VATAN FORUM

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
VATAN FORUM

Türkiyemiz ve Dinimiz üzerinde oynanan hain planı gazete kupürleriyle açıklıyoruz


    "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in

    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in Empty "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in

    Mesaj tarafından Admin Salı 1 Ocak - 2:17

    “Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey’in Üzerine” Hans von Aiberg



    Bölüm (1/6) “Etimoloji” Birinci bölüm

    Antik Hellenistik kültürün hayranları olan maksatlı ansiklopediler ile şimdiki modern sanal ansiklopediler olan Web linklerinin uydurma hadislerine göre, Esir "ETHER" olarak yunan filozoflarının bir savıdır : evreni dolduran DOLGU anlamında...

    Eski ve yeni Grekçe'de kök olarak Ether'in bir YUNANCA anlamı yoktur, çünkü diğer uygarlıklardan devşirmedir. Esir (Ether) Yunanca değildir. Yunanların birincil özelliği, yazılı, belgeli, almanaklı olarak, eski, ancient hatta daha da arkaik uygarlıkların “HİTAP/Kelam/Sözlü” kuşaklar boyu söylencelerini “KİTAP/Kalem/Yazılı” olarak belgelendirmelerinden ibarettir. Biz bu belgeleri "İlk Kaynak" sayarak yanılgıya düşürüldük. Bize böyle mas edilerek belletildi...

    Esir'in th harfi hem Eski Helence, hem Arapça, İbranice vb. peltek “s” ile yazılıyor. Buna en yakın İngilizce örnek, ElizabeTH kelimesinin sonundaki okunuşu ya da THink derken baştaki okunuşudur!

    Antik dediğimiz Helen uygarlığı çok daha eski tarihi uygarlıklar tarihinin kozmik uzun yılları içinde çok çok yenidir. Antik Mısır'ın Sais rahiplerinin Platon'a Atlantis=Nuh tufanını anlatırken, “Siz Yunanlılar dünkü çocuklarsınız, tarih adına hiçbirşeyden haberiniz yok, sizden onbeşbin küsur yıl önce...” diyerek başladıklarını ve Atlantis'i anlattıklarını biliyoruz.

    Yunan hayranlığı, ya da Yunan uygarlığına dayandırılmak istemek boşuna çabalar bugün fiyasko vermiştir. Kulaktan dolma laflar ve önçıkarımlar yerine EKLEKTİK ve çok boyutlu olarak düşünmek elbette post-modern bilim yöntemidir. Eski Yunanlılar bir çok kavimden oluşmuş bir melez kavimdir (Akhialar, Dorlar vb. bilhassa İON'lar, çünkü Yunan kelimesi İONİAN=İyonyalı'nın Arapçasıdır.) Kimi Kelt, kimi Orta Asya’lıve hatta Fenikeli'ler ile uzun yıllar boyu Ege havzasında birbirleriyle karışıp kaynaşmasından ve bunların içinden ORTALAMA bir dil (Kreolce) oluşturdukları malumunuzdur.

    Eski Yunanca'nın NET çıkışı Solone'un dönemine uzanır. O döneme kadar ORTAK bir dillleri yoktu (Mikence ticaret diliydi). Şimdiki Yunanca'nın da o ortak dilin yeni bir versiyonu olduğu Yunanların itirafı ile bir kere daha malumdur. Yunancayı bu SONRAKİ KARMA haliyle bir bütün dil gibi ele aldığınızda Ari-Avrupa dil ailesinin üyesi ve İLLİRYA GRAMER dalı üzerine kurulu olduğu da biliniyor...

    Tüm bu dillerin atası ARİ-AVRUPA dilidir. Bu dil ise "Hint-Avrupa" dilleri diye bilinen (Yafes'in oğlu Ari'ye dayandırılan) ağababa dildir. Bu dil de Sankritçe veya sanskritçe adıyla bilinmektedir. Bunları özetlemekle, çok uzağa gitmeden sadece sizlere sankritçenin Yunanca denen ortak bir dil oluşturulmadan bin küsur yıl önceden varolduğunun altını çiziyorum : O eski ve ölü dil (Ben dahil onun Latince gibi çok konuşanı var).

    O dilde çok önemli bir ipucu var : “EksER” = Bildiğimiz sami dillerindeki “Ekser, ekseriyet, kesir, küsur, küsurat, teksir, matematik kesir, Kesret(Parçacıklar alemi)” vb. olarak Kur'an'a girdiğini de anlıyoruz. Yine bu EKsER kelimesi sankritçe kökenine göre iki türlü türev verir :

    a) Kastedilen nesne Katı ise, ingilizcedeki "A piece (of bread)" yerine geçen biçimi;

    b) Kastedilen nesne Sıvı ise ingilizcedeki "Some (water)” gibi olan biçimi...

    Sankritçede ayrıca "Ses taklidi, örneğin suyu içerken çıkardığımız “lık lık” / “Lıkır lıkır” sesinden türetme olarak Lıkıtad (Liquid) de tüm Hint-Avrupa dil ailesine kaynak olmuştur.

    Yine inanılmaz bir kaynak daha var : “Manuh” = Suların efendisi. Buradan anlıyoruz ki, Nuh, bildiğimiz Nuh as ise MA da SU'dur (Türkçedeki mai, mayi ve mavi kelimelerini Araplardan almışız). Bir başka sıvı özellikle kelime de Sankritce SRP'dir... Türetildiğinde Surop (Daha sonra Sirop) oluyor. Bildiğimiz Şurup'un (Şurub) babası olan bu kelimeyi yine sami dillerindeki ŞRB kökünden türeterek kullanıyoruz (ŞaRaB, ŞeRBet, meŞRuBat, ŞuRuB, Şurup).

    MaŞRaBa (Maşrapa, su kabı) meŞReB (Çeliğe verilen su) ve ŞuRBa=Çorba vb. Bu kelimenin kökeni olan SUROB günümüzde özellikle Latince'nin eczacılık kesitinde kullanılmakdır ve mutlaka ilaçlar üzerinde onun Sirop=Şurup olduğunu da fark etmişsinizdir?

    Yine aynı biçimde ilaçlar üzerinde bir de Elixir yazar (EL-İKSİR) Bu da sıvı anlamına gelmektedir ve latince yalın hali “İXİR” türkçemizde de zaman zaman kullanılmaktadır (Ab-ı hayat iksiri gibi). İxir kuşkusuz KESİR kelimesinin sıvılaştırılmış yani katı ecza maddelerinin sıvı biçiminde eritilmiş şeklidir. “Eksir” = özel ilahi bir sıvı...

    Şimdi İbranicede Eksir, Arapça İKSİR ve Latince de Elixir (El harfitariftir) diye kullanılan ÖZEL SIVI'nin bir başka yüzü daha var : “Kew-kser”= İlahi sıvı, tanrı tükürüğü, tanrının kutsal tükürüğü, canveren tanrısal şerbet vb. Tüm bunlar Araplardan Latince'ye geçen sayısız kelime DIŞINDA başka bir şeydir. Çünkü : Araplar ilk kez Kur'an ile birlikte bu Sankritçe kelimeyi öğrendiler : “KEVSER” ve hatta bugün hiçbir müfessir “Kevser”i bize açıklayamamış, “Cennet'te akan şarab nehirlerinden biri” demekle yetinmişlerdir.

    Öyleyse kök dil Sankritçe'den araştıralım : Sankritçe yani Yunanca'dan birkaç bin küsur yıl ve Kur'an'dan da 10 bin yıl önceki NUH ailesinin diline uzanalım : “Ghedkser” = Gazab suları (Nuh tufanının suları ki içeni öldürüyordu). “Khewkser” = Nuh tufanı boyunca BİR ÖZEL BULUT bu gemiyi izledi ve yegane SU KAYNAĞI olarak ayrıcalıklı bir biçimde tüm insan ve hayvanların su gereksinimi giderdi (Musa kavmi de 40 yıl boyunca çöllerde gökten indirilen kudret helvası, bıldırcın ve Qewekser SUYU ile beslendiler).

    Bu su İlahi gazaplarda ortayı çıkmaktadır. Eğer o ilahi ikram olmasaydı, Ne Nuh'un zürriyeti, ne Beni İsrail zürriyeti, ne de Beni İsmail zürriyeti yaşıyor olacaktı (Resulullah'ı sürekli bu gölge vermeyen BULUT izlerdi. Ayrıca Kevser suresini ÖNEMLE araştırınız). KEVSER işte o ilahi su... Sankrit sagalarındaki ilahi bir sıvı... Bunu içerek canlılar CANLI niteliğini kazanıyorlar vb. İşte nice sonra İKSİR kelimesi Yukarı Mısır krallığı döneminde Thebes ve Luksor (Likid iksir) hiyeratiklerinde Eksir diye geçer... Gazap sularının bulunduğu yeraltı nehrinin adı da İksirt... Eksir Yunanca'ya aether veya Ether olarak geçerken, o gazap nehrinin adı da STYX oldu... (Antik Mısır'da ölenlerin yeraltı ülkesine götürüldükleri gizli ırmak. Bunun bir de kayıkçısı vardır). Platon'un Timeos eserinde açıkça bu terimler İLK kez Thebes ve Sais rahiplerinden devşirilerek, eski Yunan havzasına götürülmüştür.

    Esir (Ether) kelimesi o kadar eskidir ki, daha Yunanca edebiyatı güdüktü ve hatta filozofi dönemi bile oluşmamıştı. Toplum Ellenistik değildi ve koloniler biçiminde ayrık diller konuşarak yaşıyorlardı (Kent devletleri, her birinin ayrı bir dili vardı: Spartak dili Ahaia dili, Dor dili, İon dili, Truva dili, Fenike'ce, Miken'ce vb). Ama Sanskrit (Harappa, Kharappa-Mojendo Dari, ölüler vadisi) yöresindeki bu kaynaklar günümüzden 15 bin yıl önceki anıtmezarlara dayanmaktadır. Ölüler bir Vaşak başlı ölüm pastoforu (Esfenkes Linke) aracılığıyla İksir nehrini bir sal ile (sail-ramuda) geçiyor ve yeraltı kuyu-ülkesine (Zibona) götürülüyorlardı (Ziggurath=Kule/Zibbunath=Kuyu). Nehrin adı "İksir-Koptikharma" idi. O bir ilahi su Esteks üzerinde idi ve sadece ölüler Pop-taho'lar o nehrin üzerinde Xambalis (Şamballa) ülkesine geçerlerdi... Oradan sadece tanrılar geri dönebilirlerdi, vb.



    Bu bize bir şey daha anlatıyor, bir şey daha biliyor arkeoloji : Dünyanın heryerine yayılan ve Çingene diye bildiğimiz kavimin Dünya’ya yayılma yani çıkış noktası da aynı vadi... Önce Mısır'a geldikleri de biliniyor : HAMİ diye bir ırktan oldukları da biliniyor. Mısır'da Koptik (Egypt=Kıpti kelimesi buradan geliyor) bir devlet kurduklarında Yunanlıların esamesinin okunmadığı da biliniyor... Eski Mısır (Egypt=Koptik=Kıptiler) Harappa yöresinden çıkışlıdırlar. Bugünkü Çingeneler de Eski Mısır'ın Araplaşmasından sonra Önasya ve İberia yoluyla tüm Avrupa'ya ve hatta dünya sahnesinde Gypsy/Çigan/Çengi olarak yerlerini almışlardır. Onları göçebe eden neden, Musa'nın ardından boğulan Ramses'in lanetidir. Koptiler, İsrailoğullarına toprak “VAAD EDİLDİKTEN” itibaren onlar da “YURTSUZ” bırakılmışlardır. Orada boşalan bölgeye Hami-Habeş ırkları yerleşmişler ve İslam ile birlikte tüm bu halklar Araplaşmışlardır.

    İKSİR(ixir) SPHYNX, STYX ve LYNX gibi kelimelerin de bu dilden Yunanca'ya geçtiği biliniyor. Çünkü X ile biten tüm kelimeler de ana dil Ramana (Romanca) imzası var ve bu roman dili halen dünya’nın heryerine yayılan çingeneler tarafından konuşuluyor. TÜM antropologlar da Çingenelerin Harappa'dan çıktığını ve (Mezopotamya Ceziresi inanılmaz bataklık olduğundan, kurutmak yerine) yollarına devam ettiklerini ve önce NİL bölgesine yerleştiğini karşıt görüş olmaksızın kabul ediyorlar. Hele ben gibi etimologların buna hiçbir itirazı yok...

    Eflatun'a Atlantis = Nuh tufanı gibi tarihsel nasihat veren Mısır rahiplerinden pek çok şey bin küsur yıl sonraki Yunan uygarlığına taşındı. Efsaneler olduğu gibi kabul gördü. Ölüler nehrinden (Styx) geçen ölüler de buna dahil... Ve o su = İksir (Tanrı tükürüğü veya tanrı meşrubatı) o da Sankritçe'den geldi...

    Bir daha anımsatmak için yazıyorum : Latince Calamus=Kalem, Energy=En Narenciye gibi, Dûnya (FidDünya'daki DÜNYA, Arapçası Deny ve Din), Can (Gen, Genom, saklı ruh) Gennah (Cennet), Hunnes (Chaos) ve Künnes (Cosmos) ve benzeri 2000 kadar kelimeyi Araplar bile Kur'an ile öğrendiler siftah... Onun için yazdıklarıma şaşmamak gerekir. Adem-Havva'nın bir TEK dili olması ve kuşaklar boyu bunun şive-ağız, daha sonra lehçe/Diyalektle ve en sonra da ölü dillere (Latince, Tötonca, Turanca) denmesi ve yeni yeni yığınla meyve vermesi tarihsel bir süreçtir. Ama o TEK ve KÖK dil'den elbette uzantı-kalıntı bulunmalıdır. Bunun için şaşmayınız. Burç = Burg = Borg = Park (Latince ve ev örneği), Bark Türkçe olarak yaşamıyor mu? İlah =Uluğ ve God (Sankritçe Khoda) Kut olarak Türkçe dilinde yaşamıyor mu? (Kut=Kutsal anlamında). Kutluğ-Uluğ “kiçioglini kutalmış boldıgan" gibi bir HUN (Hungar) diliyle konuşsak hiç anlaşılmıyor mu? Ve İKSİR = ESİR olarak Yunancaya girdi...



    [bölüm (1/6)]
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in Empty Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in-2/6

    Mesaj tarafından Admin Salı 1 Ocak - 2:18

    Bölüm (2/6) “Etimoloji” ikinci bölüm



    İkinci bölüm ile sürecek bu yazıya geçmeden önce yukarıdaki konu ile ilgisi olmayan ama, Türkoloji-Etimoloji öğrenimi gören arkadaşların özel sorularını aşağıya yanıtlıyorum :

    1* Evet son-eksiz tüm dillerde ve bükümlü dillerde yani tüm Hint-Avrupa-Ari dillerinde ve Arapça'da bir kelimenin sessiz harfleri KÖK sayılarak türetme-üretme ve türev yapılabilir. Almanca bir tek örnek vereyim anımsarsınız : ML => Mehl (flavour anlamında), Mühl, Müller, (İng. Miller) ve Müll (Aks ve Mil kelimeleriyle ilgili olanları öğrenci arkadaşlar araştırsın).

    2* Bu sorunun yanıtı da evet : Bükümlü dillerde ASIL olan SESSİZ HARFLER'in değişmezliğidir, sesliler e, i, ü... vb DEĞİŞEBİLİYOR. KTB= KiTaB, meKTuB, meKTeB, KâTiB, KiTaBe, KüTuB(hane) ve mastar olarak KeTeBe derken değişen sesizler değil sesli harflerdir.

    3* Teres kelimesi küfür değildir. TERSO denen argocanın aslıdır. Ters giden, zıt giden anlamındadır. Siz sözlüklere aldırmayın, onlar Hadis gibidir, önüne gelen bir şey yazar oraya...

    4* Eşek kelimesi “Uşak/Uşşak”tan gelmedir : Hizmetçi hayvan anlamında... “Merkeb” tüm binek hayvanları için geçerlidir, sadece eşek için değil. “Katır” kelimesi ise Kırma=Melez'den geliyor. At kelimesi oldukça kısalmıştır. Günümüz moğolcasındaki PART biçiminde kullanılıyordu. Pars, Panter, Parslan (Aslan) gibi HAYVAN soyunu anlatır. İslamiyet öncesine kadar at=Part idi... (İlginçtir bir de Almanca pferd=At'ı ve orijinali olan Pert'i de bir araştırın).

    5* Zağar, Jaguar kelimesinin "Türkçeleştirilmişidir". Sırtlan=Sırıtan (Pars+lan'ın lan eki sırt+lan biçiminde ulanmış)

    6* Börü = Kurt değil; (Erkek) kurt yelesi ya da bundan yapılan şapka = BÖRK'tür... Kurt'un kendisi bildiğin gibi, Kurt'un aslı olan Kunt'tur. Bulgar Türklerinde Kurtbars (Kurt+pars) hakanın adı sonra Slavca egemen olunca Kubrat diye değişmiştir. Volga bulgarlarında aynı isim Hunt+pars'tır. Hunt=Kurt haline gelmiştir (Almanca Hund ve İngilizce Hound'u da araştırmalarınıza ve tezlerinize yazabilirsiniz).

    7* Maalesef aynı hata tüm dillerde var : Bildiğimiz kurt ile elma kurdu olan kurt öteki dillerde de benziyor. İngilizce ve Almanca'da Wolf=Kurt, Worm=(Mesela kitap) kurdu, kurtçuk... İlk kelimenin kökeni ulumak anlamındaki Vulvu'dan gelmektedir. (Volvo marka kurt demektir. Latincesi de Vulpea) Worm ise KENE gibi asalak küçük hayvanların genel adıdır. Wormen=İçine işlemek, kan emmek vb.

    8* “Ulu”=Uluyan değil, uluğ kökünden İLAH ile tıpatıp aynı. Kutluğ KUTSAL, mukaddes, sankritçe Khod, Hintçe Khoda, Farsça ve Kürtçe Hoda, İngilizce God, Almanca Gott, Flamanca Goed vb. Kutluğu Uluğ=Kutsal ilah demektir. Daha sonra ğ harfi düşmüş ve Göktürkler döneminde de kutluğ yerine kut+almış diye kullanıldı. Kutluk devleti de "Kutluğ" teması üzerine kurulmuştur.

    9* Kul ve köle ikisi de Türkçe değildir. (Ayrıntısı uzun sürecek, es geçiyorum.) Türkçede kul KÇ kökünden ve Tanrı ise YÇ kökünden türer. Kiçi=Kiji=Kişi bildiğimiz kişidir, ferttir ve tanrı yanında aciz, az anlamında küçültme sıfatıyla tanımlanmıştır. KiÇi (Turanca) bakalım türevleri nelerdir? KiÇik (Küçük), GüCük (Kısa ay=Şubat) CüCük = Soğanın içindeki yeşil körpe tomurcuk) KüÇe = küçülmek, küçültülmek, hakarete uğratılmak, aşağılanmak (Şimdi bunu biz GÜCÜME GİDİYOR" diye kullanıyoruz.) Öteki türevi de Cüce (Malum, kısa boylu anlamında) Cücük uzalayan anlamında. Çicik =Çocuk, Çiçik=Çiçek, CüCe=Kısa boyludan : GüDük=Boyu kısa ve dolayısıyla KüTüK (Omaca ağaç) Ve Türkçe ağızlarında sayısız türeme kelime...

    Bunu olumsuz yapmak istersen, Kiçi ve Çiçi yerine Yiçi ve Yici dersin (Altay dillerinin ortak özelliği) Yice (Yüce, cücenin tersi) Yiçel (Yücel) Yiçseng (Yüksek) Yiker (Yukarı) Yuka=uzun (Bunların bir çoğunda Y=C gibi Kıpçak lehçelerinde dönüşebiliyor. B'ler de M olabiliyor. Moncuk, Men gibi... )

    10* Yukarıya yazdığım yazıdaki Kesir, iksir, Esir kelimelerinin tamamını Su kelimesi karşılıyor. (Su, sıvı gibi) süt ve şekerli eriyiklere özellikle bala Türklerin tamamı Sura şimdiki adıyla şıra demekteler. Bu kelime ile Şurup-Şerbet'i de irdeleyiniz. Ayrıca SU kelimesini ilintili olarak İngi. Sea, almanca See (Göl) Flamanca Zee ve Skandinav dillerindeki Zea (Yeni Zealanda'nın Zea'sı=Deniz) gibi düşünün, Water kelimesi bizde bebek dilinde kalmıştır: "buwa" olarak yaşamaktadır. Turan dillerinin başına V-W hiç gelmez. (Vurmak'ın aslı URmak'tır. Varmak'ın aslı Barmak'tır vb. bilirsiniz... )

    11* Peltek s/üç noktalı ile yazılan Kef-Se-Ra kökünden Kesir, Küsur (Çoğulu) teKSiR, KeSRet vb ile iksir'in ve Esir'in peltek s'si aynıdır. Esir içinde sadece İKİ sessiz harf vardır. Oysa Arapça ve tüm sami ile hami dilleri ÜÇ sessiz harf temelinde yapılandırılmıştır. Bu da gösterir ki Esir'in Kural dışı olarak düşmüş olan harfi vardır : iKSiR yani kesir ve esir bağlantısı dosdoğruydu. (Gelecek olan yazı, yukarıdaki Esir konusuyla bağlantılıdır.)

    Hoşça-Dostça 13-01-2002

    [bolum 2/6]
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in Empty "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in-3/6

    Mesaj tarafından Admin Salı 1 Ocak - 2:20

    Bölüm (3/6) “Esir/Ether-2 Esir'in İrdelenmesi”

    Kur'an'da Esir var mı?

    Önceki yazımda "Esir-kevser-iksir-Kesir" etimolojik değinmelerimi sunmuştum. Şimdi de Kur'an'dan esir ile ilgili takviyeleri ÖZETLEMEK istiyorum. Esir bir destek, dolgu, buffon/tampon ortamı olmasını gerektirir.

    Uzay-Zamanımız yani BİZİM EVREN'de esir var mıdır? Nerededir?
    Esir ile ilgili olarak ne tuhaftır ki, Sadece Niels Bohr dışında tüm kuantum fizikçi, matematikçi ve mekanikçileri ESİR'in gayrı resmi varlığını KABUL ederek herkesi şaşırtıyorlar. Hani nasıl ki, saçmalık, ben inanmam dersiniz, ama BURÇ astrolojisi gizli bir inanç olarak yaşatır, bilene sorar, kitaplar satın alırsınız ve hatta günlük fallarınızı gazetelerden okursunuz ya, Esir inancı da kozmolojistlerin tamamında gizli (Spesifik) olarak vicdanda saklı bir inançtır.

    Meslekdaşlarım bilim adamları içinde isimleri saklı tutulmak kaydıyla yapılan anketten (poll) çıkan sonuç şu oldu : “Uzay-zamanın tamponu, dolgusu bir esir olması gerekiyor.”

    Başlangıçlarda Kuantumcular şöyle dediler :

    1. Nötrinolar tam bir hayalet ve kütlesi olmadığı için bir ESİR DENİZİDİR! (Louis de Broglie) Ancak son ölçümlerde nötrinoların birer mini minnacık kütlesi olduğu denel olarak kanıtlanınca bu da suya düştü.

    2. Evrende görünen madde % 7, kalan görünmeyen (Gölge madde, şablon) madde ise % 93'dir. O halde esir görünmeyenlerin tutarıdır. Ancak bu görünmeyen maddenin içinde tüm karadelikler, optik olmayan bozonlar vb. de var ve her birinin dehşet kütlesi var. Örneğin bir karanokta (1200 ton demir) kütlesinde ve Hidrojen atomunun yüzbinde biri büyüklüğünde ve her an bir şeyler yutarak kütlesini 12 katrilyon tona çıkarabiliyor...

    Esir öncelikle "Kütlesiz" olmalı... Kütlesi olan bir şey, ışığın hızına ve yönüne DİRENİR ve isbat edilir. Ama Esir asla ve asla isbatı mümkün olmadı, hep bir postulat ve varsayım olarak kaldı...



    Evrenimizde Esir'i nerede aramalıyız?

    Max Planck tam yüz yıl önce Şubat'ın 8.inde kendi adını verdiği bir sabit ile “MADDELEŞMENİN” en küçük aralığını bize formüle etti. Bu postulata göre, quant denen yapıtaşları, “ÖNCEKİ” bir yerden (elsewhere) buraya transfer oluyorlardı. Ama bir süzgeç/filtre vardı : Arkada BÜTÜN (Külli) olarak duran O ŞEY, bu evrenin uzay-zamanına dahil olduğunda (h) ile gösterilen bir ÇAPTA kesikli (Diskret/Kopuk) quant (Quantity, nicelik) olarak BİZİM EVRENİMİZDE ENERJİ paketçikleri haline geliyordu. Bu enerji paketçikleri de E=mc² eşdeğerlik formülü gereği maddeleşiyorlardı. Planck sabitinden BU TARAFA olan bildik aktüel evrenimizde en küçük maddeleşme aralığı bildiğimiz şu minicik çaptır. Ona dört boyutlu UZAY-ZAMAN diyoruz.

    İyi de Planck sabiti sonsuz bir değer içermiyor ki aşılmaz, ulaşılmaz olsun? Işık hızı da öyle değil mi? Saniyede 300 bin km. Ama SONSUZ değil! Yani nasıl ki ışık hızı SONSUZ bir rakam değilse; Planck sabiti de enerjinin maddeleşmesi için en küçük minimum aralıktır. O da sonsuz değildir. O halde bir quant olgusunun ÖNCESİ yani kendinden küçük değerlerini içeren bir “çap-Yarıçapları=Aktarıssemavat”ları olması gerekmektedir.

    Biz dilerseniz, bu çapların bittiği yere en üste ARŞ'ı Ala'dan aşağıya bakalım. Ayetleri anımsayalım : “Allah Arş'ı İ S T İ V A etti!” (İstila değil İstiva) Yani Arş'ı (haşa) bir SALA benzetirseniz, arş bir şeyin ÜZERİNDE YÜZÜYOR (İstiva ediyor, Sal bir şey üzerine döşenmiş! ). Bunun yanıtı hemen yine ayette yazılı : “Allah'ımızın istiva ettiği Arş'ı bir MA=Sıvı üzerindedir.”

    “O'nun Arş'ı SU (MA) üzerindeydi...”. Ve “Ma” kelimesi geçen diğer ayetlerle bir eklektik kompleks oluşturduğunuzda, normal suyun bir yeri İSTİLA ettiğini (Müstevlisi olduğunu) ama BAŞKA ve ayrıcalıklı bir sıvının da "İstila değil", İSTİVA ettiğini (Müstevvi) olduğunu rahatlıkla ayırt edebiliriz (Kur'an'daki istiva kelimesine çokça değinmiştik). Şunu anlıyoruz : Allah'ın ARŞ'ının ÜSTÜ hariç, her kalan şey Külli Şey’in, bir MA = SU MİSALİ ile anlatılmış. Misal çözümlemek ise herhalde bilenlerin işi... (Ben bilirim ve o bilenlerdenim demiyorum, iyi analizciyim sadece... ).

    Eski Yunanlı feylesof ne diyor? : “Esir evrende herşeyi kapsayan herşeyin içine giren, herşeyi destekleyen SIVI bir ortamdır. Varlıkların tamamı bu sıvı içinde yüzer ve onun dışında değildir. Tıpkı denizdeki balık gibi...”

    Sankrit esatirleri ne diyor? : “Ma Nu(h)a” = Suların efendisi (Nuh). MA sadece Arapça değil, aynı zamanda ARİ dilinin en köklü ve özel bir kelimesi. (İnkalarda da AYNEN Ma-Noa=Suların babası olarak yazılıdır. Orada ayrıca MU=Ma yani su (Nuh tufanı) nedeniyle batan kıtanın adıdır).

    Tevrat ne diyor? : “Kerrubiler (Archangels/Arş melekleri, “Arch” = Arş (Arç ya da Ark okunur.) Arşidük ve Almanca Erz öneki ) ARCH'a çıkamazlar çünkü yaşamalarının tek şartı olan MAY (İbranice SU) ARCH'da yoktur!” : Dolayısıyla Tevrat'ı da TASDİK ediyor Kur'an... Kerrubi=Mukarrebun diye geçiyor, Hamalei Arş = Arş taşıyıcı melekler diye de biliniyor. O bakımdan ARŞ hariç; ARŞ'tan itibaren tüm kainatlar ve katmanlar bir SU İÇİNDE...

    Ve bu konuyla ilgili sevgideğer hanifcanlarım verdiğim ayetleri araştırıp, bulup, buraya ekleyebilirler ve yeni yorumları da getirebilirler elbette... Ve ödev olan diğer ayetler de şöyle diyor : “Mukarrebun melekler” = Kerrubi Melki'ler, ki Arş taşıyıcılarıdır. Arş'a yakınlaşıldıkça meleklerdeki korku (titreşmek) inanılmaz boyutlara ulaşıyor. Allah'ın emri bir kırbaç gibi iniyor, ama MA nedeniyle bu kudret giderek süspanse ediliyor ve bize ulaştığında HELAK olmamız önleniyor. Üstteki katmanlardaki bu olaylar nedeniyle YAKIN melekler (Karib, Qerrub = Allah'a EN EN EN Yakın demektir) itteka ile (İnanılmaz bir korku ile) ve sürekli TESBİH ederek Allah'ımızın indirilen EMİR ve KAZASINI evreni yok etmeyecek biçimde aşağılara (Bizim bölgemize) HAFİFLETEREK katmanlar boyu birbirlerine iletiyorlar.

    Esir düşüncesine şöyle bir tepeden baktık. Şimdi esfeli safilin'e, yani bu suyun dibine inelim. İneceğimiz fiziki maddi nokta bellidir : Planck sabiti,yani 4 boyutlu uzay-zamanın somut evrenin başladığı SOMUT aralık! Evren malum, Bigbang ile ve aniden şişerek sonsuz küçük bir akdelikten BAŞLADI! O ilk andaki evren PLANCK sabitinden SONSUZ küçüktü... O tünel sürecinde idi... Tünel ise 11 boyutlu Süper Sicim (Allah'ın ipi olan) Hablilverid ve Hablillahi. Fizikte biz ona Super String diyoruz. Ve önceki yazdıklarımızdan biliyoruz : 11 boyutun 7 (Mesani) si AÇILAMADI ve tünel (Corn Hole) içinde kıvrılı (Tekvir, =Kürreleşmiş) olarak kaldı. Çünkü evren biraz daha genişlemiş ve PLANCK'ın sabitine ulaşmıştı. İşte o an KUANTLAŞMA başladı. sadece dört boyut, Planck sabitinin DIŞINA çıkıp genişleyebildi! Ve uzay-zaman açılıp genişlemeye başladı.

    [bolum 3/6]
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in Empty "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in-4/6

    Mesaj tarafından Admin Salı 1 Ocak - 2:21

    Bölüm (4/6)



    Somut uzay,ya da tekilliği olmayan uzay budur. Ya Planck sabitinin arkasında kalmış SOYUT uzay?... Yani Planck sabitinden küçük uzay ki, ışıktan hızlı titreşen uzay ki, esir'in de ışıktan HIZLI titreşen SIVI olduğunu en eski veriler bize sunuyor. Öyleyse Quantlaşma öncesi çok daha küçük bir UZAY aralığı olmalıdır. O da malumunuz, HIZ gamlarına yani ÜÇ VİTESE bağlıdır :

    1. Işıktan yavaş sistem = MADDE

    2. Işık hızındaki sistem = ENERJİ

    3. Işık hızından hızlı sistem = TAKYON

    Işık hızı “The END” misali herşeyin sonu değil, tam tersine kendinden sonraki matematik değerlerin BAŞLANGICIDIR! Saniyede üçyüzbin km gitmek ile SONSUZ'u yakalayamazsınız (Sadece sonsuz donup kalırsınız. Karadelik tekilliğindeki gibi görüntünüz donar). C=300 bin km/s herşeyin sonu değil AYIRACI'dır : yani 350bin km/s, bir milyon km/s, yüztrilyon km/s hızlar da var da böyle konuşmak PARAMETRE değil midir? Parametreyi ayetler engelliyor ve Normalize ediyor :

    a) Allah'ımızın bir günü En üstteki Ma=Esir'de 50 bin yılımız.

    b) Katı Relativistik bölgede 50000 yıl bir TEK GÜNE eşleşiyor!

    c) Daha altta BİN yılımız Rabbin katındaki BİR TEK GÜNE eşleşiyor.

    d) Bu hızın altında 300+9 yıl=Kehf suresindeki relativiteye yani günün yaklaşık üçte-birine eşleşiyor.

    e) Bunun altında 83 yıl=1000 ay yani Kadir suresinde bildirilen hız gamı var!

    f) Bunun da altında Hz. Süleyman'ın planörlerinin hızları var ki; yarım günde gidilen 6 aylık ve gece gündüz gidildiğinde bir yıllık mesafe alınan hızlar var. 24 saatte 365 günlük bir yolu kat ediyorsunuz! Yine bunun altında Davut ve Süleyman as için bir günlük yolu bir saatte aldıkları hızlar var. (Ayetler Rüzgarın onların emrine verildiğini MİSAL veriyor, o ayetlere dayanarak bunları yazıyorum).

    Ve bütün bunlardan anlıyoruz ki Kur'an'ın vahyedicisi Rabb’imiz ışıktan hızlı gidilmesine cevaz vermektedir. Bilimi de bir yoklayalım : Bildiğimiz evrende acaba ışıktan hızlı giden neler var :



    1. Çıplak karadelik tekillikleri : çünkü ışıktan hızlı dönmekte olduğundan olay ufku kalkmış ve karadelik görünmüş olmuştur. Onun üzerindeki bir uzay aracı da kendi hızını katabilir ve astronot IŞIKTAN HIZLI gitmiş olabilir...

    2. Evren ışıktan hızlı genişlemektedir. Böylece ÇEKİM denen doğa kuvveti oluşmaktadır. Yani çekim Evrenin genişleme hızına eşitlenememiş olan NEGATİF İVMENİN adıdır. Bu yepyeni bulguyu açmayı erteleyelim ve bunun yerine ALTIN kuralı yazalım : “Işığın kaynağı (Lamba) ışıktan HIZLI gitse bile ışığın kendisi (FOTON) sabit (c) hızıyla gider. Işık hızı değişmez!” Şöyle diyebiliriz artık : “Işığın kaynağı (EVRENİN GENİŞLEMESİ) ışıktan hızlı gitse bile ışığın kendisi (ÇEKİM DALGALARI) ışık hızıyla giderler.”



    3. Düşünce hızı, eğer, ışık hızı diye "SON'a" mahkum olsaydı :

    a) Geleceği hayal edip coşku duyamazdık. Çünkü yarın yeni bir “Otomobil satın almaya niyet ettiyseniz”, o GELECEĞE uzanırsınız ve o coşkuyu yaşarsınız, heyecanlanırsınız... Eğer düşünce hızı ışık hızıyla EŞ olsaydı “Yarın'a” uzanamazdınız. Çünkü dün-bugün ve yarın'ın ayıracı olan ŞU AN=ışık hızıyla zorunlu edilmiştir. (AN'ın, andalığın akma hızı ışık hızıdır.)

    b) Aynı durumda Geçmişi asla hatırlayamazdık. Bize geçmişimizi anımsatan ışık hızı değil, onu aşan ve ta o hatırladığımız maziye ve anılara ulaşan yani ZAMANDA TERSİNE yolculuk eden DÜŞÜNCE hızımız, ışık hızının çoooook üstünde hızlara sahiptir. Eğer öyle olmasaydı, düşünce hızı ışık hızıyla aksaydı : Her uyanışımızda adımızı unuturduk, kim olduğumuzu da... Yani BİZ BİZ olamazdı! Bir salise öncesini unutur, bir dakika sonraki işimizi planlamak için ASLA geleceğe zihinsel boyut uzantısı oluşturamazdık. Düşünce hızı ışıktan hızlıdır. Çünkü onun resmi bilimdeki diğer adı Tachyon'dur... Tachyon ise PLANCK sabitinin DEVASA olduğu bir aralığın onyüzmilyonbintrilyonlarda biri (Aslında sonsuzda-biri)dir!

    Pekiyi o MA (Sıvı Etheric) sistem hangi destek ortamı ve yordamı üzerinde TAŞINIYOR? Unutmayalım ki : Her mesajı iletmek için (Bir düşünce formu bir hologram formatı oluşturur, telepati gibi biyolojik radyoları uzun uzadıya deşmeyeceğim. Ama bir not : ESP denen düşünce iletimi ışıktan hızlıdır. (Aksi halde DÜN'ü hatırlayamazdık)) illa illa ki bir DESTEK ya da takviye ortamında yayılmalıdır. Şimdi bu MA/İksir/Ether veya Esir düşüncesine iyice temas etmeye başlıyoruz. Doğa sistemlerinde Kurye taşıyıcı dalga (Courrier/Carrier Vawe) ŞARTTTIR.

    Michelson ve Morley'in deneyi "ESİR"in olmadığını kanıtlamış değildir. Pekiyi neyi kanıtlamıştır? Işığın her yönde sabit ve değişmez bir hızı olduğunu, bundan yavaşının ve hızlısının arasında bir SINIR/uç limit ya da duvar olduğunu kanıtlamıştır. Bu yüzden ötedeki ESİR'e karşı tutulamıyor halen... Yani Michelson ve Morley'in de beyan ettiği gibi : “Bu isbatımız, Esir'e karşı tutulmamalıdır! Çünkü Maxwell dalgalarının bir kurye ortamda yayılması gerekmektedir.”

    Nitekim Hendrik Lorenz de ESİR faktörünü hız formülü olan değiştirgeçlerine eklemiştir. Bu da Esir'in kanıtıdır. (Lütfen o formülleri ÇOK İYİ inceleyiniz, Esir'in varlığı oradaki rakamlarda bize el sallıyor. Esir kendini bulmak isteyen saati de BÜZEREK, esir rüzgarının denel olarak bulunmasını engeller).

    Einstein da Esir'e karşı değildi. Tam tersine Musevi olduğundan, Tevrat'ta geçen ESİR'i ve onun sonucu olan “Gizli değişkenleri” benimsemişti. Einstein, Esir'in olup-olmadığıyla değil, Michelson ve Morley'in evrende aradığı TEK SABİT dayanak/referans noktasını yani DEĞİŞMEZ ışık hızını bulmalarından dolayı mutluydu. Zaten 300 bin km/s demek km²/s² demek, C² ise ışıktan hızlı titreşen ESİR'in KANITI demektir.

    Ayetler de bize Arş yöresinde : ‘Meleklerin korku ile titreştiklerini, yüksek rezonans ile tesbih ettiklerini’ vb anlatmıyor mu? O katta "ŞİDDET" olaylarının KORKU=İtteka boyutunda olduğunu bildirmiyor mu? (Eğer Kur'an'a inanıyorsak bu paradigmaları da kabul etmek gözüyle görmeden ama gözüyle görmüş gibi olan Eşhedü... gereği bir imandır). Allah'ın Arş'ına Melekler ve Ruh 50 bin yıl tutan bir gün gibi bir hızla yükseliyorsa, o zaman bu yükseldikleri ORTAM yani MA = Sıvı ya da İksir (Esir) ÇOK ÖNEME binmektedir.

    İksir gibi onbin yıllık bir kelimeyi, şurada iki üçbin yıllık bir Yunan uygarlığının filozoflarının icat ettiği(!) ve Müslümanların da bu terimleri ve idiomları “Tercüme yoluyla” benimsediğini söylemek sadece bir “Tez”den öteye geçemez ve Yunan hayranlığını pekiştirir...

    Esir bir ORTAM'dır. Fizik evren de bunun tersidir : Madde bir boşluk içinde DOLULUK gibi görünür. Ama ışıktan hızlı bir SANAL MADDE (Ruh deyin, melek deyin) ise bunun tersidir : Yani ESİR dolgusu içinde bir BOŞLUKTUR. Çünkü ışıktan hızlı titreşen bir sistemde, bildiğimiz tüm formülleri bir paranteze alıp, parantezin sol önüne de bir EKSİ işareti korsunuz ve tüm parantezin cebir işaretleri TERSİNİR... Maddeyi x, y, z koordinatları limitliyorsa; bunun tersine ışıktan hızlı titreşen SANAL (Virtual, complex) maddeyi de -x, -y ve -z koordinat sistemi belirler. O zaman (√(+4900) = +70 kg olan bir insanın ışıktan hızlandırılması halinde formüllere bağlı olarak √(-4900) = -70 (i ve j ile gösterilen karmaşık sayıları hatırlayınız) yani sıfırdan 70 kg küçük olması gerekmektedir. Bu yüzden Eksi bir ortamda oluşan eksi en, eksi boy ve eksi yükseklikten oluşmuş, tıpkı aynadaki hayalimiz gibi bir hologramın da uzayda (artık esir/İksir diyebiliriz) bir yer kaplaması gerekmektedir.

    Adına ister bilinç deyin, ister ruh, ister melek vb. ama ışıktan hızlı sistemin matematik doğası budur ve karşı çıkılması tümden matematiğin reddiyesidir. (Tavsiye edilemez)

    Hoşça-dostça... 13-01-2002



    [bolum 4/6]
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in Empty "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in-5/6

    Mesaj tarafından Admin Salı 1 Ocak - 2:22

    Bölüm (5/6)



    Aşağıda sunacağım yazı iki bölümlüdür ve iç-içe geçirilmiştir. Milad içinde mini bir milad başladı : Öncelikle esir ile ilgili yazının devamı olarak yeniden karşınızdayım... Önceki yazılarımda özetle : Esir (Ether) antik Yunancadan daha eski ve arkaik Sanskritçe kültürünün bir parçasıdır. Kökü iksir'dir ve likid demektir. Arapçaya da Kesir (ekseriyet, küsurat, kesret gibi) girmiştir. İbranice çok eski bir dildir ve orada da eksir diye geçmektedir (Kesir kökünden). Latincede ise Elixir diye geçmektedir. Bu kelime Arapçadan geçmemiştir. (Arapça'dan Latinceye geçen kelimelere bir örnek: ŞuRuB = Sirop, Kökü: ŞRB=şarab, şerbet, maşraba, Meşrubat ve hatta Şurba=Çorba vb.).

    Sankritçe'de (Hint-Avrupa dillerinin ağababası olan dil) en eski kelimelerden biri olan iksir, bu anadilden türeyen Yunancaya da Esir olarak geçmiştir. Türkçede de iksir hatta eliksir kullanılmaktadır (Ab-ı Hayat İksiri ve eczacılıkta sıvı hazırlamak için kullanılan eliksir gibi kullanılmaktadır).

    Ayetleri anımsayalım : “Allah Arş'ı İSTİVA etti. O'nun arş'ı SU (Ma) üzerindeydi...” İşte bu sıvı Esir'dir... Araştırırsanız "Ma" su kelimesi Kur'an'da inanılmaz sayıda geçmektedir. Burada vurgulanan ikinci, üçüncü anlamlar "ESİR" üzerinedir. Ma=Esir'i derin meal olarak ve gönül rahatlığıyla benimseyiniz. Teminatımız yine Kur'an'dır.

    Kur'an'da bu Sankritçe'den alınan kelime sayısı 2000 (üç harf esasına göre Türevleriyle 60 bin) üzerindedir ki, Araplar daha önce bu kelimeleri (Kevser, Dünya, Burç, Cennet, Can, Kalem vb.) bilmiyorlardı. İlk kez vahy yoluyla Resulullah'tan duydular. Halen de anlamış değillerdir. Bu bir ADALETTİR. Şöyle ki : Hucurat 14. ayete ve tevafuku olan Tevbe-97'ye bakarsanız: "Araplar kâfirlikte ve münafıklıkta tüm dünya milletlerinin en azgınıdırlar. Allah’ın resulüne indirdiği Kur'an'ı kendi ana dilleri olan ARAPÇA olduğu halde, tüm milletler içinde EN AZ anlayanlardır. İman asla kalplerine inmemiştir, sadece Ebu Süfyani ile birlikte silahlarını teslim etmiş, teslim olmuşlardır, Müslüman olamamışlardır".



    Önceki bir Chat'imde :

    1. Yahudilerin dünyalara üstün kılındığını, ama bunun LANETLENMELERİ yüzünden övünülecek bir yanı bırakılmadığını, (Lanetli ağaç ve Şeytan ile birlikte) ÜÇ LANETTEN biri olduğunu bildirmiştim. Gerçekten de binlerce yıldır, Beni İsrail Siyonizm (Sufyanizm) denen bir “Dünya Ekonomi İmparatorluğuyla” tüm Dünya’yı ekonomik olarak yönetmektedir. Paranın vicdanları satın alma gücü ile Dünya’nın krallarının memelerinden süt emmektedirler ve onları ölmeyecek kadar bir süt ile başbaşa bırakmışlardır.

    Ve Dünya yöneticiler birliğinin tamamı Yahudi efendilerinin GOYİM=Evcil hayvanlarıdır. Dünya onların KÜMESİ, AHIRI'dır. İnsanlığın tamamı da köleleridir. Üstünlükleri bu anlamdadır. Siyonizm (Yahudi sofizmi) kendilerini binlerce yıl, her dönemde bir tuğla koyarak bilgi birikimlerini ve deneyimlerini bir POLİTİK güç/tek kutup olarak sürdürmektedirler.

    2. Yahudilerin bu LANETLİ üstünlüğüne karşılık, kardeş-çocukları olan Araplar'ın da Dünya’nın en aşağılık milleti olduğu Kur'an'da anlatılmıştır. Üstelik Arapça indirilmiş Kur'an'ı en az (Mahdude=Mahdut'un en düşük limiti Hudude'dir) anlayan millettir diyor ayet. Yaşadıkları bölge dünyanın hiç yağmur düşmeyen Zemzem'den başka bir varlığı olmayan hele ki İbrahim döneminde "Mars çölleri gibi bir tek ot bitmeyen" bir coğrafyaya HANİF din ve daha sonra Kur'an indirilmiştir.

    İki kardeş-çocuğu ırkın bu ifrat ve tefriti bize bir ibret olmalıdır. Allah'ımızın hikmetlerindendir. Diğer milletler de bu ikisinin ekstremlerinin toplanıp ikiye bölünme ortalamasından çıkmaktadır. Kur'an'ı "HİÇ" derecesinde en az anlayan bir millet olan Araplar'dan, şuradaki Alternatif bilim Klübümüz milyarlarca kat ileridedir, hem de bir avuç Hanifcan'ım ile...

    Araplar buradaki bilgi içeriğimizin bir paragrafını bile anlamaya muktedir değillerdir. Son 250 yılda bugüne kadar bir "Konserve açacağı bile icat edebilmiş bir tek Arap yoktur. O gördüğünüz melikler, şeyhlikler ve sultanlık saltanatlarının bir tek "Toplu iğne fabrikası" bile yoktur. Petrol satar, "iğne ithal eder".

    Binlerce yıldır üstüste bilgi ve deneyimlerini koyarak siyonizm oluşturan kardeş-çocukları Yahudilere tam bir tezat olarak Araplar (İslamın çıkışında ve Osmanlı'daki bir araya getirilmeleri dışında) asla bir politik güç olmamışlardır. Bugün 48 Arap (Hamiler de araplaşmıştır) ülkesi vardır ve "Arap birliği" örgütü gibi göstermelik bir kurum dışında hiç bir fonksiyonları yoktur. Hatta tersine Yemen bile halen BİRLEŞİK değildir. Kuzey-Güney Yemen diye kendi içinde ikiye bölünmüştür. Sudan'ın Kuzey-Güneyi de öyle... Ve Mehdi Rasul onları bir araya getirene kadar (12 Düzine tüm milletleri konfedere ediyor, Arap da kaçamıyor) 300 yıl böyle yaşayacaklar. Petrolleri de bitecek, sultanlar da Batı'ya kaçıp yerini yoksul sözde İslam (!) Cumhuriyetlerine bırakacaklardır. Onlar da her biri Taliban olup birbirini yiyecektir.

    Bütün bunları şunun için anlattım. Araplar'ın Arapçayı anlaması ve biz Türklerin, Danimarkalıların anlamaması bir adaletsizlik olacaktı. Rabb’im anlayışı Araplardan alarak bizlere "armağan" etti hamdolsun... Arapça onların dili kaldı ama bize de KUR'AN ARAPÇASI kaldı şükür! Ve Kur'an'ı anlayan TEK grup (Hanif) olarak bu görev bizlere tevdi edildi.

    Misyonumuz İLAHİDİR! Yani Allah'ın Hizbi=Hanif'i olan tek bizim DİN LİGİMİZDİR. Onunla Mehdi Resul teoriyi uygulamaya koyacak. İslamın tamamını Haniflik denen TEK BİR KLİŞE'de (Ali İmran-110) toplayacak, tüm diğer düzine konfederasyonlara örnek olacak.

    Mesih İsa dönecek ve bu mükemmel düzeni, tüm "Hristiyanım" diyenlere uygulayacak. Tüm hristiyanlar HANİF olacak! İşte bizim MİSYONUMUZ BU Hanifdaşlar... Sadece Bedir savaşındaki gibi 313 kişiyiz. (Bunların yaklaşık yarısı şu anda Batın Batı ve kalanı da sizler yani DOĞRU DOĞU'dur.

    [bolum-5/6]
    Admin
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 1196
    Kayıt tarihi : 15/07/06

    Character sheet
    Field1: 2

    "Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in Empty Esir/Ether/İksir/Elixir/Kesir ve Külli Şey'in-6/6

    Mesaj tarafından Admin Salı 1 Ocak - 2:23

    Bölüm (6/6)



    GELELİM ESİR'e...

    Hunnes=Chaos (Haos okunur) ve Kunnes=Cosmos (Kusmos okunur) Tekvir Suresi'nde adı geçen bu iki ayet de Sanskritçedir. Kalem (Sanskritçe ve Arapça-İbranice ve ithal yoluyla Türkçe aynı okunuyor, Latince'de Calamus (Okunuşu kalemus) Almanca da Kallie (Kallim'den) söz etmiştik. Bunu özetle yeniden vurgulamamın nedeni ESİR'in Yunanlı filozofların ortaya koyduğu bir kavram olmayışındaki ısrarımdır. (Aklın yolu birdir)

    Esir ile ilgili ikinci yazımın özetinde de şu noktaları ele aldım :

    Planck'ın kendi adını verdiği sabit "Quant denen enerji paketçikleri ve bunlardan MADDELEŞMENİN" en küçük minimum aralığıdır. Bundan daha küçük bir maddeleşme sözkonusu değildir. Bu çapa uyan quantlar ise ışık hızıyla seyrederler.

    Fakat Planck'ın malum sabitesinin altında daha küçük uzaylar yok mu? Elbette var: Onlara soyut uzay deniyor. Örneğin evrenin yaratılışının ilk anında evren öyle küçüktü ki, daha "Planck Sabitine kadar bile büyümemişti."

    İşte o sabitten küçük uzay aralıklarına fiziko-matematik bilimlerinde "Soyut uzay" deniyor.

    Kozmolojide de soyut uzay, Süper uzay denen bir üst sistemin uzantısıdır. Wheeler ve Sarfatti'nin isbatladığı biçimde, bizim evrenimiz, diğer sonsuz sayıdaki evrenin de yer aldığı o evrenden "Buraya" patlamış ve şişmişti.

    Süper uzay soyut uzaydır, yani Planck sabitinden küçüktür. Tüneller (Worm Hole Arapçası Hablillahi, Hablilverid. Fizikte ise açılmamış 7 boyut. Açılan 4 boyut ise Planck sabitinin üstüne çıkmış, diğerleri süper stringlerin içinde içuzayda kalmıştır. Toplam olarak Süper Birleşik Alanlar teoremi bu 11 boyutlu model üzerine kurulmuştur ve kanıtlanmıştır).

    İşte bu tüneller Planck sabitinden küçük ve hatta sonsuz küçüktür... Böyle bir değere ETHER dememizde bir sakınca yok.

    İyi ama arkada BÜTÜN, TÜMEL ve KÜLLİ olarak bir sonsuzluk duruyor: Bu konuda ileri bilgi edinmek isteyen arkadaşlarımız, Wheeler-Sarfatti uzayını, Georg Cantor'un Sonsuz ötesi setlerini ve özellikle MATEMATİK model olarak David Hilbert'in uzay modelini bir search edebilirler.

    O zaman daha iyi göreceğiz ki, "ESİR" olmazsa olmazlardan...

    Sözkonusu öte taraftaki SONSUZ ÖZENERJİ (Sonuşmaz enerji, İntrinsic enerjiyi search edebilirsiniz) henüz kuantlaşmadığı için ışıktan çok büyük hızlarda (Takyon hızlarında: Olexa Myron Bilaniuk, Sudarshan ve Feinberg'i search edebilirsiniz) gitmektedir.

    O dolgunun en düşük hızı Işık hızıdır. Işık hızında frenaj olan sonsuz özenerji (Sonsuz impuls-momentlidir) SPİN kazanarak bizim evrende quantlaşır ve evrenimiz böylece olmuştur. Ne görüyorsanız, hepsi Hilbert uzayından bu yana Planck sabiti berisine geçmiş olan kuantlardır.

    Pekiyi ya arkadaki o sonsuz devasa şey????? Konu da o zaten!

    O sonsuz özenerji (Kur'an buna NUR, bizim bildiğimiz enerjiye de Nar diyor) Nur'dan Nar'a spin kazandığında yani bizim uzay zamanımıza dahil olduğunda minicik enerji paketçikleri olarak "Ürün" oluşturur. Madde de zaten bu kesik ve kendibaşına (Nefs) kopuk enerji paketçiklerinin ta kendisidir. NAR=Enerjinin aslı olan quantlar ışıkhızıyla (h sabiti sonucu) sınırlıdır. Işık hızı SONSUZ bir rakam değildir. Ondan daha yavaş MADDE ve ondan daha hızlı Nur ürünleri var. Işık hızı üzerindeki hızların birer katman ve katmer değerleri, fazları vardır.

    Bildiğimiz bir A4 kağıdın çapı yoktur. Ama onu kıvırırsanız ve külah biçimine getirirseniz, küçükten büyüğe bir sürü çapları çıkacaktır. İşte bu Rahman-33'de de verilmiştir:

    "Ey Cin (Enerji) ve İnsan (Madde) toplulukları, gücünüz yeterse çıkın bakalım AKTARIS SEMAVAT (Göklerin çapları, Aktar Kutur kelimesinin çoğuludur) tan yukarı. Çıkamazsınız, eğer bir sultan kuvvet (Üst boyut) olmadıkça..."

    Bunlar eğri uzayda "çap”. O bölgenin Kur'an'da tanımı var:

    Yani bir kağıt (en çarpı boy) üzerindeki resim, kağıt düz olsa da kıvrılı külah olsa da ondan dışarı çıkamıyor!

    İlla illa ki (çarpı) yükseklik boyutu gerektiriyor...

    Kürsi, Dört direkli Arş zaten böyle YÜKSEKLİK boyutu olan ilahi Kur'an tanımları değil mi?

    Tüm süper uzay Worm Hole'leri daha üstteki Hiper uzayların Corn Hole'larında ve bunlar da bir tek yerde Horn Hole'da (Nefhi Sur=Boynuzdan boruya üflenti) olarak ta ARŞ altına dayanıyor.

    Arş ise (eğer Kur'an'a inanıyorsak) Bu MA denen deniz üzerindedir yani süper/hiper uzayların oluşturduğu bu dolgu denizini bir TEKNE gibi İSTİVA etmiştir.

    Allah'ımızın istiVa ettiği Arş'ı bir MA=Sıvı üzerindedir.

    Bu nasıl bir Ma'i dir? Su mu? Hayır plazmoid ya da plazma ya da maddenin beşinci hali (Geon, Conundrum search ediniz).

    Bunu daha iyi çözümlemek için şöyle yazmıştım:

    1. Işıktan yavaş sistem=MADDE

    2. Işık hızındaki sistem=ENERJİ

    3. Işık hızından hızlı sistem=Takyon



    Işık hızı The END ya da sonsuz değildir. Saniyede üçyüzbin km. gitmek ile SONSUZ'u yakalayamazsınız. Yani üçyüzellibin km/s bir milyon km/s hızlar da var. (Allah'ımızın bir günü En üssteki Ma=Esir'de 50 bin yılımız. Daha altta BİN yılımız, onun altında 300+9 yıl=Kehf suresi ve onun altında 83 yıl=1000 ay yani Kadir suresi ve onun altında Hz. Süleyman'ın planörlerindeki gibi yarım günde gidilen 6 aylık yolculuklar vb. için ayetleri anımsayınız. Bütün bunlar ışıktan hızlı titreşen sistemin relativistik değerleridir. Işıktan hızlı gidilmesine Kur'an cevaz vermektedir). Değil Nur'un kendisi, düşüncenin kendisi ve bu yanda ışığın kendisi BU ORTAM VE YORDAM'da yani Esir desteğinde yol alır. Onun diğer adı Sommerfeldt'in kanıtladığı Tachyon doğasıdır. Tachyon ise PLANCK sabitinin DEVASA olduğu bir aralığın yüz trilyonlarda biri (aslında sonsuzda-biri)dir.

    Lorentz dönüştürücüleri "Esir fazı" üzerine kurulu ve doğrudan bildiğimiz Relativity teoreminin temel taşıdır. Zamanın kısalması ile ilgili bu formüllere de bakınız ki, kurgu (ortam) esir üzerinedir. Sözkonusu formül bize şöyle demektedir: "Esir rüzgarını hissetmek için yapılan deneylerde TERS yönde rüzgarın hissedilmemesinin nedeni, esir'in de kendi içinde ölçüm yapan SAATİ BÜZMESİ ve geri bıraktırmasıdır". Michelson ve Morley'in deneyi "ESİR"in olmadığını kanıtlamış değildir. Çünkü Maxwell dalgalarının destek ortamı Esir'in ta kendisidir.

    Yine demiştim ki: "Einstein da Esir'e karşı değildi. sadece evrende aradığı TEK SABİT dayanak/referans noktasını bulmaktan çok mutluydu. Zaten 300 bin km kare/saniye kare demek C kare demek, ışıktan hızlı titreşen ESİR'in bir KANITIDIR!..

    Ayetler de bize arş yöresinde "Meleklerin korku ile titreştiklerini, yüksek rezonans ile tesbih ettiklerini" vb anlatmıyor mu? O katta "ŞİDDET" olaylarının KORKU=İtteka boyutunda olduğunu bildirmiyor mu? (Eğer Kur'an'a inanıyorsak bu paradigmaları da kabul etmek gözüyle görmeden ama gözüyle görmüş gibi olan Eşhedü... gereği bir imandır.)

    Allah'ın Arş'ına melekler ve Ruh 50 bin yıl tutan bir gün gibi bir hızla yükseliyorsa, o zaman bu yükseldikleri ORTAM yani MA = Sıvı ya da İksir ya da Kesir yani Esir bir ORTAM'dır. Fizik evrende bunun tersidir: Madde bir boşluk içinde DOLULUK gibi görünür. Ama ışıktan hızlı bir SANAL MADDE (Ruh deyin melek deyin) ise bunun tersidir. Yani ESİR dolgusu içinde bir BOŞLUKTUR. Çünkü ışıktan hızlı titreşen bir sistemde: Bildiğimiz tüm formülleri bir paranteze alıp, parantezin sol önüne de bir EKSİ işareti korsunuz ve tüm parantezin cebir işaretleri TERSİNİR...

    Maddeyi x,y,z koordinatları limitliyorsa; Bunun tersine ışıktan hızlı titreşen SANAL (Virtual, complex) maddeyi de -x, -y ve -z koordinat sistemi belirler. (7 Mesani 3+3 somut/soyut koordinatlar ile bir de aradaki ZAMAN duvarı=Aynadır.)

    O zaman (Kök içinde V+4900= +70 kg olan bir insanın ışıktan hızlandırılması halinde formüllere bağlı olarak V-4900 = -70 (i ve j) ile gösterilen karmaşık sayıları hatırlayınız) yani sıfırdan 70 kg küçük olması gerekmektedir. Bu yüzden Eksi bir ortamda oluşan eksi en, eksi boy ve eksi yükseklikten oluşmuş, tıpkı aynadaki HİÇ BİR AĞIRLIĞI ve KÜTLESİ olmayan görüntümüz benzerinde bir yer kaplamaktadır (bilincimiz böyle soyut bir oylumdur).

    Ve gelelim Külli Şey'in'e...

    Ayette tüm yaratılışlar öncesi Allah ve Külli Şey'in var İDİ... gibi inanılmaz bir ipucuna rastlıyoruz.

    Külli Şey’in'in her bir bileşeni nedir? Ya da Esir'in bileşeni nedir?

    Onun adı Kur'an'da ŞEY diye geçmektedir. Arapça sözlüklerde Şey ve Eşya aynı köktendir, biri tekil diğeri çoğuldur (malumunuz).

    O halde ŞEY denen en en en küçük birimi bulalım.

    Bir elmayı ikiye dörde değil de mesela ÜÇE bölelim: Her biri 1/3 dilim ve üçünü birleştirirsek 3/3=1 eder. Bir elmayı ondalık kesir ile üçe bölerseniz, her biri 0.33333333 peryodik değer verir. Üç ile çarparsanız bu kez 0.99999999999999 peryodik değerini verir ve bizim bir elma bir elma olmaz küçük bir ŞEY eksiği vardır: Bunu bulmak için bir elmadan o 0.99999 p.yi çıkarısanız geriye 0.0000000000000000...0001 kalır.

    Bu sayı SIFIRA en YAKIN sayıdır ve bunu biz pratik olarak SIFIR kabul etmekteyiz. Gerçek ve mutlak sıfır yoktur. Olsaydı ne ben ve biz ne de Allah'ımızın kendisi olmazdı hiçbir şey olmazdı!

    O yüzden Ayet, "Allah ve Külli Şey’in" den yani herbir şeyden (Whole articles) bahsetmekte ve mutlak sıfırın olmadığının üzerine basmaktadır, vurgu yapmaktadır.

    Pekiyi nedir bu Şey? Adı üzerinde SONSUZDA-BİR (1/n)değerinde bir tek şey... Bunların tamamından ise n x (1/n) = n oluşmaktadır.

    Allah ve tüm şey'ler vardı derken:

    1. Her bir olasılık (probability) vardır (Bir başka Ayet Allah'ın her zaman (tüm ihtimalleri tamamlayana kadar) SÜREKLİ YARATIM ÜZERİNDE olduğunu gösteriyor bize).

    2. Bu her bir sonsuzda-bir ihtimal SIFIR'a evrendeki en yakın sayıdır, ama Absolüt SIFIR değildir. Her bir sıfır ise ÇİFT sayıdır (Mesela Artı ve eksi beşin toplamıdır, iki kökü vardır. Bu yüzden her şeyi Halik ÇİFT ÇİFT yaratmıştır).

    3. Sonuç olarak SIFIR HİÇ BİR ŞEY DEĞİLDİR, adı nominal bir değeri de yoktur. (None-Nome=Nonom) Böylece Allah'ın BİR (Mono Nome=Monom) oluşuna şirk teşkil etmez (1+0=1) Ona "Ol” denince ancak hareketlenir: Kendisi çift köklüdür. Hem Binome hem de Antinome olarak yani çiftin çifti biçiminde açılır. (Pair production) hem de iki eşlenik (Antinomlar birbirine rastlarsa Annihilation ile) birbirini YOK EDEREK yeniden sıfır ŞEY'e dönüşür (Ölüm kıyamet. "Külli nefsin zaikatül Mewt" uyarınca).

    Şimdi sevgideğerler Esir bu şey'lerden ibarettir. Esir sıfırdır ölçemezsin biçemezsin. Uzayın en en en en küçük aralığıdır ki aralık bile diyemezsin bitişik ve KÜLLİ ŞEY’in olarak (n x 1/n) orada KÜLLİYEN durur. Onun adı Esir'dir. O kuantların Planck aralığından sonsuz kat küçüktür, ışığın hızını deneyleyerek de onu bulamazsın. Sıfırdır, adı üzerinde...

    Esir var mı yok mu? Onu bilmem ama Külli Şey'in denen şeyler topluluğunun TAMAMI esir'in matrix'i yani kalıbıdır.

    Bildiğimiz evren sistemleri RAKİM=Matematik Matriss cebiri bilimi ile ölçülürken, fonksiyonsuz (None functionale)ve parageodezic ESİR'in ölçümlenmesi için KEHF denen bir Matrix geometrisi (Gametria) gerekli. İçinde nonom, monom, binom, antinom ve türlü quadronomlar içeren bu matematike girmek için de "Sonsuz ötesi Kardinal sayılarını, Hilbert uzayını, Contor sunsuz setlerini bir devirmek gerekiyor. Onu da başka bir yazımızda ilk ve tek olarak sunacağım, Allah inşa ederse...

    Hoşça dostça

    Allah İlmimizi artırsın! 20-01-2002

    Hans von Aiberg

      Forum Saati Paz 19 Mayıs - 11:14