VATAN FORUM

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
VATAN FORUM

Türkiyemiz ve Dinimiz üzerinde oynanan hain planı gazete kupürleriyle açıklıyoruz


    Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir

    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir Empty Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir

    Mesaj tarafından Admin Salı 15 Ağus. - 9:58

    Yalçın Küçük: 'Derin Devlet, içimizdeki İsrail'dir' 1
    Tarih: 01:59 on 29/4/2006
    Prof. Yalçın Küçük, Hülya Avşar'dan Kemal Derviş'e, Masonlar ve Büyük Kulüp'ten MİT'e, magazinden kürt meselesine yine çok ilginç açıklamalar yaptı. işte Yeni Harman dergisinin söyleşisi:


    Hocam bu kez isterseniz magazinle başlayalım.Boşandı boşanacak derken Türkiye'ye sorun olan Hülya Avşar'ın boşanmasının arkasından aile öyle bir dağıldı ki toplamak mümkün görünmüyor.Bir yanda Kaya Çilingiroğtu diğer ilişkisinden baba olacağını söylüyor bir yandan birlikte çocuk yapacağız deniyor öte yandan da Hülya Avşar'ın Cenajans Grey'in eski sahibi Nail Keçeli'yle birlikte olduğu iddiaları ortalığa döküldü. Hülya Avşar boşanmayı zor mu bekledi yoksa aslında bir çok şey devam ediyordu da evlilik mi örtüyordu?


    Türkiye'de, eski aydın kesimi kastediyorum, magazini bir küçümseme var, pek de anlamıyorum. Çünkü, hem burunlarının ucuyla itiyor görünüyorlar ve hem de burunlarını içinden çıkarmıyorlar. Halbuki magazin şimdi bu tekeliyet düzeninin, imam-hatip okullarıyla birlikte iki koludur, ahtapot'tan ikisidir, demek istiyorum. Bilgisizleştirmede ve sürüleştirmede silahlardan birisi imam-hatip okulları ise diğeri magazin'dir.En azından Doğu'lu bir yanı var.

    Nasıl?


    Farisi "mağaza" sözcüğünden gelir, biz "mağaza" diyorduk, "manifatura mağazası" yaygındı, çeşit çeşit malların depolandığı yerdir. Batı'da gazetecilikte çeşitli ve küçük küçük haberlerin verildiği sayfa oldu ve sonra bu hale geldi. Şimdi Türkay Şoray'ın veya Mustafa Denizli'nin sübyan kızlarının her gece kiminle olduklarını haber veren ve bu arada her amellerinin mana ve ehemmiyetini tebarüz ettirdikleri sayfaların adı'dır. Beni ilgilendiriyor.

    Neden?


    Sabetay Sevi, kendi din mensuplarına, Türk-Müslümanlar ile cinsel ilişkiyi yasaklamıştı, bunlara bakıyorum. Bakıyorum, el hak, sabetayistlerimiz sadece sabetayistlerimizte cinsel ilişkide bulunuyorlar. Evlenmeleri de böyledir.


    Tabii sıkıntı çektikleri oluyor, bu sıkıntıyı en çok Mehmet Ali Erbil'de teşhis edebiliyoruz. Sıkıntıda olanlar, ithal malı yenge istimal ediyorlar amma, dışarıda Mehmet Ali'yi kim şaapsın; amma diğer Mehmet Ali, Birand, dış gezilerini iyi kullandı ve oğlu veya kızına bir yabancı partöner bulabildi, ismail Cem ipekçi ise fırsatı kaçırmadı, bakan olmuşken, hem kızını ve hem oğlunu, yabancılarla evlendiriverdi, damadının Kürt Yahudisi ve gelinin Latin Amerikalı bir sabetayist olma ihtimali yüksektir.


    Bu arada meraklılarına not, "kazaz" bir Yahudi soyadıdır ve tam karşılığı "ipekçi" olmaktadır; sabetayizmi seçenler "ipekçi" oldular ve Yahudiler "kazaz" soyadında kaldılar. Ancak Atina'dan koca ithal eden manken Kazaz'ın, nerde kaldığından emin değilim, önce kaldığı, Kenan Doğulu, Antep kökenli bir ibrani asıllıdır. Yahudi Kazaz Ailesi, Antep'te çoktular.


    Kıssadan hisse mi; bu medya, sabetayist olmayan hiç kimseye magazin açmaz, bu, bir. Bu ülkede, on sekiz yaşında güzel bir Türk-Müslüman kız, pahalı fahişe bile olamaz, bu, ikidir. Demek ki fahişeliğin rantı dahi, sabetayistlerdedir, bu öç, bunlan geçiş dersleri saymak yerindedir.


    Gürkan Bey, ben beş taş oynamıyorum, ortaya bir bilim çıkarıyorum. a-Kemal Derviş'in babası, bir yabancı ile evliydi. b-Kemal Derviş'in kız kardeşi Zeynep, bir yabancı ile evlidir.c-Kemal Derviş'in kendisi Kemal, bir Amerikalı Yahudi ile evlidir. Bunun dışında "yakın" oldukları ve bunlardan bazılarını, transfer fiyatı olarak, Deniz Baykal saylav yapmıştı, sabetayisttirler. Demek ki Sevi'nin yatak emirleri, Yakubiler dışında, işlemektedir. Demek ki K. Derviş, hem yatakhanesinde ve hem politikasında Yahudiliğin emirlerini icra etmektedir. Son görevi de son gezisi de, ki bu gezide. Bülent Eczacıbaşı ve gizlice Deniz Baykal ile görüştü, dünya yahudi partisi çerçevesindedir.

    Ben oyle yapmıyorum, magazinden de bilim ve politika çıkarıyorum.Her düzen Tanrı'lara dayanır. "illa" Allah'ını yitirmiş Türkiye magazinden tanrıcılıklar yaratıp idare etmeye çalışıyor. Ben de sürekli bu tanrıcıkları ve daha doğrusu putçukları kırıyorum. Deşifre ediyorum, kastı, gizli örgütü, tekeliyeti, çirkinliği, beceriksizliği ve ahlak dışılığı gösteriyorum. Yıkmak budur Fransızca söyleyecek olursam dechirer, deşifre etmek, dechiffrer'tir. Demekki şifreleri çözerek yıkıyorum.


    Allah'larından korkmadıkları için benden korkuyorlar.

    En çok korkanlarda "böyük" gazeteler ve ve "en böyük" gazetecilerdir.

    Bu putcuklar, bu tanrıcıklar, böyük gazetecilerin hem icatları ve hem yataklarıdırlar, orada tüketi yortar; bunlar veya onlar, yatak oburudurlar. Bu zavallılar, kend oyuncaklarına tapınıyorlar ve bu yolla hem halkı sürüleştirmeye çalışıyorlar ve hem de halkın bunlara tapınmalarını istiyorlar. Tatmin olduklarından emin değilim, bu etoburlar, tatmin olmayı bilmiyorlar Zorluyorlar ve buna oligarşik diktatorya diyoruz.


    Şu gazeteye bakın, "Hürriyet", sur manşet dedikleri bir hal var. Hürriyet'in üzerine bir Hilmi Paşa kelamı ve bir de "Kürtaj randevusunu Kaya iptal ettirdi" haberi var. Demek ki, Genelkurmay Başkanı'nın "kendimizi savunursak borsa bile düşer" hitabeti ile Kaya iptal ettirdi" haberi var. Demek ki, Generkurmay başkanı'nın "kendimizi savunursak borsa bile düşer" hitabeti ile Kaya'nın kürtajı eskiden çocuk düşürmesi diyorduk, aynı önemdedir ve Hürriyet adın­dan daha üst-önemdedir. Memleketin en böyük meselesi, Genelkurmay Başkanı'nın borsayı düşürmemesi ve Kaya'nın da çocuk düşürmemesi veya düşürmesi'dir. Bu pek vahim bir tablodur.

    Bu nedenle magazini küçümser görünenleri, bunamış olarak görüyorum. Demans halindeler. Aslına bakılırsa, sümüklü böcek oldular, kabuklarına çekildiler. Küçümsemelerini doğal buluyorum.


    Genelkurmay Başkanı Hilmi Paşa Hazretleri'nin bu talihsiz mülakatını, sorunuz olursa, daha sonra ele almayı planlıyorum, burada, Hilmi Paşa, iç hizmet kanununun dışına çıkmaktadır. Çünkü, iç hizmet yasasına göre, borsa, Genelkurmay Başkam'nın ilgi alanına girmemektedir, dışındadır. Borsa, dalgalı bir denizde küçük bir kayık misali iner-çıkar ve mühim değildir. Ama komutan başkadır ve borsa bambaşkadır, bu çürük ekonomi için olmak genelkurmay
    başkanlarının hassasiyetleri arasında olmamak gerekmektedir. Bu denizde küçük kayık hareketleri de genelkurmay başkanlarını ilgilendirmezler.Daha ciddi meseleler var.


    Komutanlar, her aklına geleni söylerse, devlet olmaktan çıkarız. Devlet'de kuvvet ve görev ayrımı vardır ve bunlar hizmet yasaları ile belirleniyor.

    Hocam, bir yanlışlık olmasın, Kaya'nın değil Feraye'nin kürtajı...


    Gürkan Bey, biraz önceki ön-sohbetimizde, düşecek olanın da "Kaya" olduğunu söylüyordunuz, bir kaya düşecekmiş, diğer kaya yakalamış, mesele bu değil mi?; Kaya'dan Kaya gelmiş, "Kaya the third", tam düşecek iken, ikinci Kaya kurtarmış, yanlış yapmıyorum.


    Kaya'ları, kayalara çarpacağız, şimdi basına dönüyoruz.


    Bu arada Aydın Doğan-Ertuğrul Özkök çiftine büyük bir teşekkür borcumuz var, ne gazetecilik, eskiden çocuk düşürmeler gizli olurdu, ayıp sayılırdı, eksik olmasınlar, AKP "fahişe devrimi" yapmıştı, fahişeliği tarif olarak ilga etmişti, D-Ö de, "ayıpsızJık devrimi" yaptılar. Doğan-Özkök, bizi, kürtaj meselesinde, sur manchette, bilgilendirdiler. Demek ki çok önemli, yeni kızın hamileliğini öğrendiğimize göre Kaya ile bu kadının hangi gün hangi gece mercimeği fırına verdiklerini de öğrenmiş oluyoruz. Ne yazık, Aydın Doğan-Ertuğrul Özkök, bu hamileliğin hangi pozisyon icabı vücut bulduğunu bize söylemiyorlar, söyleseler daha heyecanlı olurdu ve dahi öğrenmiş olurduk. Kemal Tahir türkçesiyle, mümkünatı yok, bizi müthiş merakta bırakıyorlar.
    Ama burada müthiş bir sürpriz var..

    Nedir hocam?


    Köylü bunlar, diyoruz, Kaya'yla bu kız köylüdürler. Çünkü cinsel ilişkiden dolayı istenmeyen hamilelik artık ancak köylülerde olmaktadır. Şimdi "ünlü çapkın" Kaya bir daha beceriksiz çıkmıştır ve ayrıca köylü çıkmıştır. Bir kez de polisler çarşaflardan sperm toplamıştı...

    Tek müziğimiz, artık türküdür.

    Tek dilimiz, argo'dur.

    Tek ücretimiz, asgari ücret'tir.

    Tek grevimiz kalmadı ve köylerde grev yoktur, artık işçilerimiz "efendimiz" oldular.

    Tek ahlakımız, ahlaksızlıktır.

    Tek halimiz, utanmamak'tır.

    Demek ki hem, kaya gibi, Avrupa'ya girdik ve hem de Hilmi Paşa'nın dediği gibi birinci sınıf devlet" olduk.


    Ve böylece "efendimiz" olduk, Mustafa Kemal Paşa. "köylü efendimizdir" demişti, izinden gidiyoruz, hep birfikte köylü olduk.


    Köydeki köylünün "anasını belliyoruz", ve "ananı al git lan" diyoruz, şehirleri köy yapıyoruz.


    Peki bununla ne kazanacaklar hocam?


    Çok kazanacaklar, arak tarifler yok, bütün tarifleri yıkıyoruz, şehir tarif demektir. köylüde ise tarif yoktur, bunu yapıyoruz. Sürüleştiriyoruz. Bu birinci sınıf devlet arak sürülerin omuzunda durabilmektedir. Bizans'ta sürüler, hipodromda, gladyatörlerin birbirini öldürmelerini seyrederek kendilerinden geçiyorlardı ve şimdi sürüler, bir avuç insanın birbirini düzmesiyle düzene bağlanıyorlar. Doğan-Özkök de önce görüp bizi, kimin kimi şaaptığı konusunda en önce haberdar ediyorlar.


    Bakın O Hanımefendi, Hulya Hanımefendi, bu arada, yine bir büyük ifşaatta bulunuyor, "ben aşiret kılayım, aşiretlerde erkekler, 3-4 evlilik yapıyorlar" diyor. Müthiş, ama Hulya Avşar'ın aşiret kızı olma tezi, mutlaka "Türk Tarih Tezi" kadar doğrudur, buna göre bütün kavimler Türkler'den ve Hulya da aşiretten çıkmışlar, demek ki "Hulya Aşiret Savı", Türk Tarih Tezi'nden daha eksikli değildir. Öyle değil mi, ilk defa, aşiretinden bir ferdini ve bir tek akrabasını bilmediğimiz bir aşiret kızına rastlıyoruz, aynen tarih tezi'dir.


    Belleğim beni yanıltmıyorsa, bir ara bu kızı güzellik kraliçesi yapmışlardı, o vücutla ve o yüzle, o boyla, o popoyla, en güzel seçmişlerdi, demek aşiretten saymışlardı. Hulya'dan söz ediyorum. Bir de şunu söyleyebiliyorum. Hülya güzelse ben de Sharon Stone'um; devamla, sonra evli çıkmıştı, söylememiş, evliliğini de bilmiyoruz, tarih sırrı misali saklıyor, kızı mı kardeşi mi onu da bilmiyoruz, ama net bir gecekondu kızı'dır, biliyoruz. Amma ve lakin sezarın hakkını sezara vermek yerindedir, koç misli erkeklerin beğendiklerini tahmin edebiliyoruz. Öyleyse ve özetle, bu hülyamızın, bir "Tarih Tezi" olduğundan eminim.


    İzin verir misiniz, Gürkan Dostum, magazin şimdilik yeterlidir, biraz bilim yapalım.

    Lütfen!..


    Benim katkıda bulunduğum "sabetayizm" disiplini, artık önemli bir bilim'dir. Bir, sabetayist, evde judaizmi uygulayan caddede müslüman görünen olarak tarif edilmektedir. Ancak sabetayistler bazı islami kuralları da uyguluyorlar, bunlardan birisi çok-evliliktir. Gürkan Dostum, sabetayizm'de esas "al hulya'dan haberi" ilkesidir, sabetayist aşirette çok evlilik var, Hulya bunu kast etmiş olmaktadır.

    Bilerek "Hulya" diyorum, ikincisi, tekrarlayabilirim, benim Hülya üzerinde sabetayizm araştırması yapmamın nedeni, çok önceden "Kaya usturuplu zina yapıyor" vecizesi olmuştu ki tekrarlıyor. Bu da Sevi'nin emirlerinden birisidir, zina ile ilgili "usturuplu" sözü sabetayizmde var, Sevi ve izleyicileri Yahudiliği reforme ediyorlardı, Sabetayistler'de "usturuplu zina" ve "evlilik dışı çocuk" mubahtır. Hem Sevi ve özellikle yerine geçmek isteyen izmir'den maruf bir Yahudi ki "Derviş Efendi" adını almıştı, Kemal Derviş'in ve Derviş Ailesi'nin büyük dedesidir, onamastique'de "epynom" da diyoruz, bu aileye, Derviş'ten
    gayri "eriş", deriş, "bükey", pekdeğer soyadlarıyla da rastlıyoruz, free-love doktirinini savundular. Sabetayistleri-miz, evlilik dışı çocukları, "kendi" ço­cukları kadar benimsiyorlar, bir "ku­rum" sayıyorlar ve hiç reklam yapmı­yorlar. Bunu, hem endogami'nin sa­kıncalarını azaltmak ve hem de aşiret­ten yoksul ve gürbüz genç erkeklerin Türk-müslüman kadınlarla cinsel ilişki kurmalarının önüne geçmek üzere sistematize ediyorlar. Gürkan Dos­tum, şimdilik bu kadar, disiplinimiz de­rin olmakla, bu konuyu burada bırakıyorum, önemli bir literatür var.

    Şimdi reklam çağındayız.
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir Empty Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir-2/1

    Mesaj tarafından Admin Salı 15 Ağus. - 10:00

    Yalçın Küçük: 'Derin Devlet, içimizdeki İsrail'dir' 2
    Tarih: 02:00 on 29/4/2006
    Sabetayizm Yahudiliğin reformist yanıdır diyorsunuz ama öte yandan bu tip ahlak dışı davranışları da Sabetayizmle formüle ediyorsunuz. Hem re­formist hem de ahlak dışı bir dinsel alam. İkisini aynı kefede nasıl tutacağız?

    Hayır, ben aynı kefeye koymuyorum. Sabetayizm Yahudiliği reforme etmeye çalışmıştır. Pek çok ritüellerini kaldırmış ve bayramları azaltmıştır.

    Benim söylediğim şudur; şimdi tekeller ahlaki açıdan çökmüş bir Türkiye'ye muhtaçdırlar. Televizyonlar, diziler, eğlence sanayi, Hürriyet Gazetesi ve diğerleri, ahlaksızlığı yayıyorlar. Benim söylediğim işte budur. Buna eklediğim ise şudur; televizyonlarda, dizilerde, reklam sektöründe, magazinde, manken tayfasında, çok çok büyük ölçüde, sabetayistler var. Tekelleri altına aldılar.

    Ünlü, "kimin eli kimin cebinde" darb-ı meseli işte şimdi bu tanrıcıklar için geçerlidir.

    Ama kabul edelim iki melek var, birisi Hulya ve diğeri ise Gamze'dir. Hürriyet Gazetesi'nin Gamze'nin bekaretini savunması her türlü takdirin üstündedir. Yalanı yok, fantazisi yok, esrarı hiç yok, bir Gamzemiz var ve artık iftiharla "ne mutlu Türküm" diyebiliyoruz.

    Bundan bir sonuç çıkıyor; komü­nizm, kapitalizmin temeli saydığı için evlilik kurumunu yıkmak istiyordu. Pek yıkamadı, şimdi sabetayizm, Türkiye'de, komünizm'in yapamadığını yapıyor ve evlilik kurumunu yıkıyor. Ay­rıca, küçük bir not, tekeliyet düzeni de kapitalizmi kemiriyor ve burada evlilik kurumuna ihtiyaç yoktur. Batı da ve Amerika'da milyonlarla sürdü­rülen işsizlik, ve bu nedenle de, insanların iş için büyük deplasmanlara razı olması da evlilik kurumunu yıkmaktadır.

    Peki neden "Hulya" diyorsunuz?

    Çok güzel bir "mezar taşları" kolleksiyonum oldu, arşiv demektir. Benim dışımda başka bir kimsede olduğunu sanmıyorum. Ölüm ilanlarındaki isimleri arşiv yapıyorum. Bende var, Yahudilerimiz ölüyorlar, ilanları var, burada isim olarak "Julya" veya "Julia" çoktur, bizdekilerin büyük çoğunluğu ise sefarad olup Ladino konuşuyorlar, "J" karekterini "H" okuyor ve söylüyoruz, "sefarad", İbrani'de İspanyol demektir, "Jose" yazıyoruz ve "Hose" diyoruz. Demek ki "Hulya", bizim Yahudilerimizin de ismidir."Julya" yazıyor ve "Hulya" çığırıyoruz. Nitekim dizilerin birinde Ulgen soyadlı birisi hep "Hulya" çağırıyor..

    Bu arada not diyorum, diziler, artık ibrani ismleri yayma atölyeleridir.

    Avşar'a gelince..

    Kürt ismiymiş!

    Biz Kürtçe biliriz, yavaş yavaş unutuyorum, Paris'te inalco'da hem kirmanci ve hem sorani tahsil ettim, hangi Kürt Helin kullanıyor? Hulya Avşar Kürt Yahudisi mi? Anasının adı ne, galiba Emral'dı ve Hulya'nın kayın annesinin adı ise Gülümser'dir. ilerdeki kitaplarımda yazacağım, Al'ları. Bir çok Al'a geleceğiz, "el" de ve hatta "il" de oluyor.

    Biz "avişar" da biliyoruz, "av", baba, efendi, "avi" bizim efendimiz, tanrımız, "avram", Avşar'in av'ı ile Koç'un ram'ı, abraham veya avraham'ın ilk halidir ve ram store'larındaki "ram", "yüce" anlamına da gelmek­tedir, "avram" da yüce babamız, yüce efendimiz anlamındadır; "şar" ise şarkf dır, "şarkı bizim Allahımız" anlamındadır ve İbrani'de yaygınlıkla taşınmaktadır.

    Devam etmeden önce ben sormak istiyorum, artık reklam ile diziler iç içedir, son skandalin "kahramanları" hangi dizideydiler..

    Aliye!

    Güzel, ancak Aliye'den önce Hulya'nın işini bitirmek istiyorum, izin verin, lütfen. Şimdi sırada ve önümde Hulya var. Şimdi Hulya'yı tebrik etmek istiyorum.

    Neden?

    Bizim Güney'de, Adana dahil, zenginlik Varlık Vergisi'nden sonra başlasa da asıl Kore Boom'u ile yükseldi, pamuk, söz uygunsa, beyaz altın olmuştu. "Hacı Ağa" tipi işte o zamandan kalmadır, Has'lar, Sapmaz'lar, hat­ta Sabancı'lar "Hacı Ağa" idiler, görgüsüz zengin demektir, Fransızca "parvenu" tabir ediliyor. Çocuklu­ğum, Fransız sömürgesinde büyümüş biz Halepli-iskenderun'luların en büyük zevkimiz ve oyunumuz, sabancı'lar, has'lar ve sapmaz'lar ile alay etmekle geçiyordu, görgüleri kıt ve dilleri çok kabaydı, hepsiyle alay ederdik, bir tek Eliyeşil'leri ayırırdık. Bunlar, yazın, bizim, İskenderun'un güzel yaylası Soğuk Oluk'a gelirlerdi, daha doğrusu hafta içlerinde eşlerini gönderir, kendileri Adana'da barlarda sefahat yaparlardı. Kışları da sabancı, has, sapmaz kadınları, Ermeniler'den kalma evlerde, cumbalarda oturup, "kabul" düzenlerdi. Bunlardan birinde, aşağıda tozlu sokaktan, bir otomobil geçiyormuş, bu hanımlardan biri, hemen "ağna bizim şevrole" diyormuş, biraz sonra uzun ve kuyruklu bir otomobil geçince, diğeri "ağna bizim bıyık" deyu fırlıyormuş, yarışıyorlar. Sonra bir uzun cadillac, yarışta en önde olan odur, hanımlardan birisi hemen kaykılmış, "ağna bizim gadillakh" demiş, o gün kabul'ü kazanmak üzeredir. Amma, diğer hanımlardan birisi, dayanmıyor, "hanım bacım ağnadım gadillakh da, önde şöfer mahalinde oturan sarışın kim ola" deyince, gadillakh'lı hanım bacı hücumu anlamış, bekliyor, derhal ve büyük bir gururla, "o mu, o da bizim metresimiz" deyivermiş, bunlarda metres malı hane'dir. Bunu bildiğim için, aşiret kızı Hulya Bacı'yı tebrik ediyorum. Niha­yet bir metresleri de oldu; güle güle kullansınlar, Hülya alttaydı üste geçti, şimdi sınıf değiştirdi, demek istiyo­rum. Tebrik ile birlikte istimal etme­lerini ve su-i istimal eylememelerini diliyorum.

    Hocam, Hulya konusunu bitirdi iseniz..

    Aliye'ye gelince, "Aliya" Ibraniyette ve Israiliyet biliminde çok önemlidir, yükseliş demektir.Hava şirketinin adı da "el-al" olup, "al", Allah ve "el" doğru manasına geliyor, "yükseğe doğru" anlamı var. Aliya veya Aliye'de de yükseğe çıkmak demek olmakla birlikte, İbrani tarihte ayrı bir yere sahiptir. Toplu halde, Filistin'e göç etmeye, Sion bir dağ olmakla, çıkmaya, "aliya" diyoruz. Abdülhamit Dönemi'nde, İttihat-Terakki devrinde aliye'ler çoktu; Abdülhamit'in Siyonizm ile mücadele ettiği savı bir yalandır, israel Devleti'ni kuran ve çoğunluğu Rusya Yahudisi, Eşkanaz olan, Yahudiler, Hamit zamanındaki bu "aliyeler" ile Filistin'e yerleştiler. Ben-Gurion misaldir, eşkanaz olduğunu biliyoruz.

    İsrael Devleti'nin kuruluş tarihinde önemli kavram ve eylemleri, bizim sabetayistlerimiz isim yaparlar, sabetayistlerimizin toplu halde gömüldükleri Bülbül Deresi'nde, eski mezar taşlarında, kadınlara ait olanlardan en çok "rabia" ve "aliye" olanlara rastlıyoruz. Bu dizinin adının da oradan gelmesi ihtimal dahilindedir.

    Diziler bir şifre çözücü görevi mi görüyor? Bizim birkaç ay önce tespit ettiğimiz bir noktayı internet siteleri yazdı, Yanık Koza adlı dizinin logosu, Türkiye Sabetaycılığı Hahambaşılığı diye bir sitenin logosuyla aynı olduğu iddia edildi ve önemli internet sitelerinde bu tartışıldı. Burada böyle bir formulasyon takip ediyorlar mı?

    Tabi, tabi isimlerin hepsi İbraniyet'ten gelmedir. "Sanem", Arabi'de put demektir, hiç kimse çocuğunu "put" deyu çağırmaz, amma, Gulben Ergen'in kocası Mustafa'nın kardeşi Yılmaz Erdoğan'ın kızının da adı Sanem'dir. Bir de Türkiye'den göçüp Erivan'da yaşayan ve Çetin Altan'a asistanlık yapacak kadar yakından tanıyanlar, mektup yayınladılar, internette var, Altan'a sabetayist diyorlar ki, Aydın Doğan'ın hala maaş verdiğine bakacak olursak yüksek ihtimaldir ve torunu da "sanem" adını taşıyor. Türkçe hiç anlamı yok, Arabi "put" anlamı var ve bizde isim olmaktadır. Gülüyoruz.


    Gürkan, geçiş sorularımız var, şu Çetin Altan'ın ahfadından şu medyadan maaş almayan var mı, bu bir. Peki maaş verecekler neden IQ'larını ölçmüyorlar, bu ikidir. Devam ediyorum.


    Son zamanlarda "Tuba" adı da çoktur, her adımda bir "ebru" var, Şikel veya Şekel, ibrani'da para ve pul anlamındadır, "Tuba", Yemen'de bir Yahudi aşiretin adıdır. Dizilerde isim seçimi ile "Büyük Orta Doğu Projesi" kurulmak üzeredir. Bunu uzatmak istemiyorum. Bunları bırakıyorum, şu meşhur oğlana gelmek istiyorum..

    Hangi oğlana hocam?


    Hulya'nın oğlanı, magazindeki oğlana, adı "kaya" ve babası da Kaya kendisi de Kaya, annesi de galiba Gülümser'di.. Bizde baba-oğul aynı isim yoktur; istisnaidir, demek istiyorum.


    Judaizm'de ve özellikle sabetayizmde, rastlıyoruz, judaizm'in gerçek başkenti bilinen New York'ta bir Mehmet Oz var, ibraniyet'te "öz" değil, oz'dur ve bu Mehmet'in babasının ve yeni doğan oğlunun da adı Mehmet'dir...


    Kurtardıktan da "Kaya" oluyor...


    Gürkan Dostumuz, ne çok kaya var; masonizmden ihraç edilmek üzere olan üstad-ı azamın adı da, Kaya'dır. Star'ı aldığı için öğreniyorum, Zaman Gazetesi'nin sahibi da A.Kaya, demek, Fethullah Hoca tayfasında da var. Ayrıca bizde isimlerin cinsiyeti oluyor, judaizm'de ve özellikle dias-pora'da biseksüalite görüyoruz. Cahit Uçuk'un kız kardeşi de "kaya" adını taşıyordu. Sabetayizmde "kaya", hem kızlarımızın ve hem de oğlanlarımızın adıdır; peki neden, artık sümüklü böcekler sormuyorlar.


    Biseksüel isimlere çok güzel bir örnek de, "esra", aslı "esdra" ve "d" çok zaman düşüyor, amma, bizde kızlar "esra" oluyorlar. Son düzmece skandalin mağdure'sinin de hem adı "esra" ve hem de soyadı, "akkaya" idi. Pek sevdim, hem "ak" ve hem de "kaya" olunca, hemen kesip ayırıyorum.

    Gürkan Dostumuz,devam etmeden önce yine bir soru daha sorabilir miyim..

    Buyrun hocam?

    Önceki skandal kraliçesi Gamze ile şimdiki Sanem arasında en büyük fark nedir; bilemezsiniz. Gamze Özçelik ile Sanem Çelik arasında, New York'da doktor profesör Oz var, biz "Öz" diyoruz. Yine Hikmet Sami Türk ile Abayezid Öztürk arasında bir "öz" farkı buluyoruz.Birisi "Türk" diğeri Öztürk ve birisi "çelik" diğeri ise "öz­çelik"; ne güzel, bizde Türk'ün de Çelik'in de öz'ü,daha doğrusu oz'u var. Bizde "ak" ve "oz" çok çoktur, Ebru'ların birisinin soyadı "ak-el" ol­makla çok dikkat çekicidir.

    İzin verirseniz, kaya'dan önce bu oz'u açıklamak istiyorum, Sabetay Sevi'nin bir ara hapsedildiği yerin adı "Migdal Oz" idi, "oz" , güç ya da kuvvet anlamındadır. Ama biz kuvvetten daha çok, "oz" karşılığı, Farisi'den "tuvana" kullanıyoruz, yapmak fiilinden gelmekle tam olarak "kuvvet" anlamındadır..

    Sizden öğrenmiştik, Rüştü'nün çocuğunun adı...

    Evet, ben "milli kova" diyordum, Rüştü Reçber'den olma ve Işıl'dan doğma, tuvana'dır. Böyle olmasa, Rüştü'ye üçüncü ligde dahi kale bekletmezler..

    Şimdi anlamış oluyoruz, demek Gamze ile Sanem arasındaki fark "oz" idi, ve o da "kudret" demek olmakla, rejisör rolüyle bu skandalda yerini alıyordu. Anlaşılan diziler gitmiyordu, diziler gitmeyince, bir skandal patlatıveriyorlar. Artık milletimiz skandal tutkunu oldu, Gülben'in porno filmleri çıkınca "ekstra fiyatı" yükselmişti ve Gamze de internetlere yeni bir porno kraliçesi olarak düşünce, biraz ağladı, "allah" rozetleri taktı ve ekstra fiyatını yükseltti..
    Köylü olduk, diyorum, köylüler ve çocuklar, en çok ve çok zaman yalnız gördüklerini beğeniyorlar. Ne kadar çok görürlerse ve bir de başkaları görmüşse bayılıyorlar. Ekstra tarifesi yükselmektedir.


    Diğer oğlanımız, Gamze'nin kendisine bazı organlarının fotoğrafını çekip gönderdiğini iddia etmişti, amma Ertuğrul Özkök'ün başında olduğu gazete buna şiddetle karşı çıktı. Ben Ertuğrul tarafındayım.

    Bu da mı tiyatro?


    Neden olmasın, ekstraları yükseliyor, yer mi bulamadılar; ben bunları kesiyorum ve arşive koyuyorum. Okuyorum, tuba'lardan birisi birlikte olduğu veya evlendiği oğlana kızmış, yirmi gün dinlenmeye yeni dünya'ya gitmiş, ekstradan çok para kazandıklarını öğreniyoruz.Müthiş bir rant var, ben bunu yazıyorum. Şimdi, put ile oz'un öpüşmek için yer bulamadıklarını nasıl düşünebiliriz, zavallılar, bir parkta öpüşüyorlarmış.Bizim zamanımızda parkta öpüşenleri bekçiler dövüyorlardı, burada öyle olmamış, gazetelere ve kameramanlara haber vermişler. Oz ile Put da kameramanlar gelinceye kadar öpüşmüşler...


    Tekeliyet, bir top yekun ahmaklaşma düzenidir.


    Sonra mağdure hanım başladı konuşmaya, bütün baş spikerlerin karşısına çıktı, konuştu ve konuştu. On dakikada ayrıldılar..


    Pompei'nin son günleri dahi diyemiyorum.Hepsi sahte'dir.


    Ak-ist dönemde iktidarlarını buldular.


    Gürkan Dostum, bir soru daha, bir Recep Akdağ var, adı bir yerde bakan dahi geçiyor, hiç duydunuz mu?

    Aman hocam yapmayın Sağlık Bakanı.


    Evet, karısı da çarşaflı. Ve üstelik soyadında da "ak" var, bir "akkaya" vardı şimdi, karşımıza bir de "akdağ" çıktı. Bakın bu akdağ, "aile haftası" düzenleyince, Türk ailesinin sembolü olarak bizim Hulya'yı seçmişti. Usturuplu zina'yı öven ve üç karı almayı mümkün ve mubah sayan Hülya, karısı çarşaflı ve zinaya ağır ceza getirmek isteyen Akdağ'ın sembolüdür.lş-te burası birinci sınıf Türkiye'dir.


    Görüyoruz, magazin analizleri, en siyasal analiz olmaktadır. .,.


    Bunlar, ak'lı ve su'lu bir tayfadır. Aksu, Zapsu hep bunlardadır, isim-bilimi ve bunların etimolojisini göstereceğim, hazırlıklarım tam olmakla birlikte zamanını bekliyorum.


    Şimdi kaya'nın tarihine ve etimolojisine geliyoruz. Ancak isim-bilim ve mezar taşı okuması yapmadan tarih yazılamayacağı görüşümü tekrarlıyorum.
    Ne demek; bazı ahmaklar.isim bi-lim'i benim icat ettiğimi sanıyorlar. Her ciddi analizde.isim bilim vardır; Sabetay Sevi, analizleri, Gershom Scholem olmadan yapılamıyor, üstad Scholem, "Sevi" adı, sefaradlarda yoktur, Eşkanaz'larda var ve dolayısıyla, sabetayizmin kurucusu ispanyol değil Alman Yahudisidir, demektedir. As simple as this, buna bakacağız ve yine Scholem'de de var, Mordehay adına Türkiye Yahudileri "Menteş" diyorlar, bunu başka kaynaklardan da biliyoruz. Bunu bilmeyecek miyiz, eğer bilirsek, Halil Menteş'in Yahudi olup olmadığını düşünmeyecek miyiz; korku, cehalete açılan kapıdır.

    ==============Devam 2/2 de=============
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir Empty Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir 2/2

    Mesaj tarafından Admin Salı 15 Ağus. - 10:00

    Yakında çıkacak "Gizli Tarih" kitabımda da var, Varlık vergisi'ni uygulayanlar da isimlere bakmışlar, on ismi, "ecnebi" saymışlar, onlar da yemin ile Türk-müslüman olduklarını ispata çalışıyorlar. Demek, isim-bilim benden önce var, ben sistematize ediyorum ve Türk isim-bilimini kuruyorum.
    Bir, bizim herkesin "Hungary" dedikleri yere neden "magyar" veya "macar" dediğimiz pek merak ediyordum. Franco'un çok değerli çalışmasından öğrendim, Eşkanazlar "magyar" diyorlarmış, onlar getirmişler, Bunu bulduğuma sevindim. Franco'dan Eşkanazlar'ın "alaman"
    Sözcüğünü ve bir de "zalma" adını getirdiklerini çıkardım ki pek hoşnut oldum…

    Neden?


    Önce not ediyorum, Franco'nun, "Essai sur l'histoire des Israelites de PEmpire Ottoman depuis les origines jusqu'a nos jours", 1897 tarihinde yayınlanmış, son derece yararlıdır. Bura-da,sanıyorum, sinagog kayıtlarına dayanılıyor, Osmanlı sultanları hakkında da bilgiler var. Bunlara bakmadan Osmanlı tarihi yazımının eksik olduğunu söyleyebiliyorum. Devam ediyorum.


    Çok basit, karza'dan, karzai, kara'dan, karay ve zalma'dan da zalmai veya zalmay çıkıyor; demek ki zalmay halilzad'ın, ikincisinin, haliloğlu demek olduğunu ekliyoruz, bir Afgan Yahudisi olduğu sonucuna yaklaşıyoruz. Eğer yaklaşırsak, Abdullah Gul'ın Zalmay'ın koluna neden bu kadar kolaylıkla girebildiğini daha iyi görüyoruz.


    Zalmay, Refik Halit Karay'daki Karay'daki benziyor, öyle mi..


    Evet. Gürkan Dostum, şimdi, isim-bilimi küçümseyen bazı ahmaklara güzel bir ders vermeme izin verin, "mısır", bingöl, bitlis, mardin, erbil, seville karşılığı "sevil" misli isimler ve bu arada "england" türü soyadlar, hep judaizm çağrıştırmaktadır. Öyleyse, bir, Irak'ta Ebu Garip'te işkencecisi bayan-asker England'ın Yahudi asıllı olma ihtimali çok yüksektir, iki, Washington, Irak'a hep Yahudi asıllı memurlar ve komiserler atamıştır. Gardner, Bremmer bunlardan bilinenlerdir. Şimdi Zalmay Halilzad var, ve deşifre ediyorum. Üç, Irak işgalinin mimarları sayılanlar, Türkiye'den madalyalı Bernard Levvis, Birand'ın ve Çandar'ın "yakın dostu" ve istanbul'da Koç'un ev misafiri Wolfowitz, Perle, Zalmay Halilzad, ve diğer "neo-con" tayfası hep Yahudidirler ve Likud Partisi'nin Amerikan kolu sayılıyorlar. Dört, Irak işgalinde yer alan, "Türk asıllı Amerikan" askerleri, Yahudi asıllıdırlar, her zaman kanıtlayabilirim.


    Altı; Irak'taki katliamlarda Yahudi kinini görüyoruz.


    Yedi, daraltarak söylüyorum ve sadece Hiram Abas'ı anıyorum, yetmişli yıllarındaki solcu katliamlarında israel kini çok belirgindir. Tarihinde ilk kez Türk aydını ve solu Arap yanlısı olmuştu ve kin duydular. "Hiram", Yahudiler'in taşıdığı isimler arasındadır. Diğerlerini zamana ayırıyorum.

    Sekiz, 12 Eylül Darbesi'nde en çok İsrael parmağı var. sola ve aydınımıza ve cumhuriyete büyük kin duydular. Belki de büyük Israel anlamındaki büyük orta doğu projesinin temellerini attılar.


    Hocam bir noktaya mı varmaya çalışıyorsunuz? Okuyucularımızdan gelen maillerde de merak edilen ibranilerin kendi içlerinde nasıl ayrıldıkları konusu... Az önce Sabetay Sevi'nin isminin Aşkenazlarda kullanıldığını ifade eden bir kaynaktan söz ettiniz, aynı şekilde Zalmai isminin de. Aşkenazlarla Sefaradların ilişkisini ve Sabetayistlerin burada konuşlanmasını bize biraz açar mısınız?


    Ah sevgili Gürkan, ben habire yazıyorum ve konuşuyorum, sen hep soruyorsun, güzel de, "kenan" adının "erez Israel" demek olduğunu ihmal mi ettim, Batı dillerinde "canaan" yazılıyor, iki "a", "aa", tek a'dır, ama uzun söylenmesi gerekiyor; talat'ı da "talaat" yazarlar, biz genel olarak, tek a'ları e'ye çeviriyoruz. Aslı "buland" olmakla, ki "ram" veya "yüce" anlamına geliyor, biz "bülend" yapıyoruz. Judaizm'de, bizim toprakların bir bölümüne de "kenan" diyorlar, biz başka "kenan" da biliyorduk, ama, unuttum.


    Gürkan, onların kini varsa, bizim de inadımız ve bilimimiz var. Ben beş taş oynamıyorum.


    Efendim gayet açık, ben ne yaptım? Gittim iki roman üzerine Türkiye' nin çok çeşitli yerlerinde konferans verdim. Brigitte Peskine'nin iki romanı yayınlandı. Çeviride bazı bozukluklar ve gizlemeler var, ama, özellikle yeni bilgi edinmekten korkanlara kuvvetle tavsiye ediyorum. Farhi'nin Genç Türk'ü de okunabilir, Türkiye Yahudisi bu ikincisinin benim çalışmalarımdan çok yararlanmış olduğu izlenimini edindim. Rifat Bali de okumalıdır ve şimdiye kadar yazdıklarını savunmalıdır. Bu romanlarda, Türkiye'deki alyansist-siyonist ve sefarad-eşkanaz çatışmasını, bunun boyutunu çok iyi görüyoruz..

    Sabetayizmde isim, bir paralo'dur
    Kapıları, paralo-isimleri ile çalıyorlar. İsim uygunsa açıyorlar. Üstad-ı Azam Ak'ı ayırmış ve apostrof koymuş ve ondan sonra Türkçe'ye aykırı olarak "in" ekliyor, "Ak'in" oluyor. Bu "Ak" niye bu kadar önemli, neden bu kızın adı Esra Akkaya, "Ak-el" var, anlıyorum, "Tanrı'nın Ak'ı" demektir, ama, neden Büyük Kulübün başkanının adı Duran Akbulut?
    Aşk, Devrim ve Bilim Ayrıntıdadır

    Sanıyorum, Milliyet'te ve Masonların yeni üstad-ı azam Asım Hoca, bir profesör ki adını böylece duyduk. Tard ettiği Üstad-ı Azam Kaya Paşakay ile birlikteler, gazeteler, adını "Asım Akın" olarak yazdılar. Ama yeni üstad-ı azam adını "Asım Ak'in" olarak yazıyormuş, öğrenmiş olduk.


    Demek ki ak-istlerden gayri bir de mason başı ak'ı ayırıyor...Türkçe de apostrof yoktur. Ayrıca Türkçe'de ses uyumu var, ak'tan sonra "i" değil "ı" geliyor, biz hiç "akim" demiyoruz, "ak'ım derken bok'um diyoruz". Türkçe'de "al-kin" yoktur, "alkın" var, Erdoğan Alkin ve ahfadını, analiz etmiştim, İbrani'de "halkin" var, demek h'yi yutmuşuz ki yutuyoruz. Hemrah değil, Emrah veya Mehmet değil Memet diyoruz. Görüyorsunuz, isim-bilimi ve sabetayizmi reddetmek, artık Türkiye'yi bilmeyi reddetmektir. Demek ki "alkın" değil "alkin" olursa, baba ve iki oğul profesör oluyorlar ve bütün televizyonlarda sütun başı çıkıyorlar..


    Sabetayistler burada nerede hocam?


    Sabetayistler çoğunlukla sefarad, daha doğrusu ispanyol Yahudisidirler. Bizim manken kızlarımızın, spikerlerimizin, yeni dizi kızlarımızın ispanyol'a benzemeleri bu nedenledir. Şimdi moda "nehir" veya "ırmak" adlarının asıl karşılıkları judaik onomastique'de var, yüzleri ispanyollara benzerler. Bizi ilgilendiren tarafı israil'i Aşkenazlar kurdular. Sefaradlar İsrail'de rahat etmezler. Türkiye Yahudjlerinden önemli adamlar israil'e gitmemiştir, çok yoksullar gitmiştir. Hala da yoksuldurlar.


    Az önce Wolfowiu'e VVolfovviç dediniz.


    Yahudi.

    Polonya Yahudi'si ve Aşkenaz mı?


    Tabi, tabii "Oviç" Slav dillerde "Oğlu" demektir. Bu arada Turan Yavuz'un yeni yayınlanan "Çuvallayan ittifak" kitabını da önemli buluyorum. Yavuz da, Zalmay'ın bu çete içinde olduğunu teyid ediyor. Bir de VVolfoviç için, Türkiye ile ilgili tartışmalarda "Kuroğlu" dendiğini de kaydediyor, Amerikan tarafı adını böyle Türkçeye çevirerek şifre yapıyormuş ki çeviri yerindedir. Turan Yavuz, meşhur çuval operasyonunu da VVolfovvitz'in tertiplediğini kaydediyopr ki, doğruysa, Yahudi ve israel kini'dir.


    Halilzad'a gelince, aslı aslı "zade" ol­makla beraber, Aydın Doğan kızına "hanzade" demişti ki bu ad "hanzad" olarak da kullanılıyor. Yakın zamanlar­da böyle bir kadın adını arşive koydum, kocası ölmüştü, Kaya Baban, burada da "kaya" var ve biz Baban'ları Kürt Yahudisi telakki ediyoruz. Eski bir iran dili olan Sorani'da "han", hanım anlamındadır, "hanzad" veya "hanzade" hanım-kızı, manasına gelebiliyor. Afgan'ların bir bölümü de bugün iran'da kullanılmayan eski Farsça konuşuyorlar, Halilzad ve Hanzad, eski Iranca'dan gelebiliyor. Zalmay'ın da Eşkanaz olma ihtimali.var.

    Demek ki her yerde "kaya" var, se­çimlere girerken ak-ist İstanbul başkanı nı da kaya'lı idi ve sebatayist olduğu ileri sürülüyordu. Şimdi ibrani karşılığı "ram" idi, Yüce Meclis'tedir.

    Hiç ilgisi olmadığını düşündüğümüz bir ülkeden Paraguay'dan bir meslektaşı Abdullah Gül'U geçtiğimiz günlerde ziyaret etti. O da tıpkı Arjantin Devlet Başkanı El Turco Carios Menem gibi açıkladı "benim de dedem Osmanlı pasaportu taşıyordu, biz de Osmanlıyız" dedi ve sıcak diyaloglar kurulmaya çalışıldı.Paraguay gibi Latin Amerika ülkelerinde yaşayanların Os­manlılığında Birgitte Peskine'nin kita­bından harekede oraya çok sayıda Osmanlı Musevi'sinin gitmiş olmasıyla bağlantı kurabilir miyiz? Galatasaray'ın Kolombiyalı kalecisi Mondragon da aslen Lübnanlı ve Osmanlı olduğunu söylüyor!

    Osmanlı topraklarından, izmir'den, Selanik'ten, Latin Amerika'ya çok fazla Osmanlı tebası gitmiştir. Nitekim Brigitte Peskine'nin "Rebecca" romanının kahramanı, Rebecca'nın kocası Maurice Chemsi de bir "dönme" olup, Pekin'e "dönme" sözcüğünü kullanıyor, o da Mısır'dan gitmişti. Benim yeni bir dostum var, çok bilgili, Latin Amerika'da çok sayıda "sabuni" soyadlı aile bulunduğunu haber veriyor. Ben de yeni kitabımda, Latin Amerika'da çok sayıda "tayyip" adını taşıyan Yahudi olduğunu gösterebileceğim. Orada çok sayıda Osmanlı topraklarından giden Yahudi ve sabe-tayist var. İsmail Cem'in de bakan iken oğluna aldığı kızın Latin Amerikalı bir sabetayist olması ihtimalini daha önce not etmiştim.

    Kuşkusuz "Türk" olanlar az; ancak, üst kimlik-alt kimlik tartışmasının ne kadar cehalet üzerine kurulu olduğu­nu daha önce de kaydetmiştim. Osmanlı'dan, "Türkiye" olarak biliyorlardı, gidenlerin hepsine "Turko" diyorlar. Bu her yerde böyledir, devletin orijin devlet adı, ilk ad'dır.

    Yalnız, bizden gidenler orada hep "ayak işleri" yapmışlar ve zamanla ayak-işleri yapanların hepsine, Türkiye'den gelip gelmediğine bakmadan, "El Turco" diyorlar. Böyle bir gelişme ve karışıklık da var.

    Kaya Kaya'dır, Kaya'nın Babası Kaya'dır, oğlan Kaya'dır. Mason Üstad-ı Azam'ı ihraç edilen o da Kaya o za­man bilimde niye bu kadar Kaya der­siniz? Çok basit, ben şimdi Kaya'ya baktığım zaman bir bilimdir istisnaları olur ama Kırım'dan gelenlerin çoğu Kaya adını kullanır. Hafif Tatariş olurlar. Bulut'u çok severler, Şahin'i çok severler, Giray veya Geray kullanırlar ama biz Kaya'dayız.

    Coğrafya mı?

    Çok kesin söyleyemeyiz, Kuzey Afrika'dan gelenlerde "duran" adını görüyoruz, bunlar, Doğu Akdeniz sahillerine yerleştiler. Karadeniz'in öbür yakasına gelenler ve göç edenler de karadeniz'in bizim sahillerine yerleştiler. Rize'de çok yahudi buluyoruz.

    Nedir bu Kaya? Kırım'da bir semt vardır. O semtin adı Sıla-ı Cıfıt'dır ve çoğu buradan geliyor. Yüzlerinde tatariş ifade hala var ve Kırım'a ve bu yere bağlılıkları var. Arman Kırım da, Kırım'dan gelmiş olabilir...

    Bildiğimiz çıfıt anlamında mı?


    Evet, "çıfıt"; ancak izin verin bu sözcük üzerinde durmak için zamanımız yok, cıv-ıd, civ-it olarak düşünün.lütfen ve Fransızca juif, İngilizce jew, ki "cıv" diyebiliyoruz, demek yakınlar. Küçümseme yok, "çıfıt çarşısı", Yahudi Pazarı anlamındadır.


    Kırım'da sıla-ı cıfıt'ta yaşıyorlardı, Çıfıt Kalesi veya Çıfıt Kayası anlamındadır. "Kale" soyadını da taşıyorlar, fakat daha çok kaya'yı seviyorlar.
    Doğrudan doğruya sela veya sıla var; sela'yı selah yapmakta hiçbir sakınca bulmuyorum. Selah Birsel ve Korutürk'ün büyükelçi oğlu buradadır ki Selah Cimcoz'u karakaşi olarak biliyoruz. "Sıla" son modadır.


    Bu arada bir not daha, Arabi, Farisi, ibrani konsonantal dillerdir, çok zaman sadece konsonları yazıyoruz, sela için "si" yeterlidir, dolaysıyla "s" ve "I" varsa, "aslı" diyebiliypruz. Böylece "aslı" modasını, Gülse Birsel'in, kendisine rol biçerken "aslı" adını seçmesini de anlayabiliyoruz. Aslı, sela ve dolayısıyla kaya'dır ve buradayız.


    Judaik onomastique'de bir de doğrudan çeviri ver, hayim'i, Batılılar "vi-tal", biz "can" veya "hayat" ya da "hayati" yapıyoruz ki bu "vitali" taklididir, isak ise "gül" olmakla güler, ya da gülen uygun düşüyor. Kaya'nın anasının "gülümser" ve İzmir'den Birsellerden Murat'ın eşinin "Gülse" adını akla getirebiliyoruz.
    Sela-ı Cıfıt'tan demek ki "sela" ve böylece kaya'ya geliyoruz; demek ki "selah" eril ve aslı dişildir ve "kaya" ise homoseksüeldir, cins ayırmıyor, anlamında kullanıyorum. Ve böylece "kaya" adına dinsel bağlılığı açıkladığımı sanıyorum.


    Kızları da "zehra" idi ki, tamıtamamına İbrani "zohar" karşılığıdır; zehra veya zohar, Kabala'mn en temel kitabının, sefer ha-zohar, adı oluyor. Sistem tamamdır.


    İşte böyle, magazin mi, bir skandal-dan diğerine koşuyoruz, .gazeteler her gün birini icat etmek zorundalar, artık başka yolla halkı uyutamayacaklarım anladılar, artık buna skandal manage-ment diyoruz. Eskiden bir söz vardı, "ne atom bombası ne londra konferansı", artık yeter ki birbirini sapsınlar ve yeter ki öpüşsünler ve yeter ki yapsınlar, D-Ö bir fotoğrafçı..
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir Empty Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir 3/1

    Mesaj tarafından Admin Salı 15 Ağus. - 10:02

    Yalçın Küçük: 'Derin Devlet, içimizdeki İsrail'dir' 3
    Tarih: 02:02 on 29/4/2006
    Kamera da vardı, sadece fotoğrafçılar değil.


    Bunlar kamera gelinceye kadar öpüşmüşler, beklemişler kamerayı. Anlatılanlara kimse inanmaz. Günlerce toplumu bununla meşgul ediyorlar. Mağdure'ye bakıyorsunuz, kadıncağız, ne demeçler veriyor, mutlu oynuyor, televizyonlara gidiyor.bazı spikerler bunları alıyorlar.saatlerce, toplumu zehirlediklerine inanıyorlar. Toplumu bunlarla zehirlemekten başka meseleleri ve çareleri yok, açlığınızı unu-tun.grevsizliğinizi unutun,maaş alamamanızı unutun, Musul'un elden gittiğini unutun, Diyarbakır'ın gittiğini unutun, her şeyi unutun...


    Sorular var.


    Cevapları da var. Beklemek yerindedir.


    Yeniden seçilen!..


    Evet, Büyük Klüb'e Duran Akbulut yeniden seçildi ve Yağız Dağlı, kaybetti. Buna da geleceğiz. Şimdi teoremleri sıralıyorum.


    Bir: Her Büyük Klüp üyesi mason değildir, belki eşantiyon misli mason olmayanlar da var. Ancak,Büyük Klüp, Cercle d'Orient, içlerine kadınları da üye olarak aldıkları, masonizmin açık örgütüdür.


    İki: Her mason, sabetayist değildir. Ancak masonizmin yönetcileri sabetayisttirler. Masonizm, sabetayizmin cephe örgütüdür.


    Bu teoreme göre hem Kaya Paşakay'ın ve hem de Asım Ak'in Hoca'nın sabetayist olduklarını düşünebiliyoruz. Ama sadece düşünüyorum.


    Üç: Ak'ı ayrı yazmaya ak-istlerden sonra bir de mason başının çok önem verdiğini bulmuş oluyoruz.


    Masonluk Türkiye'de Yahudiliğin ve Sabetayizmin cephe örgütüdür. Büyük Kulüp ise masonluğun açık yüzüdür.Bunların üçünü birbirinden ayırt edemeyiz. Masonların hepsi İbrani asıllıdır, diyemeyiz, birkaç tane Elen vardır, birkaç tane Ermeni asıllı vardır, birkaç tane Türk-Müslüman vardır. Ama masonlukla sabetayizm çok büyük ölçüde aynıdır, demekte de hiçbir sakınca yoktur. Tabi sabetayizmin dışında varolan Yahudilerimiz de hem masonik örgütte ve hem de Büyük Klüp'te varlar.


    Türk, Ermeni, Elen var dediniz.Bun-ların masonluğun altında bulunmasına karşın yükselme yada yönetime gelme imkanları var mı?


    Bakın daha önceki üstad-ı azam Akev'di. İbrani asıllıdır. Masonların ilk üstad-ı azamı Talât Paşa ibrani asıllıdır, bunda artık bir kuşkumuz yok. Bu Ak'in de çok büyük bir ihtimalle Ibrani asıllı olduğunu düşünüyoruz.ihraç edilen Kaya Paşakay'ın şimdiki eşinin adının "Rabia" olduğunu okuduk..


    Paşakay da böyle çıkıyor. Demek ki Mason örgütünü yönetenler, Süleyman Demirel'e, mason olmasına karşın "değil" kağıdını veren Necdet Ege-ran dahil, İbrani asıllıdırlar. Sabeta-yizm masonizmin, masonizm de Büyük Klüp'ün yönetimini başkasına vermezler. Yağız Dağlı kazansaydı, bu teorem yine bozulmayacaktı; demek ki kuralları çıkarıyorum. Şimdi Duran'a gelebiliriz. Elif, evinize temizliğe gelen bir kadınsa, Türk-Müslümandır. Ama New York'ta yükselmiş bir kadınsa, hele bir ayağı Amerika'da bir ayağı Bilgi Üniversitesi'nde veya bu konferanslarda bir Elif ise, çok büyük bir ihtimalle ibrani asıllıdır. Aynı şekilde köydeki dokuzuncu oğlan "duran" ise, Türk-Müslümandır. Amma, Filiz Akın mahdumu İlker Inanoğlu'ndan ayrılma ve Moris Kohen ile evlilik yolunda bir Duran ise, büyük ihtimalle ibrani kökenlidir... Peki Duran Akbulut.


    Simon bin Duran adını her yerde kullanıyorlar.


    Duran Beyefendi'nin Karadeniz'in öbür kıyısından gelmiş olması ihtimali yüksektir. İstanbul doğumlu, ailesinin Karadeniz'den geldiğini tahmin ediyorum.
    Bu Guzi'nin bundan önceki yattığı insan Filiz Akın'ın oğlu idi. Filiz Akın'ın ne olduğunu bilemeyiz. Uzun müddet Paris'te idi ve Lübnan'lı görünen bir ibraniyle yaşadı. Sanıyorum.istihbaratçı idi, Mossad'tan olabilir. Aynı zamanda Emel Sayın da bir Yahudi ile görünürde evlilik yapmıştı, Mossad'tan olduğundan kuşku duymuyorum.

    David Youhannes.


    Sanıyorum. Filiz Akın da sonradan bir istihbaratçı ile evlendi..

    Sönmez'i çok severdim. Bir ara, kokteyllerde tanıştık, diyordu, Filiz, Paris'te Lokantacı ve Sönmez Koksal Strasbourg'ta büyükelçiydi, sevdiğim için izliyordum. Arkadaşımdı, entel-lektüeldi, benim takımımdaydı, sonra Demirel'in takımına geçti, mit müsteşarı olmasını Demirel istemiştir.


    Paris nerede Strasbourg nerede, tgv ile beş saat... Demirel'e gidince Sönmez, zekasını yitirmeye başlamış ve buna kokteyl evliliği diyemeyiz.
    Sönmez'i bırakalım, tatlı tatlı konuşalım, Tatlıses'in istihbarat bağlantısı var mı, varsa ne veriyor, işte mesele budur. Sümüklü böceklerin bunlar düşünebileceklerini sanmıyorum. Yoksa, yok olabilir, amma sauna şebekesiyle birlikte tutuklanmamasını açıklayamayız.


    Hocam hem Elif var dediniz hem de Şafak'tan söz ettiniz. Elif Şafak'ın yeni romanı çıktı, bu vesileyle de bütün medya kuruluşları aynı gün yoğun bir ilgiyle Elif Şafak'ı davet ettilerAma orada ilginç olan şu; Elif Şafak Yalçın Küçükten aşina olduğumuz bir lafla bir gazeteye manşet olmuş "Bir ülkede mezar taşları okunmuyorsa o ülkede tarih eksik yazılıyordur" Ne oluyor, Elif Şafak tarihi öğreniyor mu sizce?


    Tarihi öğrenemezler ama bu kadarını öğreniyorlar.


    Ben bir de "isim-bilim olmadan tarih olmaz" diyordum. Gürkan, Elif Şafak, beni sadece onomastique olarak ilgilendiriyor, Elif, adını, olduğu türden Ibraniler de kullanıyorlar. Şafak'a gelince, aslı "şahar" olup biz "seher" diyoruz ve bunu "tan" ve "şafak" olarak da söylüyoruz.


    Bu, Elif Şafak'a ders olsun.. Kerameti adında ve soyadındadır. Ancak bu Eyüp bulabilir, incil'de "Jop" olarnl geçiyor. Eyüp Can, olmalı ki "Can' adından çok söz etmiş bulunuyorum. Elif Şafak'a bu dersten sonra aynaya bakmasını öneriyorum.


    Masonluğu daha bitirmedik, şu resimdeki kim? Bu Sevgener'e pek bayılıyorum. Sevgener mi, Sevi'yi çağrıştırıyor, adını hiç duymamıştık, Asım Ak'in, masonluk genel sekreterliğinden atınca öğrendik, muhasebeci imiş, ama yüksek bir mason olduğunu bilmesek öğrenemeyecektik.

    Neyi?


    Asıl mesleğini! Sait Sevgener, doğuştan dekan ve rektörmüş, çilingir-rektör diyebiliriz, Kıbrıs'ta ve İstanbul'da rektör aranınca Sevgener'i buluyorlar. Daha önce Cumhur Ferman'ı da kayd etmiştim, sabetayist ve büyük mason olduğu için hep dekanlık ve rektörlük yapıyordu. Bu makamlar ve hiç kuşkusuz profesörlük, bunlarda babadan oğula geçiyor. Erdoğan Alkin'in tüm oğulları, Ferman'ın oğlu, Osmanlı tabiri ile beşik uleması'dırlar, doğdukları an profesör atanıyorlar. "Seçilmiş" diyoruz.


    Şimdi Gürkan Dostum, sana bir albüm göstermek istiyorum, bu kim..

    Duran Akbulut, bu yıllık mı?


    Hayır efendim, şimdi size albümden bir resim daha göstereceğim.Bu yıllık değil, biz demek ki bilimsel çalışıyoruz, "onların Mit'i varsa, halkımızın da Yalçın Küçük'ü var" diyorum. Bu, Büyük Kulübün üye defteri...

    Ne diyorsunuz hocam?


    Bu kim? Yağız Dağlı ikinci aday, kaybeden...


    Ama yanına mesleği ne, "sanayici", birden bire "ünlü ceza avukatı" oluverdi, bu matbuattır. Bizde "ünlü ceza avukatı" sınıfı olduğunu ve kız-gazetecilerin de bunları tanıdıklarını da öğrenmiş oldum..

    Ama Cem Uzan'ın avukatıydı!


    Tabii! Ünlü olmasa da "sanayici-avukat" veya "tüccar-avukat" olduğu kesindir. Ayrıca, Kafkasya'da "dağlı" adını Yahudi karşılığı kullandıklarını not etmiştim.

    Şimdi bu çok enteresan Türkiye'nin en önemli derneklerinden birisidir... Geçen hafta burada başkan seçtiler, kongre yapıldı.Aytaç Yalman Paşam bir tarafta, Necati Paşam bir tarafta, listeler yarıştılar. Matbuat ve televizyonlar parti kongresi saydılar.


    Bunlar belge, Büyük Kulüp üye albümünün bende olduğunu bilmiyorlar, bakın işte Ajda Pekkan, Ajda da üye...

    Onun ön adı neymiş?


    Ayşe Ajda Pekkan ki mükemmel uyum var. Bakın lütfen, pek çok Yahudimiz de . Aaa işte size bir sürpriz; Aydın Doğan! Ne yazıyor? Tüccar ve adrese bakın, Sirkeci.Demek üye olduğunda Sirkeci'de taksitle Koç'un beyazlarını satıyormuş ve şimdi dolar milyarderi oluvermiş, demek hakikaten birinci sınıfız. Daha neler var, kimler yok burada, Coşkun Kırca... Bedrettin Dalan-Mühendis. Adres neyi vermiş? istanbul Belediye Sarayı! Demek ki Belediye Reisi olduğu zaman olmuş. Usul budur.

    Ne demek?


    Burada hiç yarbay veya albay üye göremezsiniz, ya korgeneral ya da orgeneraldir. Bedrettin Bey'i, belediye başkanı olunca kabul etmişler, iktidarda olanları alıyorlar.


    Burada kumar oynanıyor ve bize gelen bilgilere göre iktidarda olan üyelerin kumarda kazanmaları esasdır..

    Ne demek, isim verir misiniz?


    Vermem, burada var ve biliyorum. Büyük Klüp, hile yapan kumarhanelerin tersidir, yaparlar ve kazandırırlar... Ne demek hocam, hep kazanırlar mı?

    Kazanırlar.çok kazanırlar. Şansları, Büyük Klüp'te yaver gider, usûl budur. Bırakıyorum.


    Ben size başka bir üye göstermek istiyorum, lütfen siz de görün, ne okuyoruz..

    Berat Akgerman...


    Evet bütün soyu üyedir. "Berat", Sabetay Sevi'nin son olarak yaşadığı ve öldüğü kentin adıdır.Sabetayistleri-miz kutsal sayıyor ve bu nedenle "berat" adını alıyorlar.


    Bir talihsizlik, Tayyip Erdoğan'ın da-matının adı da berat'tır. Kitaplarımda var. Bunu sadece bir tesadüf sayıyorum, her halde "beraat" olacaktı ve nüfus memuru yanlış yazmıştır, diyoruz..


    Bir de Bülent Öztürkmen.. DPTden...


    Hayır, esas Mit'tendi.. Ama DPTdeydi.

    Evet. Hocam Büyük Kulübü bitirdiysek...


    Büyük Kulüp biter mi? Burada kim var? Sinyor Can Bartu, Bülent Ulusu, bir zamanlar Birinci Ordu Komutanı Kemal Atalay..

    Büyük Kulüp üyesi olmak doğrudan bir deklarasyon anlamı taşır mı?


    Efendim bakın şimdi göstermeyeceğim bu Büyük Kulüp'te kimler yok ki.. Burada benim dikkatimi çeken iki kişi var . Bir, Serbülent Bingöl bir de Şahap Kocatopçu bunlar da doğuştan Bakan'dırlar, ikisi de, her askeri darbeden sonra bakan olurlar, siz neye Bakan olduklarını bilemezsiniz! Ama böyle benim ki gibi bir defteriniz olursa elinizde, bakarsınız, buradan çıkarlar. Görürsünüz.


    Beyaz Türkler-Zenci Türkler ayırımı mı?


    Gürkan Dostumuz, zamanımız kalmadı ve yorulduk. Teoremlere dönebiliriz.


    Sabetayistlermiz hem "varız" diyorlar ve hem de kendilerini saklamak ihtiyacı duyuyorlar. Sık sık kamuflaja baş vuruyorlar.


    Bir; "beyaz Türk-zenci Türk" ayrımı bir sabetayist icadıdır. Bana bunu Nazlı Ilıcak'ın çıkarttığını söylemişlerdi, çıkartmasa bile yaymıştır, kamuflaj malzemesidir. A-Nazlı'nın ailesi Ibra-da'lı olup, ibr-ada adı üzerinde Ibr-ani yatağıdır. Kızı "Aslı" oğlu Mehmet Ali'dir, kendi evliliklerini bilemiyorum, çocuklarını ibrani asıllılarla ev-lendirmişti. Bu, ak-istlerde Yahudi hegemonyasını gizleme amacına matufdur, islamın judaize olduğunu da saklamaya çalışıyorlar.


    iki, islamın kalvinist olduğu iddiası da, islamın ve özellikle önemli tarikatların, ibrani kontroluna geçtiğini gizlemek içindir. Daha önce de gösterdim ve müslümanlar arasında geniş ilgi yarattığını duydum, islamın kalvinizme ihtiyacı yoktur ve A.Gul'un, Kayseri'de kalvinistler var, sözü pek çok uydurmadır. Şimdi buradayız.


    Gürkan Dostumuz Hayim Naum'u bilirmisiniz; biz alyansist hahambaşı olarak tanıyoruz. Anadolu'da bir devlet olmasını istiyordu, oğlu Bernar Naum, Vehbi Koç'un ortağı ve torun Jak Naum, önce Koç Holding'in ve şimdi Aydın Doğan'ın memurudur. Hahambaşı Hayim, bir incelemesinde, Yahudiler'in hep deniz kenarına ve su yolllarına yerleştiklerini yazıyordu ki pek doğrudur. Kayseri bir istisnadır, Kayseri'de her zaman çok Yahudi yaşadı.


    Ne önemi var, demeyiniz, lütfen. Bazen Türkiye'de yüksek görev sandalyasına oturanlar, başka yere değil, ya "Kayseri'ye liman yapmak" ya da, "Kayseri'ye deniz getirmek" vaadinde bulunuyorlar. Her halde bunun içindir, Yahudi tarihindeki bu eksikliği gidermek isteyebiliyorlar. Güven vermek istiyorlar.

    Neden?

    Zamanımız yok.


    Ve üç; "derin devlet" sözü de bir sabetayist uydurmadır. Bana Cengiz Çandar'ın çıkardığını söylediler ki, Çandar, yavaş yavaş sabetayizmini de açıklıyor. Les Derniers Deunmes filminde de oynuyordu ve saçmadır. Ülkede bir derin devlet varsa, bunlar sabetayistlerdir ve ben açığa çıkarıyorum.


    Fazla geriye gitmek istemiyorum, a- başında Behçet Türkmen vardı, ve İbrani asıllıdır, b- Ziya Selışık vardı, İbrani asıllıdır. c-Nurettin Ersin vardı, ibrani asıllıdır. d-Daha düne kadar Şenkal Atasagun vardı, İbrani asıllıdır. Mit'ten söz ediyorum, mit'in dışında bir derin devlet düşünemeyiz.


    Biz "şenkal" adını düşünmekte de aciziz, bizde emir kipinde isim çok azdır ve "kal", ise, "kahal" olarak da yazılmakla birlikte, biz, İtalyan Yahudileri'nde aldık, "kal" diyorlar, sinegog veya cemeat demektir. "Er-kal" da öyledir; bir baba, doğan çocuğunun er kalmasını neden ister, saçmadır.


    Öyleyse, derin devlet yoktur ve varsa içimizdeki Israel'dir.


    Ben, Israel, Türkiye'de, Israel'den daha güçlüdür derken, bunu kast ediyorum.

    Bakın, mgk'nu "demokratize ettik" ve başına bir Alpogan getirdik. O da ilk iş olarak israel'e gitti. Derin devlet, varsa, budur ve bu söz Türk Yahudileri ile Kürt Yahudileri'nin ortak dilidir. Neredeler mi, Aydın Doğan, onlara, "yurt" olarak, Radikal Gazetesi'ni verdi.


    Derin devlet şimdi habire Ermeni Konferansı ve Kürt Konferansı tertip ediyor ve habire bana küfrediyorlardı. Bir Ayşe Hur vardı, Aydın Doğan benim peşime takmıştı, kimdir, bilmiyordum, Kürt Konferansı'nda çıkmaz mı; sevindim.


    Derin devlet varsa, artık ajanlarını tanıyoruz.


    Ajan, memur anlamındadır. Öyle kullanıyorum.

    =============Devam 3/2 de =============
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir Empty Yalçın Küçük: Derin Devlet, içimizdeki İsraildir 3/2

    Mesaj tarafından Admin Salı 15 Ağus. - 10:02

    Geçen sayımızda çok yankı uyandırdı, sizin belki Yaşar Büyükanıt Paşa'yla soyadı bağından hareketle akraba olabileceğiniz dolayısıyla sizin anne tarafından da sabetayist olabileceğiniz tartışıldı. Biraz da politik zemine çekmek istiyorum Şemdinli İddianamesinde adı geçen Büyükanıt'ı nasıl değerlendiriyorsunuz. Askerle yargıyı karşı karşıya getiren bir süreç yaşandı. Bu süreçte de Hilmi Özkök'ün çeşitli açıklamaları oldu durumu yumuşatmaya ve dengelemeye yönelik. Hükümetin tavrını, yargının tavrını nasıl buluyorsunuz? önceki sayıda savcının Fethullah bağlantısına da dolaylı yoldan işaret etmiştiniz, bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

    Faruk Bildirici ciddi bir gazeteci,gerçi bazı monografi denemeleri yaptı, biyografiler yazdı, onlardan memnun olmadım, ciddiyetten uzaktı ve ciddi bir gazeteciye yakışmıyordu. Çiller'le ilgili yazdı, Mesut Bey'le ilgili yazdı, Mesut Bey"in babaannesini Kırım'dan getirdi, ama, İbrani olduğunu söyleyemedi, bildiğinden eminim, herkes biliyordu.


    Van Savcısı için de Van'a gitti ve hemen "tarikatlarla ilgisi yok" raporunu , Kırşehir'e gitmesi gerekiyordu. Gitseydi, Savcfnın soyadı galiba Sarıkaya'dır, Işık Evleri'nin müdavimi olduğunu bulurdu. Van Adliyesi'nde Fethullah Gülen izleyicileri çoktur.


    Siz de kaydettiniz, her halde üç veya dört ay önce, Fethullah Gülen'in Yaşar Paşa'nın terfiini önlemek istediğini deşifre etmiştim. Bildirici, bunu, bildiremedi.


    Genelkurmay Deklarasyonu bunu teyid etti.

    Katılıyor musunuz?


    Ertuğrul Özkök, bu deklarasyondan korkmuş görünüyor, bunu yüksek komutanlara değil de, genç subaylara bağlıyor. Bunlar, Ordu'yu hiç bilmiyorlar.

    Siz buna katılıyor musunuz?


    Ertuğrul fazla kötümser ve biz zıddız, o ölçüde iyimser değilim. Kuşkusuz Ertuğrul köümser olursa, ben iyimser olmak zorundayım, Ertuğrul üzülürse, ben seviniyorum.

    Dipten bir dalga için henüz erken..

    Peki deklarasyona katılıyor musunuz?


    Artık sadece pkk'yı göremeyiz. Orada Barzani de var ve bundan böyle, askerlerin sözüyle "büyük tehdit" Barzani ve Musul'daki Kürdo-Judaik devletsi hal'dir. Savcı Sarıkaya'nın en büyük dayanağı Mehmet Ali Altındağ idi ve pkk ile savaş halindedir. Devlet tarafından beslendi, ama, devletin, Barzani'yi beslediğini de unutamayız. Ben deklarasyonda, henüz, bu yanlıştan dönüldüğünü görmedim.


    Burada bir nokta var, İnsan Hakları'nı ben kurdum, benim aklımdan çıkmıştır. Şimdi tam gericilerin elindedir, ikincisi, biz Kürtleri ilerici yapmaya çalıştık, Kürtler için değil, onları ileri yurttaş yapabilmek için hapse girmeye razı olduk. Şimdi görüyoruz, Savcı Sarıkaya'ya destek çağrısı yapanlar, gericidirler. Demek ki başa dönüp yeniden başlamak durumundayız.


    Deklarasyon yüzeyde kalmaktadır.

    Peki Gülen neden Büyükanıt'a karşı çıkıyor?


    Musul'a dış işlerinden, bir diplomat gitti, Oğuz Bey olmalı, Barzani'ye "kabul ediyoruz" dedi, bunu Irak'tan ayrılacak Kürdo-Judaik Devlet'in kabulü olarak anlıyoruz. Tepki çıkınca, "anayasa'yı kabul ediyoruz" dediklerini ileri sürdüler ki inandırıcı sayamayız. Dış işleri anayasa'yı kabul ettiğini açıklamıştı; ak-istler ve ne yazık ki Hilmi Paşa Hazretleri, Washington projelerine uygun bir biçimde, Musul'da Kürdo-Judaik Devleti kabul ediyorlar.


    Yaşar Paşa'nın kabul etmediğini sanıyorlar.


    Kürtler kendi içlerinde de çatışma yaşıyorlar mı?


    Çok açık, Fikret Bila istanbul'daki malum şahısların Kürt Konferansı'nı analiz ederken, iki ayrı görüş olmakla birlikte her ikisinin de, Türkiye Cumhuriyeti'ne ters olduğunu not etmişti. Ayrıca bu Konferans'ta, uzun süren sessizliğini bozan Beşikci'nin, Öcalan'ı şiddetle tenkid ederken pan-kürdist bir ideolojiyi seslendirdiğini de tespit ediyordu. Bu da çatışma anlamına geliyor. Ancak ben fazla büyütmüyorum. Şu anda politikada Öcalan ve ekonomide Barzani güçlüdür ve zamanın ekonomide güçlü olanın lehine çalıştığını biliyoruz.


    Kaldı ki Öcalan'ı tuttuğu izlenimi veren Kürtler çok gerici oldular.

    Peki Hocam bütün bunları birleştirirsek BOP dediğimiz aynı zamanda sizin tabirinizle kullanıyorum.Büyük İsrail Projesi midir?


    İsrael'i yaşatma projesidir.


    Türkiye küçük parçalara ayrılmadıkça bu projenin gerçekleşmesi ve yaşaması imkansız görünüyor. Bu konferansları düzenleyenlerin çoğunu Tip'ten biliyorum, arkadaşlarım idiler. Bunlar, bizim, Türkiye İşçi Partisi'nin, Türkiye'yi parçalayacağını sanarak bize geldiler, Aybar ve Boran, yenilemek istediler. Bizi tahrip etmeye kalktılar ve şimdi başka yollar arıyorlar.


    Aslında, Gürkan Dostum, yüksek komutanlar da, bizden daha çok bunlara sempati duyuyorlar. Bizim değil, dramları buradadır. Burada şöyle bir tehlike seziyor musunuz, dikkat ediyor musunuz yani sizin öncülüğünüzde açılan bu sabetayist tartışmalar insanların ve bazı gruplann işine geldiği gibi kullanılma eğilimi tehlikesi de barındırıyor mu? Örneğin Yaşar Paşa'yla ilgili hiç alakasız bir tartışma çıkacağı sıra hemen onun sabetayist olup olmadığı araştırılıyor ve size geliniyor.

    Ben bunu bir tehlike saymıyorum. Bilmek, sakıncalı olamaz.


    Ayrıca bu ülkeye çok bağlı sabetayistler var, hep tekrarlıyoruz.


    Diğer taraftan, Yaşar Paşa ile ilgili yayınları tersine çevirebildik.


    Burada önemli olan Yaşar Paşa'nın, futbol bağlantısı ile Aziz Yıldırım ve diğerlerinden uzak kalmaya itina göstermemesidir. Aziz Yıldırım kim; bir ordu müteahhitidir, bir "tit" olduğunu hep yazıyorum. Tekstil-lnşaat-Turizm, Türkiye'yi bu sektörler ve bu zenginler bozuyorlar.


    Faruk Yalçın, Aziz Yıldırım'ın dayısıdır...

    Dolar milyarderlerimizden...


    Evet, siz öyle biliyorsunuz, benim kayıtlarımda, Süreyya Kız'ın babası olarak görünüyor. Yakında bu Süreyya Kızını, bir sabetayist oğlanla evlendirdi. O da ordu müteahhitidir; orduya iş yaparak dolar milyarderi olmak mümkünse, bu devleti yaşatmak kolay olmayabilir.

    Nasıl?


    Listeler açıklandı, "on yılda yirmi bir dolar-milyarderi yarattık" ve bu on yılda kütleler, kasaplara gidip et çalacak kadar fukara oldular. Biraz önce Aydın Doğan'ı, Büyük Kulüp defterinden çıkardım, daha dün, Sirkeci'de taksitle satış yapan bir tüccar idi. Aziz Yıldırım'ın dayısı, belki bu on yılda, dolar-milyarderi oldu ve milyonlar yoksulluktan sokaklara düşüp gasp yapmaya başladılar.


    Gaspçılar varsa, bunun nedeni, hızla ve bu kadar çok sayıda dolar-milyarderi yaratmaktır.


    Komutanların bunlardan uzak durması gerekiyor ve iç içedirler.


    Komutanlar, Koç'un futbol tribünündeki locasından futbol seyrediyorlar. Barzani ise Kuzey Irak'ta Koç'un temsilcisidir. Baba Koç, Ford'un temsilcisiydi.
    Güya Ordu'nun bir "asam" var ve Ülker finanse ediyor, Barzani, Ülker'in baş bayiidir.


    İşte mesele budur.


    Ama yine de Yaşar Paşa'dan memnun görünüyorsunuz, desteklediğiniz kabul ediliyor.


    Bu hükümetin bir Irak politikası olmadığını söylemişti ki, doğrudur. Ayrıca, benim, "Musul alınmazsa Diyarbekir gider" teoremimi de anladığı izlenimi ediniyorum. Ama benimki sadece bir izlenimdir ve bütüne bakıyorum. Henüz zamana ihtiyacımız var.

    Bütünde ne görünüyor?


    Hilmi Paşa Hazretleri'nin "orduyu savunursak borsa düşer" kelamı var.


    Paşam, düşerse ne olur; demek zorundayız. Kuvvet Komutanlarından hiç biri demedi mi; hiç birinin dememiş olduğu ihtimali aklıma gelince içim yanıyor. Bizim Güngör, içi yanıyor ve her gün yazıyor, bu borsa sıcak para geldiği için yüksekte duruyor. Hilmi Paşa Hazretleri, ülkesini seven bir tek ekonomi uzmanı görmemiş, hep tekrarlıyorum, harp akademilerin bütün hocalarını tasfiye etmek gereklidir. Hilmi Paşa'yı tenzih ediyorum, bu kurmay sınıfı hep sınıfta kalmaktadır. Hilmi Paşa'ya haber veriyorum, bu kirli paralar gidince, borsa düşecektir ve biz yükseliriz.


    Ayrıca tekrar etmem gerekiyor, borsa, hiçbir zaman Genelkurmay başkanlarının ilgi alanında değildir. Bu sözüyle Hilmi Paşa, iç hizmet kanununun dışına çıkmaktadır. Genelkurmay başkanları, petrol ofisi ile ilgilenirler, Aydın Doğan'a devrettiler ve Doğan da şimdi, muhtemelen Yahudi, yabancılara devrediyor. Limanlarla ilgilenmek durumundadır, iç hizmet yasasında ulusal güvenlik ve savunma var, limanları özel ellerde olursa, rıhtımları Yahudiler'e verilirse, savunma ve güvenlik ne olur? Kemal Paşa nerede kaldı, "limanlar işgal edilmiştir" sözünü, Nutuk'tan ne zaman çıkaracağız? Borsa, dalgalı denizde kayıktır, iner ve çıkar; Genelkurmay Başkanları'nın daha ciddi meseleleri var.


    Sonra, bir de birinci sınıf devlet olduğumuzu buyurdular..

    Peki Hocam, bunda ne var?


    Genelkurmay Başkanlarını önemsiyoruz, bu nedenle yüksek ve bilime uygun hitabet bekliyorum.Devletlerin sınıf tasnifleri yoktur. Hiçbir kitapta birinci veya ikinci sınıf ve saire devlet ayrımına rastlamıyoruz. Bir dek "büyük devlet" sözü var, eskiden "düvel-i muazzama" diyorduk, "süper güç" olabiliyor, "birinci sınıf tabiri pek yenidir ve biz büyük devlet değiliz. Ayrıca küçülme yolundayız. Hilmi Paşa Hazretleri'nin görev döneminde ilk kez Musul'daki iddialarımızı reddettik ve Kıbrıs'ı küçük kayık misali dalgalanmaya bıraktık.


    Sonra kiminle büyük devletiz, Tayyip Erdoğan'la mı, Monaco'da otel gezip otelcilerle el sıkışan bir kimse başbakanlık koltuğuna oturursa kendimiz nasıl büyük sayarız, hiç sayamayız. Demek ki hem devlet hukuku ve biliminde, "birinci sınıf devlet" yoktur ve hem de artık biz önemli devlet sayılmıyoruz.
    Tarkan'la ise birinci sınıf değil beşinci sınıf oluruz.


    Bir zamanlar Zeki Müren'le de beşinci sınıf olmuştuk. Demek ilerlemiyoruz.


    Ekonomiye gelmişken Kemal Derviş geldi ve yeni bir para politikası istedi...


    Milletlerarası örgüt memurlarının bu tür demeç vermeleri mennudur. Verdiğine göre demek ki, izin almış görünüyor. Birincisi budur.


    İkincisi, cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladı..

    Öyle mi anlıyorsunuz?


    Giderken Murat Yetkin, "dönüşü müthiş olacak" yollu yazdı, bunu, "cumhurbaşkanı olarak dönecek" şeklinde anladık. Murat, ciddidir, ak-ist kulislere dayanarak böyle yazmayacağını sanıyorum ve bir yetkilinin, Eminamın'ın türbanla Çankaya'ya çıkabileceğini söylediğini duyurmuştu, kopan kıyametten, Işık Paşa ile konuşmuş olduğunu da öğrendik. Dolayısıyla Derviş'in cumhurbaşkanlığı meselesinde de İkinci Başkan Orgeneral Işık Koşaner ile konuşması ihtimal dahilindedir. Emin olamayız, ancak, ben Murat'ın bir yüksek komutan olmadan, Derviş'in cumhurbaşkanlığı yazmasına ihtimal vermiyorum.


    Şimdi "tit" sektörleri, tekstil-inşaat-turizm, devalüasyon istiyorlar. En çok sesi çıkanlar bunlar.Kemal Derviş de cumhurbaşkanlığı adaylığını hatırlatırken, devalüasyon lobisi yaptı.. Olur mu?


    Kaçınamazlar ve ancak ertelerler.


    Erteledikçe sorunlar büyüyecektir.


    Fakat Erdoğan, satış dışında, karar alamayan birisidir.. Ayrıca Koç Holding de itiraz etti?


    Elleri mahkumdur.


    Diller çözülüyor, Beşikçi'den sonra Rüştü Saraçoğlu da konuştu, devalüasyon Koç'un çıkarlarına aykırıdır. Çünkü devlet mallarını aldı, doları dışardan topladı, şimdi yüzde otuz beş devalüasyon olursa, borçlarını ödemek için o ölçüde fazla Türk Lirası bulmak zorundadır. Demek ki Derviş, seçim kampanyasında artık Koçları kaybetmiş haldedir..


    Hocam Saraçoğlu, tekstili yaşatmak için devalüasyona karşı çıkarken, "batarsa batsın" da dedi..


    Rüştü, sanıyorum, Odtü'de benim öğrencim oldu, biz öyle öğretirdik. Şimdi daha sert söylüyoruz, batmalıdır. Bütün kirin arkasında tekstil ve tabii "tit" var. Belki-Bossa ve Zorlu'nun tekstilleri hariç, çoğunda sigorta yoktur, tekstil sektörü var, işçisi yok, bilmiyoruz. Üretim mafyöz'dür, bebeler çalıştırıyorlar, tekstil atölyeleri esir kamplarıdır. Mankenler, tit'indirler.


    Tekstil sektörü yerle bir edilmeden bu ülkenin kirlerini temizleyemeyiz.


    Ayrıca bizler plancı-kalkınmacı uzmanlar olarak tekstile hiç öncelik tanımayız. Saraçoğlu'nun bunu hatırlamasından memnun oldum.


    Gürkan HACIR/Yeni Harman

      Forum Saati Paz 19 Mayıs - 11:37