıyla kavgalıdır, Adalet Bakanı en büyük yargı kurumlarıyla kavgalıdır!

    Bu zamana kadar devlet, Kürtçü ve gerici saldırılar karşınında güç kaybetmiş, Atatürkçü aydınlarını, devrimci gençlerini, Atatürkçü hâkimlerini, Atatürkçü savcılarını yitirmiştir.

    Son operasyonlarla devlete daha fazla bedel ödetmek istenmiştir. Ancak bedel ödeme sırası sağcı, Kürt-İslamcı çetededir.

    http://www.turksolu.org/109/kfirat109.htm

      Forum Saati Salı 14 Mayıs - 10:29